Tarih 9 Mayıs 2014 Cuma…

Tarih 9 Mayıs 2014 Cuma… “Kumandan Mirzabeyoğlu’nu İstiyoruz; Hemen şimdi!” diye haykırmak ve zindanları yıkma irademizi göstermek için Bolu yollarındayız İstanbul’dan otobüsümüz dolu bir şekilde hareket ettik… Bolu’ya ulaştığımızda, orada Maraş’tan, Antep’ten, Sakarya’dan, Gölcük’ten, İzmit’ten gönüldaşlarla birleştik. Önümüz de iki polis barikatı… Ama oradaki insanlarda hiçbir korku ve endişe yok. Kadın-erkek, ihtiyar-genç-çocuk, Kumandan’ın evlatları gerekeni yapmak için hazır… Tam bir askeri disiplin içinde kortejimizi oluşturarak, tekbirlerle yürüyüşe geçiyoruz… “Yaşasın Kumandan Mirzabeyoğlu”, “Canların Canı Uğruna Can Feda”, “Kumandan nerede biz oradayız”, “İşbirlikçi Köpekler Hesap Verecek”, “Telegramcı Köpekler Hesap Verecek” sloganları eşliğinde polis barikatları önüne kadar gelindi… Önümüzde gaz maskeli, kalkanlı, bizim sayımızın en az 5 katı polis ordusu… Emniyet Müdürü; “barikatları bu gün yıkmayın, bir dahaki gelişinize kadar biz de görüşmelerimizi yapalım” tarzı oyalamacı taktikler… Grubumuzun sözcüsü; “bizi 17 yıldır oyalıyorsunuz, biz dediklerinizi kabul etmiyoruz, hemen barikatları kaldırın” diyor. Bunun üzerine emniyet müdürü “bize 5 dakika süre verin” sözü üzerine, grup beklemeye başladı. 5 dakika geçtikten sonra aynı müdür; “siz barikatları yıkacaksınız, biz de size mukavemet edeceğiz” diyor. Sözün bittiği yerdeyiz… Tekbirlerle barikatlara yükleniliyor ve anında barikatlar yerle bir ediliyor… Polislerle göğüs göğüseyiz… Polis her zamanki gibi gaz sıkıyor. Ama grubumuzu bir türlü dağıtamıyor. Poliste tam bir panik havası… Polise tam bir taş ve sopalarla taarruz… Daha sonra Bolu F Tipi Cezaevi’nden yeni tahliye olan Yahya Yıldırım Gönüldaşımız Kur’an okuyor ve Kumandan’ın duasını yapıyor. Avukatların Kumandan Mirzabeyoğlu’yla görüşmeleri de bitiyor ve görüşmeleri hakkında kalabalığa kısa bir açıklama yapıyorlar… Kalabalık tekrar yürüyüşe geçiyor cezaevinin dışına doğru… Diğer illerden gelen gönüldaşlarla vedalaşılıyor ve oradan Allah’a şükrederek ayrılıyoruz. Ünsal ZOR ADIMLAR DERGİSİ

Bu İşin Bir Dahası Yok!

9 Mayıs Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun doğum günü vesilesiyle, bilmenin ve bildiğini de yapabilmenin biricik şartının, inanmak, nizam ve disiplin olduğunubir kez daha gördük ve şahit olduk. ADIMLAR Dergisi’nde, Bolu’ya davet videosunu izlerken –ki 9 Mayıs 2013’teki görüntülere de yer vermişlerdi- o günü sıcağı sıcağına yaşadığımız için midir bilemiyorum, seyrederken bu vesileyle farklı bir heyecan yaşıyorum. Hele “Kumandan’ı istiyoruz; hemen şimdi!” sloganı bu heyecanımı doruğa çıkarıyor. Neden olmasın??? Bu hissiyat her zaman O’na layık olabilmenin, daha doğrusu layık olamamanın sıkıntısı içerisinde, kendisine yapılan bunca zulme rağmen, sağır, kör ve dilsiz kalındı diyemesek de, duymanın, görmenin, konuşmanın hatta ve hatta aksiyonun kifayetsiz kaldığı, tıkandığımız hissiyatını yaşamaya başladığımız bir ortamda, 9 Mayıs 2014 tarihi, milatlardan bir milat olarak, yeni bir sürece girildiğinin, bu süreç içerisinde kadrolaşma ihtiyacının idrakine varılması ve bu doğrultuda adımların süratle atılmaya başlanması neticesinde müşahhaslaşması hadisesidir diyebiliriz. Mirzabeyoğlu’nun avukatlarının başından itibaren yaptıkları çalışmalar ve en son olarak da yetkili pek çok şahıs ve Adalet Bakanı ile gerçekleştirdikleri görüşmelerden olumlu intibalarla ayrılmış olmalarına rağmen, gönlümüzün istediği ve hissiyatımız Kumandan’ın şanına layık bir şekilde “Bolu F Tipi Cezaevi’nin duvarlarını yıka yıka” O’nu oradan çıkarmak !!! Daha doğrusu “bu iradeyi ortaya koyabilmek!” KUMANDAN’nın bütün hayatı boyunca zerre taviz vermeden dik duruşunu, bizlerin de kuşanabilmesi. Bu süreçte, 9 Mayıs 2013’ü milat kabul eden bizler, “Kumandan’ı istiyoruz; hemen şimdi” sloganını yaşayarak, hissederek, böyle bir hissiyatla Maraş ADIMLAR Şubesi, Sakarya, Düzce, Yozgat ve bizim dışımızdaki birkaç gruba mensup arkadaşlarla, çoluk-çocuk, kadın-erkek cezaevinin önündeyiz. Her zaman olduğu gibi, lojmanların bulunduğu, nizamiye kapısına 200 m kala barikatlar kurulmuş, tek bir farkla bu sefer çifte barikat… Hemen arkasında çevik kuvvet… Yeni Emniyet Şube Müdürüyle yapılan görüşmelerde, nizamiyenin önüne kadar gitmek istediğimizi ve barikatların derhal kaldırılmasını söylüyoruz. Emniyet Müdürü, bunun mümkün olamayacağını, göreve yeni atandığını, bizimle hemfikir olduğunu, 50 m için birbirimizi yormaya gerek olamadığını vb. söylemlerle gayet alttan alarak ikna etme çabaları içerisinde… Hele hele “Siz şimdilik eylemenizi burada yapın, bir dahaki sefere gerekli görüşmeleri yaptıktan sonra, nizamiye önünde yapabilirsiniz” demesi, “Kumandan’ı istiyoruz; hemen şimdi” hissiyatını kuşanmış bizlerin öfke ve kinlerinin bir kat daha kabarmasına sebebiyet vermesi üzerine, “Bu işin bir dahaki seferi yok!” diyerek mukabelede bulunuyoruz. Sabırlar tükenmiş, tahammüller bitmiş, bıçak kemiğe dayanmış, Müdür hâlâ ikna ve oyalama taktikleriyle meşgul, günü vukuatsız kurtarma derdinde. Oysa yiğit gönüldaşlarımız ve haksızlığa isyan eden diğer kesimden olan arkadaşlarımız bırakın Emniyet Müdürünün söylediklerine ram (!) olmayı, hedefe çoktan kilitlenmişlerdi. Megafondan yükselen ses soruyor: -Biz buraya doğum günü kutlamaya mı geldik? Bütün gönüldaşlar hep bir ağızdan; -Hayır!!! -Öyleyse neden geldik? -Kumandanımızı almaya geldik! -Ne zaman? -Hemen; şimdi! -Evet biz buraya doğum günü kutlamaya, pasta kesmeye, mum söndürmeye gelmedik. Buraya Kumandanımızı hemen- şimdi, kendi doğum günümüz olsun diye almaya geldik. Şeklindeki konuşmasının ardından adım adım ilerliyoruz. “Allah’ın eli topluluk üzerindedir” ölçüsüne nisbetle, bu keyfiyet ve iradeyi ortaya koymak!!! O zaman sayının hiçbir ehemmiyeti kalmıyor. Aslına bakarsanız bütün mesele de budur. Belirtmek de fayda görüyoruz ki; Barikatları yıkıp, polisle göğüs göğse gelen yiğit gönüldaşlarımız öyle cesur bir şekilde taarruz ettiler ki, -bunların çoğu 1999 sürecinde cezaevinde olan tecrübe sahibi kişiler idi- bir anda polislerin birkaçının kalkanları alaşağı edildi, bir çeviğin gaz maskesi suratından çıkartılıp alındı ve böyle bir hamle beklemeyen, zaten tedirgin olan polislere müthiş bir panik yaşatıldı. Bu panikle 6-7 polis gazları aynı anda sıktılar. Ortalık bir anda karıştı. O karışıklık içerisinde yiğit bir gönüldaşımızın bir polis şefine karşı yaptığı bitirici hamleyi, o karışıklıkta bir anlığına hayranlıkla seyrediyorum… Gönüldaşın hedef seçiminde gösterdiği titizliğin geçmiş tecrübelerle yakından alâkasını bir anda anladım. Yine Şükrü Keskin gönüldaş’ın onca arbedeye rağmen, bayrağımızı bırakmaması, aynı şekilde İbrahim Gülşen gönüldaşın da megafonu bırakmayarak slogan atmaya devam etmesi ve bir taraftan da çarpışmaları, hatta ön saflarda barikatları yıkan ve direk gaza maruz kalan gönüldaşların 1-2 dakika gibi kısa bir sürede kendilerini toparlayarak tekrar taarruza katılmaları ve asla geri çekilmemeleri vazifelerini, ne pahasına olursa olsun yapma disiplin ve azimleri, hedef istikametinde gösterdikleri kararlılık, kadın-erkek, genç-yaşlı, çoluk-çocuk bütün gönüldaşlar, 60 küsur kişi olunmasına rağmen çelikten bir iradenin ortaya konulduğunun göstergesidir. Yazının girişinde belirttiğimiz gibi, “İnanmak –iman etmek-, nizam, disiplin” ve bu şuurda bir kadroyla; Evet biz o gün oraya KUMANDANIMIZI ALMAYA GİTTİK. Önemli olan bu iradeyi ortaya koymaktır!!! Esma TURAN

9 Mayıs’da Mirzabeyoğlu İçin Doğmak

Tüm olumsuzluklara, işkencelere, tecrite rağmen 17 yıldır zindanda direnen ve eser üretmeye devam eden Salih Mirzabeyoğlu’nun doğum gününü ölüm odasının önünde, doğum gününden anladığımız manada kutladık. 5 polis yaralı, bariyerler darmaduman, taşlar havada.. Zindanda katledilmeye çalışılan İBDA fikir ve aksiyon hareketinin lideri Salih Mirzabeyoğlu’nun doğum günü münasebetiyle 9 Mayıs günü Bolu’ya gitmek üzere sabahın erken saatlerinde buluşma yerine doğru yola çıktık.Hava yağmurlu ama mayıs ayı olmasından dolayı soğuk değildi.Antikapitalist Müslüman kardeşlerimizde gelmişti sıcak bir kuçaklaşma ile yerlerimizi aldık.. Gönüldaşlarımızın bazılarını yol güzargahının üzerinden alarak yolumuza devam edecektik..Yolculuğumuz çocuklarımızın otobüsün arkasında tekbir sesleri,marşları ile manevi bir atmosferde ilerliyordu. Maraş’dan,Sakarya’dan yola çıkan gönüldaşlarımızın Bolu’ya ulaşmak üzere olduğunun haberini aldık. Vicdanlı,cesur,gözükara,hayatını Mirzabeyoğlu’nun hayatına bağlayan O esir’se bize hür yaşamak yakışmaz diyen gönüldaşlarımız ölüm odasının önüne Bolu’ya doğru yola çıkmışlardı. O esirse, O işkence altındaysa yaşamak bize ne ki.O olmadan hür olmak mı..Mirzabeyoğlu’nun niye düşman olduğu bilinmeden insanların canlarını niye Mirzabeyoğlu’na bağladığı asla bilinemez.. Mirzabeyoğlu 58 kitabı ile dünyaya yeni bir nizam sunmuş. İslâm’ı sistemleştirerek eserlerinde yeni bir dünya nizamı olarak sunmanın bedelini canı ile ödemeye mahkum edilmişti. Fikir üretmesinin önüne geçilmeliydi. Tutuklandı yetmedi, tutuklu bulunduğu cezaevi rejimin güçleri tarafından basıldı. Bir gönüldaşımız (Sencar Kartal) şehit edildi, Mirzabeyoğlu’na linç etmek üzere acımasızca saldırıldı. Yetmedi tek kişilik hücreye koydular. Yetmedi Telegram işkencesiyle işkence üstüne işkenceye devam ettiler. Yetmedi..Yetiremediniz.Yetiremeyeceksiniz. Sadece iman öfkemizi arttırdınız; bu duygu düşüncelerle Bolu F tipi cezaevinin önüne ulaştık. Dışarıda bekleyen gönüldaşlarımızla hasretli bir şekilde kucaklaştık. Hepsinin yüzünde imanın verdiği heybet ve müminlerin birbirlerine takındığı içten sevecen bir hal vardı. Sıcak bir karşılama kucaklaşmadan sonra herkes mevzisini alarak cezaevine doğru yürüyüşe geçildi. Sloganlar çarpıyordu Ölüm odasının duvarlarına, yağmur yüzlerimizi, tekbir semalara ulaşıyordu. Ölüm odasının yanına ulaştığımızda “Yaşasın Kumandan Salih Mirzabeyoğlu” sesleri cezaevini inletiyordu. 60′ yakın gönüldaşımız tek bir yürek tek bir yumruk olmuş şekilde birlikte hareket ediyor, korkunun en ufak belirtisi duyulmuyordu.Ölüm odasının önünden yavaş adımlarla cezaevinin önüne doğru ilerlemeye başlamıştık.Önümüz emniyet müdürü ve yardımcısı tarafından kesilmiş ve daha fazla gidilemeyeceği belirtildi..Ve arkalarında 1 değil 2 bariyer kurulmuş.Bariyerlerin hemen arkasında Çevik kuvvet ve sivil polisler..Onlar görevlerini yapıyorlardı tarihden bugüne.Nice Alimler, Mücahitler,Allah dostları emir kulları tarafından ezaya uğradılar,işkencelerden geçtiler, hapsedildiler. “Samimi iseniz bariyerleri kaldırın engel olmayın bizlere basın açıklamamızı okuyacağız…” 2 senedir yaptığımız gibi, birden birileri bu zulmün duyulmasından rahatsız olan iktidar mensupları 100 metre yasağı koyarak bizi engelleyebileceklerini sandılar. Cevaben “valiye ulaşamıyoruz” gibi mazeretleri sıraladılar.Siz bariyerleri devirirseniz bizde müdahele ederiz demesi ile anında dağılacağımızı sanan Emniyet müdürü bir anda 60 kişinin bariyerlere yumruk tekme ile devirmesiyle neye uğradığını şaşırdı.En önde, Metris’in kahraman gazileri; bugün onlarla beraberdik..Tecrübeleri, cesaretleri, geri çekilmeyen ve hamle üstüne hamle yapan hareketleri ile bizlere örnek oldular. Allah onlardan razı olsun.. Her şart da ve her durumda her zaman en önde olan Metris gazileri ile birlikte olmak bizler için şereftir. Devrilen bariyerlerle birlikte artık çevik kuvvetle karşı karşıyaydık. Kalkanlar arasından gaz sıkılmasıyla büyüyen arbadede gazın etkisiyle bazı gönüldaşlarımız rahatsızlaştı. Joplarla ve biber gazlarıyla bize doğru koşarak saldırmaya çalışan Çevik kuvvet üzerine yağan taşlarla durmak zorunda kaldı..İlerleyemiyordu..Üç yaşında beş yaşında çocuklarımıza, hanımlarımıza ve bizlere doğru ellerinde joplarla biber gazlarıyla saldırmaya çalışmanın neticesinin bu olacağını sanmıyordu polis. Zannediliyordu ki, biz kaçacağız polis de joplayarak, biber gazıyla dağıtacaktı..Ama öyle olmadı.. Elimize geçirdiğimiz her türlü araç ve gereçle direndik… Elhamdülillah bir adım dahi geri adım atmadık. Direneceğiz. Canımızla, kanımızla direnmeye devam edeceğiz… Ya Mirzabeyoğlu ile öleceğiz, Ya da doğacağız.. Tufan ERSÖZ

9 Mayıs’da Bolu’daydım

Biz Maraş kafilesi olarak Bolu’ya ulaştığımızda İstanbul’dan gelen gönüldaşlar yol çalışması olduğundan beklenenden daha geç geldiler. Onların gelmesiyle birlikte toplanıp slogan atmaya başladık. Sloganlarımız şunlardı: “İşkenceci köpekler hesap verecek!” “Kumandan nerede biz oradayız!” Tekbirlerle beraber cezaevine doğru yürürken polis barikatıyla karşı karşıya geldik. Talebimize rağmen barikatı kaldırmadılar, “yazılı emir var” vs diyerek bizi oyalamaya kalktılar. Temsilcilerimiz ise, iki yıldır yazılı emir olduğunu ve kaldırılması gerektiğini söylediler. Polisler bir yerleri arayıp kaldırılamayacağını tekrar söylediklerinde barikatları biz kaldırdık. Barikatları kaldırmamızla polislerle karşı karşıya geldik, onlar da gaz sıktılar. İlk şokla küçük bir dağılma olur gibi olduysa da Akıncı Beyimizin, “Kaçmayın, saldırın!” diye haykıran sesi ile tekrar yüklendik. Bu arada ben nereden geldiğini bilmediğim bir gaz maskesini kucağımda buldum. Bir an, “takayım mı, takmayayım mı?” diye aklımdan geçirirken, yaşlı bir amcamızı 3 polisin yere yatırıp jopladığını görünce gaz maskesini polislere fırlattım, gaz maskesinin değdiği polis tepetaklak oldu. O an yüzüme çok şiddetli bir şekilde portakal gazı sıkıldı. Ben kendimden geçecek noktaya geldim, gönüldaşlar hastaneye götürdüler. Hastanede 5-6 yaralı polis olduğuna şahit oldum. Hastaneden döndüğümde ortalık süt liman olmuştu, diğer illerden gelen gönüldaşlarla vedalaşıp dönüş yoluna revan olduk. ABDULLAH YILDIZ ADIMLAR DERGİSİ MARAŞ