İHTİLÂL ŞARTLARI OLUŞMAYA BAŞLADI
Türkiye’de ihtilâl şartları oluşmaya başlamıştır.
Evet, tam da Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı, Davutoğlu’nun Başbakan seçildiği ve rejim adına AKP’nin zahiren en çok güçlü gözükmekte olduğu ve Müslümanları rejime payanda etme misyonunu 12 yıldır başarıyla yerine getirdiği bu şartlarda, ihtilâl şartları oluşmaya başlamıştır.
Biz, hadiselere İbda Diyalektiğinin bizlere verdiği, bizim ondan aldığımız ölçülerle bakanlar, fikirden süzülme ahlâkı ihtilâlcilik olanlar, siyasî mücadelenin iktidar çevresinde mânâlandığını bilenler, iktidara baktığımızda karşımızda güçlü bir parti ve onun hükümetini değil, yozlaşmış ve çürümesinin son noktasına gelmiş köhne bir rejimi yalan ve yanlışlarla, göz boyamalarla, İslâmî retorikle payandalamaya çalışıp ayakta tutmaya çalışan hokkabazlardan başka bir şey görmüyoruz.
Evet, rejim bitmiştir. Niçinleri ayrı birer fasıl olmak üzere:
Hukuk bitmiştir!
Ahlâk bitmiştir!
Aile bitmiştir!
Ekonomi bitmiştir!
Devlet bitmiştir.
Ve en önemlisi de mevcut legal plândaki siyaset bitmiştir. Çünkü o siyasete meşruiyet sağlayan sistem bitmiştir ve artık bir ferdin indi-keyfi idaresi söz konusudur.
Rejim biterken, bu rejimin başına ne zaman bir şey gelecek olsa müdahale ederek ellerinden kaçmasına fırsat vermeyen dış güçler de kendi canlarının derdine düşmüş, her geçen gün daha da düşecekleri apaçık gözüküyor.
Rejimin, içerideki problemlerle uğraşamayacak, bu problemlerin yükünü kaldıramayacak noktaya gelmiş olması bir tarafa, diğer yandan dışarıdan kaynaklı problemler de her geçen gün daha da ağırlaşan bir sıkleti çürümüş rejimin kolonları üzerine bindirmekte, gün geçtikçe yük daha da artmakta, buna nisbetle de beklenen yıkımın şiddeti fazlalaşmaktadır.
Allahsız rejimin Allahsızlığını İslamî bir retorikle örterek, Batıcı, materyalist, Kapitalist, Liberal sistemin üzerine İslami örtü örtmekle rejimi kurtarabileceğini zanneden AKP yolun sonuna gelmiştir. Yolun sonuna geldiklerini kendileri de görüyorlar aslında. Erdoğan’ın Başkanlık sistemi dayatması bu yüzden… Şahsını ve şahsının bağlı olduğu rejimi kurtarmak için. Simbiyotik bir ilişki var aralarında.
Lâkin mesele şu ki, bu köhnemiş, zamanını doldurmuş rejimi kurtarmanın artık bir çaresi yok. Rejim o kadar çürümüş ki, on iki yıldır yaptıkları restorasyonlar dahi bir türlü çöküşün alameti çatırdamaları kesmeye yetmedi. Bu köhnemiş gecekonduyu yıkıp, yerine İBDA sarayını dikmek tek çare iken, rejimi payandalamakla uğraşmak, en hafifinden, iyi niyetle değerlendirilemeyecek bir hamakat.
En başından beri ve ısrarla ifade ediyoruz ki, bu gün yaşanması ve olması gereken ahlâk, ihtilâl ahlâkıdır ki, Müslüman olmanın yolu da bu ahlâkı kuşanmaktan geçer. Bu günün şartlarında bir müslümanın yapması gereken ilk vazife, mevcut düzeni yıkmak iken, yıkılması gereken rejimi payandalamaya kalkan, hem de bunu güya Müslümanlık adına yapan ahlâksızlardan farkımız da burada.
Ahlâkın fikirden doğuyor oluşuna nazaran, daha ortada bir fikir, sistem, anlayış, şuur yokken, sanki bunlar varmış gibi atıp tutanların sonu, işte bizzat bu yanlış anlayışlarından dolayı gelmiştir.
Siyaset de bu çerçevede sistem gayesine matuf yapılır. Sistem gayesi, kısacası istikamet bilgisi olmadan, neyi nasıl yapacaksın? Allah Resulü, istikamet emreden Hûd Sûresi için, “Beni ihtiyarlattı!” buyurur. İstikametin ancak sistemle mümkün olduğunu dahi anlamadan, bunu şuurlaştırmadan, neyin siyaseti, neye göre siyaset?
Soylu mânâda siyaset, sistem-şuur işidir. Siyasetin gayesini sistem olarak gösteren Mirzabeyoğlu, sistem gayeli mücadelenin vasıtasının da sistem içerisinden devşirileceğine işaret eder. Mevcut siyasi yapılar, hem gaye-sistem bakımından bir şey vaat etmiyor oldukları gibi, haliyle olmayan sistemlerinin kendilerine vasıta olması da beklenemez. Hâl böyle olunca da İslâm adına ilk yaptıkları, en başta ihtilâl ahlâkını reddetmek oluyor. Ahlâksızlığın en büyüğü ile işe başlıyorlar. Sonrası zaten mevcut olanı şu veya bu şekilde sahiplenmek ve mevcutçu kafa ile rejim değiştirebileceğini zannetmek… Şuurda yeni bir terkip ifade eden sistem ve şuuru olmadan, mevcudu eleştirmekle mevcut şuur terkibinin dışına çıkılamayacağından habersiz mevcutçu kafalar. Onları, farklı şuur seviyelerinde görebilirsiniz. Ve en önemlisi de ihtilâlci tavrın olmadığı her yerde görebilirsiniz. Bunları, ihtilâl ahlâkını törpülemeye memur ahlâksızlar olarak damgalamaktan kaçınmayacağız.
Türkiye’de ihtilâl şartları oluşmaya başlamıştır.
İhtilâl şuurda başlayan bir hamledir ve bizleri ahlâksızlaştırmak, ihtilâlci mücadeleden alıkoymak isteyen bütün menfi tesirlere karşı koymadaki sebat ve ısrarımız, bu konudaki şuur netliğimizden kaynaklanıyorsa şayet, ihtilâlin ifadesi demektir.
Allah vaadini tamamlayacaktır.
Münafıklar, işbirlikçiler, hainler, şuuru kaymış ahlâksızlaşmışlar, mevcutçu kafalar istemeseler de.
İhtilâl ve inkılâba vasıta olacak kadro olma, yani teşkilatlanma ve örgütlenme, bu yoldaki temel vazifemizdir. Teşkilâtsız ve örgütsüz ihtilâlcilik iddiası da çocukların kumda oynamasından öte mânâ ifade etmez bir yelteniş.
İhtilâlci hamlenin arifesinde, teşkilâtlanmanın gerekenlerini yapmak için gayet mümbit imkânlar, bu imkânları sağlayan bir vasat içerisindeyiz. Bu vasatı değerlendirmek yerine, mevcut ortamı rehavetinin mazereti olarak gören anlayış bize uzaktır. Zaman rehavete kapılmanın değil, imkânlardan azamî derecede istifade ederek kendi öz gücünü daha da artırmanın zamanı. Bu çerçevede, ihtilâlci keyfiyet ve anlayıştaki her kesimle birlik ve ittifaklar kurmak da zamanın icaplarından.
A. Baki AYTEMİZ
ADIMLAR DERGİSİ