1 Ağustos; İBDA’nın Kuruluş Yıldönümü
İbda’nın kuruluş tarihi 1984, 1 Ağustos.
İbda’yı nasıl anlatacağız?
İbda’yı anlatmaya bizim kelimelerimiz ne kadar kâfi gelir? Bu gibi durumlarda en iyisi, “Bir büyüğü ancak başka bir büyük anlatabilir!” ölçüsüne sığınmak ve İbda’yı, varlık sebebi olan Büyük Doğu Mimarına anlattırmak.
Üstad Necip Fazıl’ın, milletimizin ve tüm dünyanın “500 yıldır beklenen mütefekkir” olarak karşıladığı ve böylece takdim ettiği Mirzabeyoğlu, Büyük Doğu davasının yegâne davacısı ve aslında Büyük Doğu’nun ne olduğunu da bizlere öğreten kişidir. O’nu diğer Büyük Doğu’cu olma iddialılarından ayıran, bu yolda pazarlıksız olması yanında bizzat Büyük Doğu Mimarı’ndan almış olduğu icazettir.
Büyük Doğu Mimarı Üstad Necip Fazıl’ın, Mirzabeyoğlu’na ithafen söylemiş olduğu icazet mahiyetindeki sözlerinden bazıları şöyle:
“Mücerret fikir istidadı tamam!” (Mirzabeyoğlu’nun Bütün Fikrin Gerekliliği adlı eseri hakkında.)
“Bu kitap, Cumhuriyet sonrası kavruk nesillerin ilk ciddi fikir sesi ve ilk çileli nefs murakabesi eseridir.” (Mirzabeyoğlu’nun Kültür Davamız adlı eseri hakkında.)
“Fikir çilesi haysiyetinin müstesna genci Salih Mirzabeyoğlu’na sevgiyle!”
“Gece yatağıma uzanıp dergilerini açtığım zaman ne görsem iyi?.. Bir baştan öbür başa Büyük Doğu İdealinin destanı… Hem de en derin fikir tabakalarına kadar nüfûz edici ve bugünkü aydın İslâm gençliğini Büyük Doğu mihrak ve istikametinde gösterici bir tahlil, terkip, tefekkür ve tahassüs ifadesiyle… Alkol kokulu cenaze çelenklerinden daha âdi pohpohlamalarla değil… Duyarak, düşünerek ve yaşayarak…
Onlar benim ardımdan gelmeyecek, ben onların arkasından koşacağım!” (Mirzabeyoğlu’nun çıkardığı Akıncı Güç dergisinin ilk nüshasını okuduktan sonra.)
“Dört büyük halifenin sırayla şiarları olan merhamet, celadet, edeb ve akılda tam ikmalli ve teçhizatlı olarak, 15. İslâm Asrının eşiğinde, İslâmı yenileme davasını çözümlemeye güçlü nesilden, ana rahmini tekmeleyici sesler duyuluyor. Aya gitmek hüner değil, bu sesleri güneşten duyulacak derecede fikirde ve aksiyonda yükseltmek marifet…” (Üstad’ın, “İdeolocya Örgüsü’ne ek, Akıncı Güç kadrosuna ithaf” başlığı ile Mirzabeyoğlu’nu tanıdıktan sonra İdeolocya Örgüsü kitabına eklemiş olduğu “İslâmı Yenilemek” başlıklı yazısından.)
“Hiç beklemediğim bir zamanda, hiç beklemediğim bir mekândan bir ışık fışkırdı.
Daima böyledir. İlâhî tecelliler hep böyle tepeden inme gelir. Allah’ın tecellileri, yapmacıksız ve zorlamasız, boynunuz bükük, köşenizde otururken görünüverir.
Bu ışık, hiç birini görüp tanımadığım, görüp tanıyınca da aramızdaki ezelî yakınlığa şahit olduğum gençlerden… Şu anda üçüncü sayısı elinizde olan “Akıncı Güç” isimli derginin ilk sayısından…
Dâvamızın billûr sarayını, kafdağının, yani topyekûn insanlıkça özlenen eskimez ve pörsümez ideal tepesinin en yüksek noktasında inşa istidadında mimar namzetleri olarak onları selâmlarım.” (Necip Fazıl’ın “Işık” başlıklı ithafından!)
Üstad Necip Fazıl’ın Mirzabeyoğlu hakkındaki iltifat ve takdimleri bu kadarcık değil elbette. Biz sadece bir kısmını seçerek almak zorunda kaldık. Bu sözler şunu da gösteriyor ki Büyük Doğu bir güneşse, İBDA da bu güneşin tesir edici ışıklarıdır ve ışığı red ve inkâr aslında güneşi red ve inkâr gibi bir garabete çıkar.
İşte, Mirzabeyoğlu’nun yıllardır esaret altında tutulması, asıl olarak Büyük Doğu güneşinin memleketimizi ve bütün insanlığı aydınlatmasını engellemek maksadıylaydı. Güneşin ışıklarının tesirini engellemek için onu bir paravanla örtmek, hakikati örtmek, karartmak, dünyamızı zift bir karanlığa mahkûm etmek…
Fakat Mirzabeyoğlu, mahkûm edildiği cezaevi şartlarında, o tek kişilik Ölüm Odası’nda, hücresinde, üstelik “Telegram” adlı teknolojik işkencenin en ağır şartları altında yazdığı yirmiye yakın kitapla toplam eser sayısını 58’e çıkartmış ve böylece Büyük Doğu güneşinin ışıklarını bizlere ulaştırmaya devam etmiş, Büyük Doğu güneşinin karartılması teşebbüslerini akim bırakmıştı.
Tıpkı, Büyük Doğu artık bitti denilen bir zamandan çıkışıyla Büyük Doğu’yu yeniden meydan yerine dikerek bitmediğini ispatladığı gibi.
Ve yine tıpkı, Üstad’ın ölümünden sonra parsaya yönelen yarasaları, İBDA çıkışıyla, İBDA ışığıyla inlerine girmeye mecbur etmesi gibi.
İBDA, Büyük Doğu’nun ispatı ve delili olarak 30 yıldır parlamaya devam ediyor. Her türlü zorluk ve engellemelere rağmen…