SOMA’DA AÇIĞA ÇIKANLAR

SOMA’DA AÇIĞA ÇIKANLAR

SOMA; saf, som Müslüman Türk’ün, yani “ANA MİLLET”in yaşadığı vatan toprağı.

İlk önce, “trafo patladı” dediler, daha sonra öyle olmadığı çıktı meydana; en sonunda da abartısız söylüyoruz ki, toplu bir katliamın yaşandığı anlaşıldı Soma’da…

Türkiye özelleştirme politikalarının bu kadar vahşi neticeler doğurabileceğini hiç anlamamıştı; taki Soma’ya kadar. Bu politikaların iflasının anlaşılması 500 canımıza maloldu; “Toprak Ana” 500 şehidin başını örtünce, çürümüşlüğün, ahlâksızlığın ve ihanetin boyutu ortaya çıktı.

Âdeta, toprak vatanın başına çöktü ve Türk yurdunun toprak altında olduğu açığa çıktı.

O günden beri, bir karabasan gibi gökyüzünü kaplayan kara bulutlara dikkat edenimiz var mı? Birilerinin, Allah’ın belasını vatan toprakları üzerine çekmek için 12 yıldır ne kadar gayretkeş davrandıklarını farkedenlerin sayısı hakkında bilgisi olan kaç kişi; bilenimiz var mı?

Hissiz, vicdansız, ahlâksız ve Hak ve Halk düşmanı bir düzen ve iktidarın bütün imkân ve araçlarını kullanarak insanımızı insanlıktan çıkarmayı, ülkeyi de insansızlaştırmayı adeta kendine görev edinmiş bu düzenin yürütücüsü bir hükümet… İktidar bu görevini yerine getirmeye çabalarken, geçmiş dönemlerde görmeye alışık olmadığımız pervasız, küstah, kibirli ve ahlâksız bir yönetim örneği sergiliyor… Uygulamaların ve hükümeti oluşturan, başta Başbakan olmak üzere tüm üyelerin sergiledikleri görüntü, bu düzenin yürütülmesi için tartışmasız her yolun mübah sayıldığı yönünde.

Maden Soma’nın değil, ülkenin başına çöktü; Türkiye toprak altında, “kurtarma ekipleri” ise mütereddit ve “kaza”nın büyüklüğünden dolayı ne yapacağını bilemiyor… Bu enkazın altından ülke “nasıl” çıkar, “kurtuluş” nasıl mümkün olabilir?

Felaketten yansıyan ve hafızalara kazınacak olan onlarca fotoğraf karesi var. Hele bazıları var ki, toplum varolduğu müddet içinde bunları hiç unutmayacak ve hep hafızasında taşıyacak.

“Başparalel” atlamış Soma’ya gitmiş; bütün ülke dikkat kesilmiş ve bekliyor ki, Müslüman Türk gelenek ve göreneklerine göre başı önünde, yalancıktan da olsa işgal ettiği makamın ağırlığı içinde üzgün görünmeye çalışarak Soma halkına başsağlığı dileyerek acılarına ortak olduğunu gösterecek… Üstelik bu şehitlerin naaşları halen toprak altında…

Fakat;

Hadise hiç de bu beklentiye uygun gelişmedi… Yaşadığı felaket sebebiyle travma yaşayan Soma halkı,  bu sevimsiz insanın ziyaretiyle ikinci bir travma daha yaşadı.

“Yeryüzü tanrısı” edasıyla hiçbir his ve vicdan belirtisi olmadan kibrin tavan yapmış son haliyle konuşuyor… Konuştukça hem Soma hem de tüm Türkiye şok üstüne şok yaşıyor.

Ölümler bu işin “doğasında” varmış, Batı ülkelerinde de bu tür kazalar olmuş, falan filan…

Ne konuşuyor, nereden konuşuyor, hangi aidiyet hissiyle konuşuyor, şu an olmuş daha bir insan evladı tarafından mânâlandırılabilmiş değil. Yalnız kesin olan şu ki, bu adam ve çevresi ne bizim ait olduğumuz dine, ne ırka, ne de vatan toprağına ait değiller. Bugüne kadar perdelenen fakat Soma’da açığa çıkan ilk gerçek bizce budur. Besbelli ki, Allah bunların akıllarını başlarından almış, ne zaman iade edeceği de belli değil. İnsanlıktan nasıl bu kadar uzaklaşabildiklerini düşündüğümde aklıma başka bir sebep gelmiyor.

Çok mu zor, susmak ve acıya ortakmış gibi davranmak?..

Çok mu zor, yüzlerce şehidin yattığı kara toprağa bakıp “ölüm”ü hatırlamak ve “ölümlü” olduğunun bir an için bile olsa idrakına varmak?

Çok mu zor, hem bu dünyada hem de ötekinde hesap sorulduğunda “ne cevap vereceğim” diye düşünmek?

