Gökçe FIRAT: Salih Mirzabeyoğlu’nu Dinlerken…
MİRZABEYOFLU KİMDİR
Salih Mirzabeyoğlu hapisten çıktıktan sonra ilk defa konuşacaktı, ben de dinleyenler arasında olmak istedim ve Haliç Kongre Merkezi’ndeki buluşma-konferansa gittim.
Mirzabeyoğlu, İBDA fikrinin mimarı ve bu fikri takip edenlerin de kumandanı.
Bizim yaşımızdaki sol, Kemalist ve laik kesim ise, özellikle 28 Şubat’ın hemen öncesinde ve sonrasında, bir “İBDA öcüsü” ile yetişmiştir dersek doğrudur.
Mirzabeyoğlu, 1998 yılında tutuklandı ve tam 16 yıl hapis yattıktan sonra (yeniden yargılanmak kaydıyla) bu yıl özgürlüğüne kavuştu.
Mirzabeyoğlu, Necip Fazıl ekolünün devamcısı. Bu anlamıyla kendisi ile politik çözüm önerilerimiz neredeyse taban tabana zıttır.
Ama bu zıtlık, analiz metodumuzda, sorunları teşhisimizde ve tabanda pek çok ortak noktayı barındıran bir “bıçak sırtı zıtlığı”dır.
ANTİ EMPERYALİZM
Her şeyden önce, Mirzabeyoğlu, politik bir duruş olarak anti emperyalist ve anti Amerikancıdır. Elbette Batı karşıtıdır zaten kindi ideolojisinin ismiyle nitelemek gerekirse “Büyük Doğucu”dur.
Ama onun anti emperyalizm ve anti Batıcılığının çıkış noktası, Siyasal İslamcılık değildir.
O İslamcı olduğu için anti emperyalisttir dersek doğruyu tam ifade etmiş olmayız, bence öncelikle anti emperyalist olduğu için İslamcı akımda bir farklı ekoldür. Ki bu ekol Türkiye İslamcılarına son derece uzaktır.
Nitekim Mirzabeyoğlu uzun yıllar İslamcı camianın “aşırı çocuğu” muamelesine tabi tutulmuştur. Çünkü Türk Siyasal İslamcılığı, “politik olarak Batıcı Kültürel olarak Batı karşıtı”, garip bir duruş sergiler.
Mirzabeyoğlu ise bu duruşa karşı politik olarak Doğucu, kültürel olaraksa “diyalektik” ve “devrimci” bir İslamcıdır.
İBDA LİSANI
Siyasal İslamcı ekolde bu farklılık, Mirzabeyoğlu ve İBDA lisanında hemen kendini gösterir. Mirzabeyoğlu’nun dili İslami bir dil değildir, Batı felsefesinden de beslenen, diyalektik, modern, hatta sol bir üsluba sahiptir.
Keza ideolojik bakımdan da aynı noktada durur: Sosyalizmin ateizmini bir kenara bırakırsak, diyalektikte, devrimcilikte, bir birleşme görürüz.
İBDA diyalektiği her ne kadar anti materyalist gibi gözükse de, özünde bal gibi materyalisttir ama “imanlı bir materyalizmdir” bu.
Kaldı ki bu lisanda, modern şiir, resim, hatta sinema vb sanatlar da önemli bir yer tutar ki, bu da bu hareketi, farklı bir entelektüel boyuta taşır.
AKSİYONERLİKTEN FİLOZOFLUĞA
Benim okuduğum, bildiğim Mirzabeyoğlu’ndan sonra dinlediğim ve gördüğüm Mirzabeyoğlu nasıldı peki?
Uzun saçları beyazlamış, yüzü eski sert bakışlarını yumuşatmış bir Mirzabeyoğlu.
Yorgun bir adam.
Belli ki uzun hapislik hayatı, Mirzabeyoğlu’ndan çok yıllar almakla kalmamış, “aksiyoner” tarafını da törpülemiş. Karşımızda artık bir “filozof” var.
Oysa ki dinleyici kitlesinin talebi, kumandan!
Bence Mirzabeyoğlu diyalektiğinin doğal sonucu bu. Aksiyon üzerine inşa edilen felsefe, yarattığı kitleyi aksiyoner yapıyor ve felsefi zemine geri çekilmenin bu noktadan sonra imkanı yok.
Mirzabeyoğlu eğer İBDA mimarı ve filozofu olacaksa, İBDA hareketi aksiyoner bir kumandanlık çıkartmak zorundadır kendi içinden.
Ya da bu fikir, bir “fikir aksiyonu” olarak tarihteki yerini alacaktır.
KALPTEN GELEN SÖZ
Mirzabeyoğlu’nun dediklerinde ne vardı peki?
