İT DALAŞI KENDİNİ ELE VERDİ
AKP’nin, Haçlılarla birlikte Suriye ve Irak’a saldırmak, Haçlılara Müslüman katliamında, müslümanların vatanlarını işgâl etmelerinde destek olmasını meşrulaştırmak üzere TBMM’den isteyeceği izine dair tezkere bu gün Meclis’e getirildi. Ne kadar utanç verici bir durum ki, böyle biz tezkerenin varlığı söz konusu olabiliyor. Hatta bundan da öte, Haçlılar Müslümanları bombalar ve enkazların altından çocuklarımızın, tüyü bitmedik bebeklerimizin cesetleri çıkartılırken, Erdoğan, bu bombalamaların yetmeyeceğinden, daha çok bombalamadan, hatta karadan da saldırmak gerektiğinden iştahla bahsediyor.
Erdoğan’ın Haçlılar adına bu iştahı, aklımıza, 1991 saldırısında, Haçlılar adına iştahlanan Hürriyet Gazetesinin, Amerika saldırısına destek olmak için attığı, “Amerika orgazm olmak istiyor!” diyen iğrenç manşetini getiriyor.
Enkaz altından çocuk cesetleri çıkması eşliğinde Erdoğan’ın bu bombaların yetmeyeceğini söylemesi ise, Amerika’nın Afganistan’da bombalarla katlettiği çocuklar kendisine sorulduğunda, katliama sahip çıkan zamanının Amerika Dışişleri Bakanı Madeline Albright’ın, “değdi doğrusu!” diyen sözleri akla geliyor.
İğrençlik ve ihanet kendini apaçık ortaya koyarken, AKP ile Fetullah cemaati arasındaki kavganın anti-emperyalist temelde olmadığı da IŞİD vesilesiyle apaçık ortaya çıkmış oldu.
IŞİD karşısında alınan tavırlarla bütün taşların yerli yerine oturmaya başladığını görüyoruz. Savaş, bütün sahteliklerin üzerindeki makyajı akıtır ve bütün yanlışların doğrusunu gösterir.
Cemaat-Fetullahçılar, AKP-Erdoğan’a, IŞİD’e “terörist” diyemediği, dolayısıyla sahip çıktığı için saldırıyorlardı. AKP’liler de onlara, bu topraklara ihanet içerisinde olduklarını söyleyerek cevap veriyorlardı.
Erdoğan Amerika’ya gitti geldi, Haçlıların inine alındı ve gidene kadar söylediği ne kadar söz varsa, Haçlı inine alındıktan sonra tam tersini söylemeye başladı.
IŞİD’e “terörist” demeye başladı mesela. Tabi, bundan en çok Fetullahçılar memnun olduklarını gösteriyorlar. Erdoğan, IŞİD’e, Haçlı ağzıyla keşke “terörist” demeyeydi. Keşke gerçekten iddia edildiği üzere anti-emperyalist duruşa sahip olup Amerika’ya kafa tutabileydi. Ama bu eşyanın tabiatına aykırı… İktidara gelirken Haçlılara gebe olarak gelen, iktidara geldikten sonra kafa tutamaz. Kafa tutabilmek için daha iktidara gelirken kafa tutabilmenin şartlarını oluşturabilmek gerekir. Bir Hitler’i düşünün; arkasında o teşkilatı olmamış olsaydı, iktidara geldikten sonra istediklerini yapabilir miydi? Dayanacağı, güç alacağı “örgüt” olmamış olsaydı?
Şimdi artık AKP-Erdoğan ve Cemaat-Fetullah, IŞİD’e karşı aynı Haçlı ağzıyla konuşuyorlar. IŞİD’e terörist diyebilmek için birbirleriye yarışıyorlar. Mevzubahis Amerika’nın, Haçlıların menfaatleri olduğunda aralarındaki kavganın bir mânâsı kalmıyor, aralarındaki ölümüne kavga teferruat oluveriyor.
Hani ne oldu, Türkiye’yi Irak ve Suriye’de müsümanlara karşı savaştırmak için, Haçlıların ağzıyla konuşan Fetullahçıları, bu topraklara ihanet içinde olmakla suçlayan AKP’liler nerelerdeler? Doğrusu budur, evet, Haçlıların ağzıyla konuşup, bu topraklarda Haçlılarla birlikte Müslüman katliamına çıkmak, bu topraklara düşmanlıktır. Hainliktir. Vatanı satmaktır. Irak veya Suriye, bizim vatanımızdır, Osmanlı topraklarıdır ki, bu topraklara her ne sebeple olursa olsun Haçlıların ayak basmasına yol veren, Haçlıların bu topraklarda saldırılar düzenlemesine rıza gösteren, kalenin kapısını içeriden açan hainden başka bir şey değildir. Küfre rıza aynıyla küfrüdür.
Ve bu günlerde İstanbul’da Dünya Ekonomik Formu yapılıyor. Hani şu Erdoğan’ın Davos’ta yapılırken “van münit” tiyatrosunu sergilediği toplantı… Erdoğan, “artık Davos’a gelmem!” deyince, Forum İstanbul’a gelmeye başladı. Yani, “artık gelmem” tavrı, sisteme karşı değilmiş. Zaten, sistem içinden yapılan eleştirilerle, sistemin dışına çıkılamaz, bilakis sistemin kendisini restore etmesi ne yardımcı olunur. Karşıymış gibi olunan sistem, sistem içi eleştiriyle desteklenmiş olunur. Sistemin dışına çıkmak, sistemi yıkabilmek, alternatif bir sistem şuuruyla mümkün olabilir ancak. Alternatif bir sistem şuuru yoksa sistem içi eleştirilerin sistemi yıkabileceğini zannetmek, hayal olur. “Sistem şuuru”nun örselendiği yerde, sistem içi eleştirileri yapanlar sahte tarafından kahramanlaşmaya, “Reis” olarak görülmeye başlar. Mücadele de, dağı aşma mücadelesi olmaktan çıkıp, dağın düze inmesi boş hayaline bağlanır. Kendi örgütüne, örgütlü mücadelesine güveneceği yerde, kendi örgütsüzlüğünün sebep olduğu güçsüzlüğü neticesi esen rüzgârlarla savrulma da başlar. Örgütlenmeye, örgütlenenlerle birik olup, birlikten kuvvet doğurmaya bakacağına, örgütlenmemek için bin bir bahane ve mazeret. Nefse zor gelen, örgütün disiplini getirmesi… Disiplin ve nizam… İslâm baştanbaşa nizâm demekken, hem nizâma giden yolun örgütten geçtiği hem de haldeki nizâmın örgüt disipliniyle, örgütlenmekle mümkün olduğu apaçık ortadayken, Mirzabeyoğlu yıllar öncesinden ısrarla bunu vurgularken, Müslümanlar, hani güya pazarlıksız Allah ve Resulü demesi gerekenler, bin bir türlü mazeretle örgütlü mücadeleden kaçıyorlar.
Hadiseler vesilesi-sarmaşığında temel meselelerimizin hadiseler üzerine nasıl aplike edilebileceğine dair, İbda’yı anlamak ve anladığımızı anlatmak, anlatırken de niçin öyle anladığımızı da izâh etmek durumundayız. Hâlimizin izâhını yapmak.
Bizler, her hadisede, o hadiseyi saran bir iç müessir arayan ruhçu ve keyfiyetçiler olarak, hadiselerin dış yüzünü birebir aktarmak yerine, iç yüzlerindeki hakikatleri de hecelemeye dair bir usul içerisindeyiz ki, Erdoğan’ın Haçlılarla işbirliği yapması, Fetullahla aralarındaki dalaşma ve oradan Davos’a ve nerelere kadar, bu yanlış gidişata karşı asıl suçu dışımızda değil kendimizde ararken, bunun sebeplerini de olamayışımızın temel saikleri olarak ortaya koymak durumundayız. Nefsimizin dışımıza yansıması halinde nesneleştirmemiz gereken imha hedefi düşmanımız da, nefs kutbunun aynı halinde, varlığımızı tehdit eden esas hasmımız ve onun içimizdeki uzantılarıdır: Yahudi-Haçlı Batı ve onların içimizdeki işbirlikçileri. Dışımıza yönelirken, içi, içimize yönelirken de dışı göz önünde bulundurma şartı. Dünyaya geliş gayemiz olan, “olma”nın usûl şartı burada.
Yaşasın emperyalizmaya ve yerli işbirlikçilerine karşı örgütlü mücadelemiz!
Baki Aytemiz
ADIMLAR