ADIMLAR GÜNEY ANADOLU SEYAHATİ – İNTİBALAR
Pazar günü (31 Ağustos) Adana’ya geldiğini öğrendiğimiz Sayın Ali Osman Zor ve Av. Güven Yılmaz, Adana’da kendilerini misafir eden Av. Ahmet Arslan’la beraber yanlarında Emel Zor ve Zeliha Arslan hanımefendiler ile çocukları olduğu halde Pazartesi günü Maraş’a teşrif ettiler.
Kendilerini önce Adımlar Maraş bürosuna aldık. Hem merkezi bir yerde olması, hem büyüklüğü ve hem de fonksiyonel oluşu bakımından büromuzu çok beğendiklerini bildiren misafirlerimize büromuzu daha da güzelleştirmek için çabaladığımızı ve projelerimizi de aktardık. Daha sonra hanım gönüldaşları Arap Usta’nın evine alırken, misafirlerimizin geldiğini duyan gönüldaşların da zaman içinde gelmeye devam etmeleriyle birlikte büromuz epeyce kalabalıklaştı. Bu habersiz ziyaret sebebiyle bir kısım gönüldaşlar da Maraş dışında olmaları hasebiyle katılamamaktan dolayı yaşadıkları üzüntüyü telefon irtibatı ile bizlere aktardılar.
Öğle saatlerinden akşam vaktine kadar Maraş Adımlar büromuzda devam eden sohbetten sonra, akşama doğru gönüldaşımız Süleyman Usta’nın (Çıngılı) bağ evine intikal ile hem akşam yemeğini orada yedik, hem de sıcak yaz gününde püfür püfür esen bağ evinin serinliğinde gece yarısına kadar sohbete devam edildi.
Gece yarısından sonra tekrar Maraş’a dönüş ve geceyi geçirmek üzere hanım gönüldaşları Arap Usta’nın evine bırakıp, bizler de Süleyman Usta’nın evine intikal ettik. Sabaha kadar devam eden sohbetler…
Salı günü öğleden sonra, Ali Osman Zor, Av. Güven Yılmaz ve Av. Ahmet Arslan’la birlikte Antep’e geçip avukat gönüldaşların bürosuna intikal ediş. Akşam saatlerine kadar büroda devam eden sohbetimizi, Antep’teki diğer gönüldaşların da iştirakiyle bir çay bahçesinde saat gece yarısını geçinceye kadar sürdürdük. Gece bizleri Avukat H. Kılıç Bey misafir ederken orada da neredeyse sabaha kadar devam eden sohbet… Çarşamba günü sabahleyin tekrar avukat gönüldaşların bürosuna geçip vedalaşmayı plânlarken, açılan sohbetin tatlılığı bizi bağladı ve ikindiye kadar Antep’te bağlı kaldık. İkindiden sonra Maraş’a döndük ve gece yarısına kadar Maraş’ta Arap Usta’nın evinde sohbete devam ettik. Gece yarısından sonra misafirlerimizi Adana’ya yolcu ettik.
Bu muhteşem ziyaretin madde cephesindeki seyri böyleyken, fikir cephesinde verdikleri ziyafetten dolayı biz kendilerine şükranlarımızı sunmayı borç biliyoruz.
Aktüel, siyasi, içtimai, hukuki, siyasi ve fikrî birçok meseleyi farklı zemin ve bakış açıları üzerinden ele almanın imkânından istifade etmeye çalıştık. Her şeyden öte dirsek temasının gösterdiği ruh ve mânâ (fikir) birlikteliğinin bir kez daha temayüz etmiş olması en büyük fayda olarak değerlendirilebilir.
İhtilâlci mücadelenin Kumandan Mirzabeyoğlu’nun cezaevinden çıkmasından sonra geldiği safhada neler yapılabileceği, bu çerçevede memuriyetlerimizin neler olduğu, memuriyetimizi ifa edebilmek açısından gerekli kadro yapısının ne olması gerektiği, hadiseleri değerlendiriş ve ele alışta İbda’ya yakışır kadro olmanın gereği olarak ihtilâlci keyfiyetin belirleyici olması ve çevreye sirayetin de ancak bu bakış açısına sahip kadro eliyle gerçekleştirilebileceği temel meselelerden biriydi.
Kumandan Mirzabeyoğlu’nun, “Anlayış temin eden teoriden daha pratik bir yol yoktur!” hükmü mucibince, şuurlanmanın iş bölümüne girmeyişi, şuurlanmamız için de kitapları okumaktan başka yol olmadığı, bunu yaparken de “dayanışmalı fikir oluşumu – sohbet” ilkesi dairesinde örgütlü bir mücadeleye yol verecek şekilde sohbetin teknik bir oluş metodu olarak değerlendirilmesi gerektiğinden tutun da varlık ve zaman gibi en temel meselelere kadar neredeyse el atılmadık bahis kalmadı.
Hadiselerin gerçekleşmeleriyle ortaya çıkan zamanın objektif temposu ki, başarıya endeksli, başarıyı esas alan bir bakış açısı ile hadiselere yanaşılırsa, dolayısıyla konjonktürel başarılar, yapılanları haklı ve doğru olarak görme yanılgısına düşmemize sebep de olacaktır. Böylece, kemmiyet alayiş ve nümayişleri ile kendini gösteren ve “başarı neredeyse haklılık da orada” şeklinde zamanın ruhunu da yanlış tesbit ve teşhise çıkacak bir muhakeme usulü yanlışlığı yerine, doğrudan doğruya bedahet-iman hissine hitap edecek şekilde ve “başarı Allahtandır!” ölçüsünü esas alan muhakeme usulü ile başarıyı hedefleyen ve böylece yarım oluşlar cümlesinden olarak konjonktürel başarılara asla kanmayan bir zaman anlayışı esas alınmalı ki, insan başarmakla değil, gayret göstermekle mükellef. İnsanoğluna lütfedilen öyle başarılar vardır ki, bunlar, insanın daha çok yoldan çıkmasına sebep olur. Başarmanın hakikati, doğru muhakeme usulü prensiplerince gerçekleştirilen aksiyon çerçevesinde elde edilenlerdir. Bunun haricindekiler doğru dahi gözükseler -başarmaktan da öte-, orada aslolan yanlıştır. Yanlış metod, insanı başarmaktan, belli bir dönem başarılı gözükmekten alıkoymayabilir. Bu, Allah’ın takdirinde olan bir dava… Yoksa küfrün elde ettiği başarıya bakıp, buna rıza atfetmek gibi bir cinayet doğabilir. Aslolan doğru yol üzerinde olmaktır ki, doğru yol anlayışı dışındaki arızi görüntüler, dünyanın aldatıcılığı cinsinden, “rıza”ya değil de “kaza”ya taalluk eden gerçekleşmelerdir. Her halükarda ölçü, “sistem şuuru” oluyor. İslâm’ı eşya ve hadiselere tatbik etmenin, edebilmenin yegâne yolu, ölçüsü, muhakeme usul ve metodunu gösteren “ideoloji-tatbik vasıta sistem” şartı yerine getirilmeden, İslâm adına, insanlık adına bir başarıdan söz etmek, bu çerçevede kimi konjonktürel başarıları referans almak, “mukadder oluş” bahsine zıt ve Allah Resulü’nün kum tepeleri üzerine çizdiği ortadaki dosdoğru yolun çapraz çizgileri cümlesinden “Doğru Yolun Sapık Kolları” keyfiyetini haizdir.
“Sistem şuuru”nun olmadığı yerde doğru muhakeme usulü prensipleri olmayacağı gibi, “doğru düşünce olmadan doğru düşünce faaliyeti de olmaz!” hükmü mucibince, “faaliyet”in başarı gibi gözüküyor olması, faaliyetin “doğru” olduğunu göstermeyeceği gibi, orada aslolan yanlışlıktır.
“Başarı”ya endeksli bakış açısı, cihad ve şehidlikten kaçma gibi münafıklığın alameti olacak bir tehlikeyi de mündemiçtir. Ortada, kendince bir başarı göremediği için, mücadeleyi başarılı gördüğü kimselerin yanında sürdürme iddiası kendi güçsüzlüğünü affettirmekle aynı manaya gelir. Dolayısıyla, bir hareketin, bir mücadelenin geçmişten bugüne seyrini takip ederken geldiği seviyeyi ve gücünü anlaya bilmek için belli başlı prensipler ve kriterlere sahip olmak gerekir.
Ayrıca İdeolojiye nispetle siyasi mücadele verilirken bunun ölçüleri ve prensipleri özümsenmiş olmalı. İdeolojinin talepleri doğrultusunda verilecek bir siyasi mücadele de siyasetin “hikmet” mânası ihmal edildiğinde yanlış neticelere varılması mümkündür. Çünkü konjetürel “zafer” ve “yenilgi”lere şuuru teslim etmek bizi bekleyen en büyük tehlikedir.
Ayrıca hem Maraş’ta hem de Antep’te sorulan bazı sorulardan dolayı hiç bir çatışmanın ve hiç bir nifakın tarafı olunmayacağı, bütün zorlamalara karşın mevcut duruşun muhafaza edileceği bir kaç kere tekrarlandı. İdeolojik duygu taşımayan hiç bir meselenin tarafı olunmayacağı gönüldaşlara deklere edildi. Yolda hedefe doğru yürürken bizi yürüyüşümüzden çevirmek için iç ve dış’tan yapılan hiç bir menfi müdehale gayretlerine kulak asılmayacağı sohbetlerin diğer konusuydu.
İleriki günlerde motive edici ama beklenmedik ziyaretin intikalarını etkileriyle beraber yazmaya çalışacağım.
Baki Aytemiz
ADIMLAR MARAŞ