Çok mu zor?

“Devlet Benim” diyen KRAL modunda, kitleden “yaşasın kral” nidalarını bekler şekilde konuşuyor. Adeta halka “ölecekseniz, gürültü patırtı yapmadan ölün! Benim de canımı sıkmayın!” diyor.

Soma’lılar canları yandığı için gürültü(!) yapmış, bu gürültüden dolayı Ankara Hükümeti de rahatsız olmuş, bundan dolayı “Başparalel” ve etrafındaki kiralık hayvanlar, Soma halkına kızmak ve onlara ayar vermek için apar-topar arabalarına atlayıp gelmişler: “Kim ulan o gürültü yapan?..”

Manzara aynen bu; biz “yeryüzü tanrısı” dedik ama siz buna “Firavun” edası veya “TİRAN” tavrı da diyebilirsiniz.

Asıl fotoğraf “gürültü patırtı yapmadan ölün!” konuşmasının ardından geliyor:

Siyasetin “doğası gereği”, yüzlerce şehidini ihmal ve özelleştirme politikalarının neticesi olarak toprağa vermiş Soma halkı, Başbakan’ı “tekbirler” ve “Başbakan istifa” sloganlarıyla “yuha”ladılar. Hiçbir eleştiriye ve karşı çıkışa tahammülü olmayan “Başparalel” gözüne kestirdiği bir genci ikibin kişilik koruma ordusunun verdiği cesaretle bir marketin içine kadar kovalıyor ve genci orada yakalıyor.

“Ulan İsrail dölü nereye kaçıyorsun?” hörelenmesiyle gence yönelen “Başparalel”, kendi yakasına yapışması gereken gencin yakasını “topluyor” ve başlıyor vurmaya… Kasımpaşalı olduğu için “toplamak” tabirini bilir… Vurmaktan yorulunca “görevi” korumalar devralıyor ve Somalı genci paspasa çeviriyorlar.

İsrail’in taktığı madalyaları hiçbir rahatsızlık hissi yaşamadan halen göğsünde taşıyan ve İsrail’in güvenliği için iki devlet başkanının (Saddam ve Kaddafi) katledilmesine, üç İslâm ülkesinin de haçlı orduları tarafından yerle bir edilmesine karışan bir suçlunun İsrail’in en çok korktuğu Türk Milleti’nin bir ferdine “İsrail dölü” diye saldırması nasıl izah edilebilir?

Bu saldırı aslında Soma’lı Müslüman Türk evladının şahsında bizim bedahet hissimize yapılmakta olup, 12 senedir de aralıksız devam etmektedir.

Belki de tarihin hiçbir döneminde insan ruhuna ve zekâsına böyle bir saldırı yapılmamıştır. Çünkü 12 yıldır yürürlükte olan bu düzenin tarihte bir benzerinin olduğuna dair elimizde herhangi bir veri mevcut değil.

Soma’da açığa çıkan gerçeğin şuurumuza ulaşmasını sağlayabilecek ikinci fotoğraf ise, madenden yaralı kurtulan işçinin sedyeye yatırılırken “çizmelerimi çıkarayım mı?” diye sağlık görevlisiyle yaşadığı diyalogdu.

İki fotoğrafı karşılaştırarak yapılacak doğru bir analiz, 12 yıldır görünmezleştirilen fakat yaşanan gerçekliğin ne olduğunu bütün olarak kavramamıza yardımcı olacaktır.

Yaşanan ile yaşandığı iddia edilenin ayrımına varılması, bize yönelen tehlikeyi farkederek herşeyi yeniden gözden geçirmeyi, beraberinde de yeniden tavır almayı zorunlu kılacaktır.

Tekrardan gözden geçirilmesi gerekenlerin başında İslâmcılık, Müslümanlık, bağımsızlık, iktidar ve siyaset anlayışı, devlet algısı ve ciddiyeti, “çözüm” adı altında vatanın bir bölümünün pazarlanması, kürtçülük; en önemlisi de “ana millet” olan Türk’ün neyi ifade ettiği ve mânası gelmektedir.

Başlıkları alt başlıkları da kapsar şekilde sıraladıktan sonra, şu soruyla yazının bu kısmını bitirelim:

Bu kaza Soma’da değilde, Diyarbakır’da yaşansaydı ve Diyarbakır’lılar felaketin sorumlusu olarak hükümeti gördüklerinden dolayı “Başbakan istifa” sloganlarıyla Başbakan’ı yuhalasalardı, “Başparalel” ikibin kişilik koruma ordusundan aldığı cesaretle aynı kin ve öfke hissiyle bir genci “İsrail dölü” diye tokatlar mıydı veya tokatlayabilir miydi?

Biraz düşünün…

A. Osman ZOR

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: