Soma Katliamı… Uçurumun üzerindeki salıncak
“Ebu Leheb’in iki eli kurusun
Zaten kurudu ya
Malı ve kazandıkları kendisine fayda vermedi
O çok yakında alevli bir ateşe girecektir” (Tebbet, 111/1-3)
Dünya malı, gücü gözlerini o kadar karartmış ki zalimlere mahsus çirkin suretlerini bir türlü görmüyorlar. Görseler bırakın aynayı, sudaki akislerinden korkar, bir kez daha bakamazlardı. Belli ki akılları ancak alevli ateşle başlarına gelecek, onları Allah’a havale etmekten başka çare yok. Ama karşılarında susarsak, bizim payımıza da haksızlık karşısında susan dilsiz şeytan olmak düşecek. Sıradan günahkar olmaya benzemez. Hafazanallah!
Kazaya kadere inananın, Tanrı’nın kendisini kötü kaderin vesilesi kılmasından ödü kopmalı. Ödü kopmuş bir halleri olmadığı gibi, paçayı kurtarmak ve sanki mümkünmüş gibi ağır bir vebali savuşturmak için, mensubu oldukları inanç dünyasının tüm değerlerini çarçur harcamakla meşguller.
Perde arkası o kadar aşikar ki
Oysa, bu acı hikayenin‘perde arkası’ o kadar aşikar ki veya ‘perde’, arkasını o denli net gösteriyor ki; açgözlülük ve iktidar hırsının, azgınlık ve tamahkarlığın makus buluşması.
Hepimizin küçük çapta teslim olduğumuz basit hesap ortada. Soma’da bir ay yerin altında çalışmanın bedeli sizin hayatınızdaki neyin fiyatı; 100 kişinin, 500 kişinin maaşı neyin?
Bir de büyük hesaplar var tabii. Aslında bu, kitabına uygun sömürünün matematiği. Bir de bizimki gibi barbarlık seviyesi var. Onun matematiği daha karanlık. Maden sahibinin can güvenliğinden keserek artırdıklarının yekünü gibi, denetimden sıyırmanın kara yolları gibi. Çok ama çok demokratikleşen bir ülkenin işletmelerinde ‘yaşam odası’ gibi şartların yönetmeliklerle, iş güvenliğinin yasalarla garantilenmemesi gibi.
Hiçbir şey olmayan ‘demokratlar’
Artık nasıl bir demokrasi tahayyül ediliyorsa, onu bu ülkenin iktidar aşığı muhafazakar veya katiyyen muhafazkar olmayan ve aslında hiçbir şey olmayan ‘demokratlar’ına soracaksınız. Yok, sormanıza gerek yok; eski tabirle ‘hımhımla burunsuz, birbirinden uğursuz’ ne kadar iktidar ayyaşı varsa zaten vazife başında, iktidarı aklama yarışında!
Alevli ateşin o kadar ‘odun hammalı’ var ki… Maden kralının değnekçi maiyetinden, aklını yeterince kullanmadığı için neredeyse öleni suçlayan bürokratına, şu tablo karşısında bile laf ebeliğini marifet sayan siyasetçisine, katiyyen ‘muhafazakar’ olmayıp sadece iktidar lojistikçiliğini meslek edinmiş yazar çizerine kadar geniş bir yelpaze.
Pespaye bir tablo
Mesele, hiç ama hiç karmaşık değil. Çok sıradan, çok pespaye bir tablo. Ekonomi politikası, büyüme ve kalkınma adına, ‘eş- dost kapitalizmi’ diye tabir edilen barbarlıktan ibaret bir düzen. Bırakın hakkı hukuku, usulü, tedbiri, insanlık devreden çıkmış. Ekonomide büyük cirolar, siyasette ucuz hesapların buluştuğu yer, hep kazanmak, ne pahasına olursa olsun daha çok kazanmak, iktidarda kalmak.
Kısacası bir ayağı sonu gelmez bir güç edinme hırsı, diğeri kaybetme korkusu olan, uçurum üzerine kurulu bir salıncak. O salıncak üzerinde düşmemek için giderek daha fazla birbirine sarılanların her kıpırdanışında daha da hızlanan bir salıncak. Belli ki bizi, çok kötü bir yerlere savuracak.
Not: Niyetim, son durumu, ilk kez, tam 13 yıl önce, Mayıs 2001’de yazdığım ‘Türk-İslam Piyasa Sentezi’ (Birikim) başlığı altında yorumlamaktı. Ama halen öylesi analizlere elim varmıyor, şimdilik elimden ancak bu kadarı geldi.
http://www.diken.com.tr/agora/soma-katliami-ucurumun-uzerindeki-salincak/