İmam Azam’ın “Söz ancak kalpten gelirse kalbe tesir eder” sözünü uzun uzun işledi. Bu, bir fikrin gücünün nereden kaynaklandığını gösterdiği gibi, fikrin nereye seslenmesi gerektiğini de belirleyen bir vecize.
Hemen ardından ideolojilerin dünyayı açıklaması zorunluluğunu tespit ederken aynı zamanda bir ideoloji dünyadaki fertleri de tek tek kavramalı, onlara hitap etmeli önermesi de, aynı vecizenin bir sağlaması.
Kitabilikten çıkıp gönüllere girecek ideoloji için ister dini ister laik, ister sağ isterse sol, büyük bir doğrunun tespiti bu ifadeler.
İSLAMİ CAMİADA KRİZ
Konuşmasının bir yerinde, dışarıda bulduğu insanların bezginliğinden ve bıkkınlığından söz ederken, aslında İslami camiada yaşanan büyük bir ruh krizini de bence tespit ediyor.
Siyasal İslam iktidar oldu olmasına ama artık bu iktidar ideolojisi, Müslümanların kalbini yansıtmıyor ve o kalplere hitap etmiyor.
Muhalif ve devrimci iken kitlelerin maneviyatını besleyen ideoloji iktidarda onları madden doyuruyor ama manevi boşluk bezgin bir insan türü çıkarıyor ortaya.
Çağın rekabetçi insan türünü eleştirirken kullandığı “hayvanlaşma” ifadesi ve “insanlar dünyaya bir birinin gözünü oymak için gelmedi” sözü de benzeri bir eleştiri taşıyor.
AKIL VE HAYAL VE YAŞAM
Bu noktada çıkış yolu olarak görebildiğim önemli bir tespiti hayale rolünü teslim etmesi oldu.
“Akıl kadar hayal ve rüya da hakikattir” cümlesi, devrimciliğini yitirmemenin, düzene tutsak olmamanın hakikatini gösteriyor aslında
Bu hayal ve gerçeklik diyalektiğinde, bunu insanların dayanışmacılığı ve rekabetçiliği arasındaki diyalektik ilişki ile bağlantı kurarak, başka bir sonuca daha varıyor: Yaşamak bir hak değil görevdir!
Hapiste 16 yıl geçirmiş bir insanın, yaşam hakkını savunurken bunu aynı zamanda bir görev olarak tanımlaması bence çok çarpıcı bir gerçek.
Belki bizim sol cenahta Nazım’ın “düşmana inat bir gün fazla yaşamak” dizelerinin “Allah’ın isteği için görev olarak yaşamak” düsturunu koyuyor.
ARKADAKİ NÖBETÇİ
Mirzabeyoğlu konferansındaki kitleye ilişkin bir gözlem yapmak da isterim.
Konferans boyunca dikkatimi en fazla çeken, Mirzabeyoğlu kürsüde konuşurken, hemen arkasında solunda nöbet tutan isim oldu.
Bu, Mirzabeyoğlu’nun hapishaneden dava arkadaşı, şimdi yayınladıkları Adımlar dergisinin genel yayın yönetmeni, hareketin en önde gelen isimlerinden Ali Osman Zor’du.
Kumandanı için hala nöbet tutuyordu, arada kulaklıkla organizasyonla ilgileniyordu.
Sessizlik anında slogan attırma ihtiyacını hissediyor, kürsüdeki konumunu önemsemeyerek slogan attırıyordu.
HALKIMIZ
İkinci gözlemim halkımızın nasıl da sağ sol fark etmeden aynı insan kumaşından yapılmış olduğu.
Ara veriliyor ve bize ayrılan yerimizden kalkıyor, dışarı çıkıyoruz. Döndüğümüzde yerimiz kapılmış.
Görevliler eziliyor, durun hemen kaldıralım diyorlar, ben sakın yapmayın diyorum. Bu bizim insanımız, biliyorum.
Halkımız, bu ülke toprağında yer işgal eden emperyalistleri yerinden kaldırmaz ama en ufak fırsatı buldu mu sizin yerinize konuverir.
Gecekondu bu ülkenin gerçeğidir!
MİRZABEYOĞLU’NUN BEYAZ SAÇLARI
Son gözlemim Mirzabeyoğlu’nun saçları ile ilgili. Fotoğrafına baktığımda benim saç ve sakalımla aynı boyda ama bembeyaz.
Eğer traş olmazsam 24 yıl sonra, onun yaşına geldiğimde demek ki ben de böyle olacağım.
Saç ve sakal işin latifesi elbette…
Kimbilir belki Mirzabeyoğlu’na bakarken, daha çok “2015’te tutuklansam ve 2031’de tahliye olsam”ı izledim…
İktibas: Gökçe FIRAT / TÜRK SOLU
ADIMLAR