TEHLİKELİ VİRAJ
Bayrak, Musul derken gerçek niyet ve hedefler ortaya çıkmaya başladı.
Yolda heyelan var, zemin sağlam değil, yol her an kayabilir, bir an önce geçip gitmek lazım, gaza basıyoruz. Fakat yolun zemini temiz değil, yamaçtan parçalar düşmüş, toz-toprak asfaltı kaplamış, lastiklerin yer tutuşu zayıf. Her ân yolda çıkabiliriz. Üstelik yol çok virajlı ve yokuş aşağı…
Türkiye’nin bu günkü durumu yukarıdaki tabloya o kadar benziyor ki. Duramayız, kaçamayız, gaza basmaktan başka çare yok ama kaptan, yani “reis” bir hevesle oturduğu direksiyonda kimseye itminan veremiyor. “Yol”u bildiklerini söylüyorlardı, hiçbir şey bilmedikleri ortaya çıktı. Araba durmadan savrulup duruyor ki anlaşılan “Büyük usta” lafı da kandırmacadan ibaretmiş.
Yola düşen parçalar ve heyelan tehlikesi ve yolu daha da tehlikeli hale getiren virajlar ve yokuş aşağı oluşumuz mu?
Barzani, artık Kürtlerin de kendi kaderlerini tayin hakkını kullanmalarının zamanı geldiğini söylüyor.
Ortada bir ideoloji var mı?
Yok!
Neye göre kullanacaksın bu hakkı?
Emperyalizmanın kucağında kendi kaderini tayin edecekmiş…
PKK ise, “Misakı Milli” güncellenmeli demiş. Türkiye, Kürtlerin de dâhil olduğu bir federasyona gitmeliymiş.
Gidelim gitmesine de nasıl?
Hangi esaslara göre?
“Demokrasi” temelinde olacakmış. Türkiye kendi Kürtleriyle sorunlarını önce demokrasi zemininde çözmeliymiş. Özgür Gündem’in manşet haberinde böyle deniyor.
İyi de babam, Türkiye’nin kendi Türkleriyle demokrasiden mütevellit sorunlarına ne gibi bir çözüm teklif ediyorsunuz? Hani, hazır şu HDK-HDP sürecinde Türkiye partisi olmaya el atmışken buna da bir şey söyleseniz ya? Demokrasi denilen şey, bu günkü haliyle Türk ve Kürt kim olursa olsun, emperyalizma tarafından yutturulan bir zoka iken… Bir de çıkmış, sanki bu ülkede Kürt’den başka sorun yok, Kürtlerin sorunu demokrasi zemininde çözülürse her şey hallolacak sanki. Çözülmez. Çözülemez. Kimse çözemez. Zira sorunun asıl zemini demokrasi olup olmaması değil ki, temeli bağımsızlık. Bağımsız olma, köle ol ama demokratik ol. Ne işe yarayacak? İşte sana Türkiye partisi olmak adına fırsat, “öz yurdumuzda garip, öz vatanımızda parya” olmamızın çaresi olarak ne teklif ediyorsunuz?
Varoluş problemimizin çözümüne dair teklifiniz ne? Hangi dünya görüşüne tercüme ettireceksiniz? Nasıl bir ruh ve zaman idraki tutturmamız gerekiyor ki hayat hakkı elde edebilelim?
Kan durmasın mı?
Dursun elbette, mesele o değil. Bu gün duran kan, şayet yara tedavi edilmeyip, sadece tampon yapılarak durdurulmuşsa, ve bu da tedavi diye yutturuluyorsa, yarın çok daha fena akmasına sebep olunur.
Salih Mirzabeyoğlu şöyle diyor: “zaten yarım istemeleriniz ve yarım iyilikler / yaşatıyor kötünün kötüsünü” (MÜNŞEAT / syf 158)
Hep söyleye geldiğimiz dava, yarım iyiliklerle iş yapıyor cakası atanların bu sahtekârlıkları, bütüne toslayıp gerçek yüzleri ortay çıkacak. Hani hadiseler Türkiye’yi tarihi misyonunu oynamaya zorluyor ya, sahteleri eleyip, bütüne talip olanları getirecek o şartlar. Herkes ayağını ona göre denk atsın. Emperyalizmanın kurduğu işbirlikçi rejime bakıp sanki bu rejimi kalıcı zannedenler, bu toprakların gerçek sahipleri olan bizleri hesaba katmayanlar, işbirlikçiliği her ne pahasına olursa olsun reddeden, gerçek vatansever inanan, her kesimin samimisi bütün anti-emperyalist unsurların, sağcısı ve solcusuyla bir anda imha hedefinde bulabilirler kendilerini. Esas hasmın safında görünmenin bedeli ağır olur.
Etnik kürtçülük teöelinde siyaset yapanlar, bırakın önce fedarasyonu, şunu, bunu; önce biz bu vatanı işgalden kurtaralım, emperyalizmayı defedelim de ondan sonra karşılıklı oturur, bu vatanın gerçek sahipleri olarak zaten anlaşırız. Yok, daha emperyalzimanın boyunduruğundan kurtulmadan, o boyunduruk dursun ama yeter ki Türkler gibi ben de isterse o boyundurukla kendi devletimde yaşayayım deniyorsa, bundan kimseye bir fayda yok. Mevcut şartları daha da içinden çıkılmaz bir hale sokmaya sebep olursunuz.
Amerikan bayrağı kalkanında vatanı bölme hedefli bir özerkliği Türk Milleti kabul etmez. Çünkü bu millet emperyalizmaya karşı ayaklanmanın arefesinde “özerkliği” ve arkasından gelebilecek bölünmeyi onun saldırısı olarak görmektedir.
A. Bâki AYTEMİZ
ADIMLAR DERGİSİ