Fransa’daki Siyonist Kuşatma ve Yozlaşma
Esselâmü Aleyküm.
Böyle geç aradığım için kusura bakmayın, ancak meşguldüm, daha erken inemedim aşağıya.
(Av. Güven Yılmaz, mesele teşkil etmediğini söylüyor.)
Tamamdır.
Nasılsınız?
(Av. Yılmaz, iyi olduğunu söylüyor, Carlos’a kendisinin nasıl olduğunu soruyor.)
İyiyim, iyiyim. Hava da hoş ve güneşli.
Bu arada, cezaevlerindeki gönüldaşların, Kumandan’ın durumuyla ilgili yeni bir gelişme var mı?
(Av. Yılmaz, yeni bir gelişme olmadığını söylüyor.)
Aynı durum yâni. Neyse, sabır, sabır.
Bana bir sorunuz var mı peki?
(Av. Yılmaz, sorusu olmadığını, dilediği gibi konuşabileceğini söylüyor Carlos’a.)
Fransa’daki acayib politik durum, yolsuzluk ve yozlaşma hakkında konuşmak istiyorum o hâlde.
De Gaulle’cü teşkilâtı imha etmek üzere, bu teşkilâta sızmış siyonizm yanlıları tarafından kurulan UMP (Halk Hareketi Birliği) partisi lideri Jean-François Copé, hakkındaki yolsuzluk suçlamalarından dolayı istifa etmek zorunda kaldı.
De Gaulle’cü teşkilât, vatansever bir teşkilâttı başlangıçta. An’anevi sağ, aynı zamanda milliyetçidir çünkü. Devrimci değillerdir ama burjuva bakış açısından da olsa, Fransa’nın çıkarlarını savunurlar.
Sözünü ettiğim siyonizm taraftarları ise, de Gaulle’ün partisini imha etmek ve an’anevi sağı kontrol etmek üzere, UMP partisinin kuruluşunda rol oynadılar ve partiyi kontrol etmeyi de başardılar sonunda. Bu siyonist unsurların en tanınmışı da Sarkozy.
(Carlos, BARAN dergisi için daha önce teferruatıyla hikâye ettiği çerçevede, Sarkozy’nin atalarının “dönme”lik macerasını özetliyor; Sarkozy’nin İspanya’daki engizisyondan kaçan –anne tarafından- yahudi atalarının nasıl Osmanlı’ya sığınıp Yunanistan’a yerleştiğini, sonra da nasıl güya katolik olup Fransa’ya yerleştiklerini anlatıyor. Sarkozy’nin Macaristan asıllı güya hıristiyan babasının da, hep yahudi kadınlarla evlenen biri olarak, yine yahudilikten dönme büyük bir münafık olduğunu vurguluyor.)
İşte bu Sarkozy, aşırı derecede olmak üzere yolsuzluğa bulaştığı gibi, ülke borçlarını da en yüksek seviyeye çıkarmıştır. Fransa’daki korkunç ekonomik durumun sorumlusu, Sarkozy’dir. Gerçi Sarkozy’den önce de durum mükemmel değildi, ama en azından borçlarını ödeyebiliyorlardı. Şimdiyse ödeyemiyorlar bu borçları. Şu ândan itibaren, neredeyse 20 yıl tek kuruş harcama yapmadıkları veya başka borç almadıları takdirde ancak ödeyebilecekler bu devlet borcunu. 20 yıl boyunca yatırım falan yapmaksızın, sadece ne var ne yok sattıkları takdirde ancak ödeyebilecekleri bir borç.
Elbette, ekonomiyi tahrib edecek şekilde yapılan bunca borçla alınan tüm bu paralar, “bir yerlere” gitti. Ne var ki bu “yer”, halkın cebi değil, uluslararası siyonist bankacılık sisteminin kasası ve yozlaşmış politikacıların cebi oldu öncelikle.
(Carlos, sözünün tam burasında duruyor ve yine Fransa’yla ilgili olarak aklına o ân gelen bir başka konuya geçiyor, Kaddafi’nin katledilmesi üzerinde duruyor… Bir Fransız savaş uçağından fırlatılan bombayla Kaddafi ve çevresindekiler etkisiz hâle getirildikten sonra, Fransız ve İngiliz istihbarat görevlilerinin oraya intikal ettiklerini, zaten Kaddafi’yi öldürenin de bir Fransız istihbarat görevlisi olduğunu söylüyor… Kaddafi’ye öldürülmeden önce Libyalı isyancılarca tecavüz edilmesinin ise hiçbir şekilde açıklanamayacağını, düşmana bile böyle bir âdilik yapılamayacak iken, bir müslümana böyle bir şey yapılmasının alçaklık olduğunu vurguluyor… Oysa isyandan önce, Kaddafi’nin Sarkozy tarafından bir dünya lideri gibi karşılandığını, çünkü Kaddafi’nin ona politik çalışmaları için çok büyük miktarlarda nakit para verdiğini, ama aynı Sarkozy’nin bu şekilde kendisini katlettiğini belirtiyor…)
Sarkozy’den sonra, Jean-François Copé adlı merak uyandırıcı bir adam, Cezayir yahudisi bir anne ile Romanya yahudisi bir babadan olma bir yahudi geçti UMP partisinin başına. Paris’in varlıklı ailelerinin birindendi. Ancak kendisi Paris’in banliyölerine gitti ve oraya yerleşti. Oradaki mahallî halkla berabermiş gibi göründü. Derken, ilk eşini terketti ve gidip “müslüman” bir kadınla evlendi.
Kısacası, bu adam, korkunç bir münafık; İslâm bakımından konuşmuyorum, yahudiliğin kendi standardlarına göre bile çok kötü bir yahudi.
Unutmayınız ki yahudiler, ahlâkî yönden çok katı, dosdoğru, verdikleri savaş için ölmeye hazır, çok dürüst ve çok çalışkan insanlardır. Genel kanaatin aksine, kötü insanlar değildir yahudiler. Birçok bakımdan örnektirler hepimiz için. Hakiki yahudilerden, hakiki inananlarından bahsediyorum tabiî; “Ehli Kitab” olanlarından…
Sarkozy devlet başkanı olup da partiyi terkettiğinde, malî açıdan berbat bir durumdaydı UMP, borç içindeydi. Nüfusunun çoğunluğu sağ görüşlü olan Fransa’daki UMP taraftarları da, seçimler ve borçlar için partiye lâzım olan parayı temin etmek için yardım yaptılar. Zaten sürekli seçim yapılır Fransa’da; belediye, bölge, ülke, Avrupa, meclis, cumhurbaşkanlığı seçimleri falan, birçok seçim. Propaganda için harcanması gereken tonla paraya ihtiyaç duyulur bu yüzden. İşte bu paralardan çok büyük bir meblağın Jean-François Copé’a âit bir ajansa gönderildiği açığa çıkmıştır ki, âşikar bir yolsuzluktur. Bu yolsuzluktan teknik olarak sorumlu olan kişi herşeyi itiraf etmiş, Copé’nin de artık parti liderliği yapamayacağı anlaşılmıştır.
(Carlos, UMP’nin tarihiyle ilgili birtakım ayrıntılar veriyor.)
Peki, kimlerdir Fransa’yı bu kadar çürüten, soyan ve tahrib eden? Dünyanın sanayileşmiş en zengin ülkelerinden biri olan Fransa’yı bu duruma düşürenler kimlerdir?
Bunlar, yabancı kökenli, şu veya bu derecede yahudi, önce Fransa’nın çıkarını düşünmeyen, son derece yozlaşmış ve yolsuzluğa bulaşmış, ahlâken çürümüş, bir kısmı da uyuşturucu mübtelâsı kişilerdir.
(Carlos, daha önce BARAN için anlattığı çerçevede, Sarkozy’nin karısı Carla Bruni’den ve geçmişinden, Sarkozy’nin yakın çevresinde bulunan uyuşturucu mübtelâlarından ve homoseksüellerden bahsediyor. Zaten Hollande’ın cumhurbaşkanı seçilmesinde de, Sarkozy nefretinin rol oynadığını vurguluyor.)
Fransa’daki “beşinci cumhuriyet” çürümüş ve bitmiştir, insanların iradesine saygı gösterilecek yeni bir cumhuriyet ve yeni bir anayasa gerekmektedir artık.
(Carlos, Fransa’daki seçim sisteminin çarpıklığından, seçmenlerin çok büyük bir kısmının mecliste temsil edilmediğinden bahsediyor… Bunda da siyonist mihrakların dahli olduğunu, meselâ milliyetçi sağın bu yolla meclise girmesinin engellenmek istendiğini söylüyor… Oysa “aşırı sağ” denilen bu milliyetçilerin, önce Fransa’nın çıkarını düşündükleri için, aslında saygı duyulması gereken insanlar olduğunu söylüyor… Fransa’nın, yabancı güçlerle bağlantılı siyonist bir şebeke tarafından kuşatıldığını, yahudilerin yüzlerce yıl hıristiyanlardan çektiği acıları sömüren ve bundan basbayağı menfaat devşiren siyonistlerin bu şebekenin başı olduğunu vurguluyor… Yahudilere bu zulmü yapan suçluların bile şu veya bu dinî sâikle, yâni bir “prensibe” dayanarak bu işi yaptıklarını, bundan şahsî çıkar ummadıklarını, ne var ki yahudilerin gördüğü zulümden çıkar sağlayan bugünkü siyonistlerin, bu menfaatçilikleri dolayısıyla, o suçlulardan bile daha suçlu olduklarını ifâde ediyor…)
Bu kişilerde, namusun, dürüstlüğün ve utanç duygusunun en küçük bir zerresi bile yok.
Belki diğer ülkelerdeki insanları çok da fazla ilgilendirmeyebilecek bir konudan bahsettim bugün. Ne var ki, şu ân Fransa’nın yaşadığı durum, şu veya bu şekilde, şu veya bu derecede, Türkiye de dahil, dünyanın her tarafında yaşanıyor.
(Carlos, 2003 yılında İstanbul’daki sinagoglara düzenlenen bombalamalardan sonra şaşırdığını ve kutsal mekânlara yapılan bu saldırılardan dolayı başlangıçta dehşete düştüğünü, ancak buralarda ölenler “Türk vatandaşı” olmasına rağmen, İsrail başbakanının kalkıp bu sinagoglara geldiğini ve Türk başbakanının da aynı sinagoglara taziyeye gittiğini görünce, burada ölenlerin aslında “İsrailliler” olduğunu, sözkonusu sinagogların da gerçekte birer Mossad üssü olduğunu anladığını söylüyor.)
Dünyayı olduğu gibi Türkiye’yi de kuşatan bu siyonist şebeke mağlub edilmeli; bu siyonistlerin sömürüsünden, önce yahudiler kurtarılmalı ve tüm insanlık bu ikiyüzlü suçlulara karşı savunulmalıdır.
(Carlos, o güne kadar Venezüella’da dilediği gibi at oynatan siyonistlerin Chavez tarafından nasıl kapı dışarı edildiğini, İsrail’le diplomatik ilişkilerin nasıl koparılıp atıldığını, bunun herkesçe takib edilmesi gereken bir örnek olduğunu söylüyor.)
Bugün Türkiye’de, Mavi Marmara hâdisesinden dolayı birtakım İsrailli ordu komutanlarına karşı yürütülen bir soruşturma var. Ancak mesele bundan ibaret değildir. Niçin İsrailli subaylar soruşturuluyor ki yalnızca? Onlar, aldıkları emirleri uygulayan kişiler sadece. Evet, açık denizdeki bir gemiye saldırarak suç işlediler. Fakat asıl soruşturulması gereken, onlara saldırı emrini veren siyonist liderliktir. Yoldaş Erdoğan’ın yaptıkları, bu bakımdan yeterli değil.
Kumandan Mirzabeyoğlu’na candan selâmlarımı söyleyin. Dün aklıma geldi, yine kendisini düşündüm. Hep düşünüyorum kendisini.
Allahü Ekber.
31 Mayıs 2014
ADIMLAR DERGİSİ