Cengiz Dağcı’nın İki Romanı Film Oldu; KIRIMLI

Cengiz Dağcı’nın İki Romanı Film Oldu; KIRIMLI

Lise yıllarımda okulun kütüphaneden sorumlu öğrencisiydim. 1992-94 arasıydı sanırım. Kütüphanede Cengiz Dağcı imzalı 10 eser vardı. Roman ve hatırat türünden kitaplar… Onu bu dönemde keşfettim. Okulun kütüphanesinde mevcut bütün eserlerini o yıllarda bitirdiğimi hatırlıyorum.

 

Merhum Cengiz Dağcı Londra’da yaşıyordu. Kırım’dan sürülmüştü ve 50 senelik bir vatan hasretini romanlarında dillendiriyordu. Seneler sonra hakkında yazdığım kısa bir yazıyı kendisine iletmek için adresini Ötüken yayınlarından istedim ve aldım. Aradan 10 gün geçmedi ki, benim Londra’ya gönderdiğim yazı ulaşmış; Dağcı okumuş ve bana teşekkür mektubu yazmış. Türkiye’den bir adrese yazdığım mektubun cevabı bile 10 gün içinde gelmezdi, Londra’dan bu kadar sürede cevap gelmesi şaşırtmıştı. İşin tuhafı, koskoca Cengiz ağanın bana cevap yazacağına da ihtimal vermiyordum. Sene 1998.

 

Bundan sonra düzenli bir mektup arkadaşlığımız oldu ki, her birisini hâlâ saklarım. Bu dönemde eşi Regina‘yı kaybetti. İkinci Dünya Savaşı’nda tutsak kaldığı bir Nazi kampında tanıştığı ve birlikte kaçtıkları Polonyalı kadın. Dönemin Türk hükümeti iltica taleplerini kabul etmediği için İngiltere’ye sığınma durumu ve orada başlayan yeni bir hayat kavgası…Regina’ya sırılsıklam âşıktı ve 80 yaşında bile her fırsatta bunu dile getirirdi. Onun ölümünden sonra bana yazdığı acı dolu mektubun yeri ayrıdır. Zaten onun acısından sonra içine kapandı ve gittikçe yalnızlaştı. Üç sene önce (22 Eylül 2011) vefatını duyduğumda sadece büyük bir romancının değil, aradaki 56 senelik yaş farkına rağmen çok iyi bir dostu kaybetmenin hüznünü yaşadım.

 

Dağcı ömrü boyunca bir defa bile Türkiye’ye gelmemişti. Rus esaretini ve soykırım denilebilecek şartları en ağırından yaşayan bir Kırım Türk’üydü. Buna rağmen romanlarını 30 yaşından sonra öğrendiği Türkiye Türkçesiyle yazmıştır. Son 50 yılını İngiltere’de ve İngilizce konuşarak geçirmesine rağmen hiç görmediği Türkiye’nin Türkçesine aşık olmuş, dilimizin Kırım şivesiyle kan kardeşliğini görmüş ve Türkçeden asla vazgeçmemiştir. Rusça veya İngilizce yazsaydı belki romanları daha geniş bir alıcı kitlesine ulaşabilirdi. Ama âşık olduğu Türkiye Türkçesinden vazgeçmeyi hiç düşünmedi. Sadece bu yönüyle bile Türkçe ve Türk edebiyatı adına özel bir değerdir.

 

Cengiz Dağcı, eseri hayatının üstüne çıkan değil, daha ziyade hayatı eserini yönlendiren yazarlardandır. Öyle ki romanlarının isimlerine bakmak bile yeter: “Korkunç Yıllar“, “Yurdunu Kaybeden Adam“, “Onlarda İnsandı“, “O Topraklar Bizimdi“, “Ölüm Ve Korku Günleri“, “Badem Dalına Asılı Bebeler” vs.

 

Sağlığında Kırım’ı yeniden görememişti ama vefatından sonra (hakkını yemeyelim) dönemin başbakanı Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun çabalarıyla cenazesi Kırım’a defnedildi.

Yoksa eşi Regina’nın yanına ve Hristiyan mezarlığına gömülecekti. Regina’dan ayrılmak çok canını acıtmıştır ama bir seçim yapmak zorunda kalsa “önce Kırım” diyeceğine ben şahsen iyi bir Cengiz Dağcı “okuru” olarak, eminim.

 

Otobiyografisinden çok fazla iz bulunan iki romanını birleştirerek sinemaya aktarmışlar. İlk yayınlanan romanı “Korkunç Yıllar” ve onun devamı mahiyetindeki “Yurdunu Kaybeden Adam”… Aslında bu iki romanın tek roman olduğunu ancak dönemin yayıncısının isteği ile ve tamamen “ticari sebeplerle” ikiye bölmek zorunda kaldığını bana bizzat kendisi ifade etmişti.

 

Yönetmenliğini Cem Arlıel’in yaptığı, Bolu Aladağ’da çekilen ve KIRIMLI adını taşıyan film, kaç sinemada vizyona girer, kaç sinema salonu rağbet gösterir; hak ettiği değerin verileceğine hiç ihtimal vermiyorum. Ama bir şekilde izlemek isterim. İmkânı olana da tavsiye ederim. En azından Cengiz Dağcı’nın şahsında Türkçe’mize ve Türk dünyasının acılarına saygı için, izlemeye değer.

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: