DARBE

DARBE

17 Aralık yolsuzluk operasyonunu “darbe” olarak değerlendiren RTE, ne hâkimi, ne savcıyı, ne polisi takmamış, “yolsuzluk bahane, asıl dertleri darbe!” diyerek kendisi ve yakınlarını müdafaa etmek için Türkiye’deki cari sistemi tepetaklak edivermişti.

RTE’ye yapılan bir darbe miydi? Veya darbe nedir?

Hırsızlık ve yolsuzluktan dolayı hesaba çekilmek de darbe olmaya darbedir elbette, hırsızlık çetesine vurulacak bir darbe. Yani, kategorik olarak her darbe “kötü” demek değil. Yoksa, her hırsızlık çetesi, kendisine yapılan operasyon için darbe deme hakkını haizdir ki, ülke zaten hırsızlar cenneti olmuş durumda. Küçük hırsızsan gel buraya diyen adalet, iktidara yakın duran yeni 3000 ailelik hırsızlık çetesi için çalışıyor.

Asıl darbe olarak değerlendirilmesi gereken hukuk ve adalet kılıflı saldırı ise İslâma Muhatap Anlayışın zaman ölçüsüne göre bir mücadele çizgisi üzerinde yürümek isteyen İbdacılara verilen son cezalardır.

Bizim bir zaman ölçümüz, bu ölçüye göre de bir mücadele anlayışımız, bir diyalektiğimiz olması gerektiğine ve imanı da asıl kabul ettiğimize göre, zaman ölçümüze, mücadele anlayışımıza dolayısıyla imanımıza karşı olan bu son cezalar, imânsızlık kutbundan bize karşı yapılmış bir darbe teşebbüsüdür. Ve RTE, iş kendi nefsine gelince her şeyi tepetaklak etmekten çekinmeyen RTE, asıl mümin ve Müslümanlara, sırf mümin ve Müslüman olmanın gereğini yerine getirdiklerinden dolayı verilen bir cezada kılını kıpırdatmıyorsa, en hafifinden olmak kaydıyla, “küfre rızanın küfür” ölçüsü içinde değerlendirilir.

Bizlere bu cezalar 28 Şubat emperyalist saldırısına karşı koyma irademizden dolayı verildi. O iradeyi de Salih Mirzabeyoğlu’nun temsil ediyor oluşu hasebiyle, en büyük işkencelerin O’na yapıldığı, en yüksek cezaların ona verildiği ve hâlâ işkence yapılmak suretiyle 28 Şubat saldırısının Mirzabeyoğlu’nun şahsında devam ettiği açık.

Şimdi topluluk olarak da İbdacılar yeniden hedef alındı.

AKP iktidarı 12 yıldır Mirzabeyoğlu’na yaptığı işkence zulmüne yenilerini eklemek, İbdacıları bir darbe ile meydan yerinden uzaklaştırmak emelinde. Zira AKP, Hakkın sillesini çok yakından hissetmekte ve Hakkın darbesi ile yerle yeksan olma korkusunu yaşamaya başlamış bulunmakta.

Bizim bundan ne çekineceğimiz bir şey, ne de Hak yolunda başımıza gelenlerden dolayı edeceğimiz bir şikâyetimiz olmadı, olmaz da Allah’ın izniyle. Yalnız şu da unutulmasın ki, Muntakim olan Allah’ın bu güzel ismi çerçevesinde, zalimden zulümlerinin hesabını soracağımız bir günümüz de olacak elbette.

“Yiğit olan döner döner döğüşür!” der bizim şarkılarımızda.

Ki, biz AKP’nin karşısına bize bu cezaları vermeden önce de dikilmiştik, yani mesele şahsi değil. Mesele, tamamen ideolojik, yukarıda da ifade ettik, İslâma Muhatap Anlayış’ın zaman ölçüsüne nisbetle bir mücadele içerisinde olmakla alakalı.

Bir tarafta bunu isteyen ve buna dair faaliyet içinde olanlarla diğer tarafta buna karşı olan, her kesimin içine sızmış zamanı kokutan “kaba softa-ham yobaz” sürüsü. Ve, zaman dışı bir mahlûk olarak RTE, emrindeki çetenin devlet olması avantajı ile zaman dışılığını kemiyet hokkabazlıkları ile örtmeye, sahte kahramanlığının meydana çıkmasını önlemeye çalışıyor. Durmadan rakamlar veriyor; şu, şu kadar gelişti, bu, bu kadar arttı diye. Fakat ahlâk ve ruh çöküntümüzün nasıl bir facia tablosu çizdiğini gösteren rakamlara ise asla değinmiyor. Kumar neymiş ne olmuş, tecavüz neymiş ne olmuş, zina nerelerden nerelere gelmiş, homoseksüellik nasıl artmış, ensest faciası nasıl katmerleşmiş, kumar-şans oyunlarındaki vehamet hangi safhada, kredi kartları ile millet nasıl faiz bataklığında debelenmeye terk edilmekte…

İşte, AKP’nin asıl üzerini örtmek istediği tablo yukarıdaki gibi. Fiyaskonun büyüğünü yaşayan AKP, bu tablonun görünmez kılınabilmesi için İbdacıları da susturmak istiyor. RTE, Almanya dönüşü, grup toplantısında yaptığı konuşmada, AB ilke ve ülkülerine ne kadar bağlı olduğunu bir kez daha üstüne basa basa vurguladı. Hatta daha Başbakan olmadan AKP Genel Başkanı sıfatıyla AB ülkelerinin liderleri ve Bush ile görüşüp onlara da bu konuda teminat verdiğini itiraf etti. Ve yine orada, “Avrupa her ne kadar bizi kapıda bekletiyorsa ve bu da siyasi bir tavırdan dolayı ise de biz yine de AB kapısından ayrılmayacağız, Batının evrensel değerlerine olan sadakatimizi göstermeye devam edeceğiz” minvalinde bir konuşma yaptı. Ruh ve ahlâk çöküntümüzün kaynaklarına nasıl da sahip çıktı…

Esad, karşısındaki işbirliçiler için, Batı’ya, ”Bunlar şeriat istiyor, biz laik bir ülkeyiz!” vs. diyerek bu asilere destek olan Batı’nın kendi değer yargılarıyla çeliştiğini vurguladığında, buradaki sözde İslamcı mücahidler, “İşte Esad’ın gerçek yüzü, Batı işbirlikçisi olduğunu ortaya koydu!” diye yaygarayı basanlar, RTE’nin ihanetini alenen itirafı karşısında dut yemiş bülbüle dönüyorlar her defasında…

İşte hadiselerin de çerçevelediği “darbe” tablosu böyle.

Belki yine bu sözde İslamcı mücahidler bizlere verilen bu cezalar için bir iki timsah gözyaşı daha dökecekler, hamamın namusunu kurtarmış olacaklar böylece. RTE’ye toz kondurmamak adına kırk takla atacak, suçu Ergenekon’dan paralellere kadar atmadık kimse bırakmayacaklar.

Her türlü ihanet ve işbirlikçiliğin, kalleşliğin arasında, iktidara doğru olan yürüyüşümüz devam edecek. Biz bu yürüyüşü imândan bellemişiz…

Bu yürüyüşü ne Tayyip ne de onu oynatan eller durduramadı, durduramayacak.

Yarın bir gün sıra bize geldiğinde ve kapınız çalındığında ağlamaca yok.,

A. Baki AYTEMİZ

ADIMLAR DERGİSİ

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: