UDO ULFKOTTE: ABD ÇIKARLARI İÇİN YAZAN, SATILMIŞ “TÜRK” GAZETECİLER VAR
[“Satılmış Gazeteciler” adlı kitabıyla dünyanın birçok ülkesinde gündeme oturan Alman gazeteci Udo Ulfkotte ile Adımlar Avrupa Cephesi olarak yüz yüze bir röportaj gerçekleştirdik. Senelerce yayın yönetmenliği yapan ünlü gazetecinin kitabında kendi gazetecilik geçmişine dair yaptığı ajanlık itirafların yanında, meslektaşlarının bu türden faaliyetlerini de ifşâ etmesi kayıtsız kalınacak bir durum değildi. Merkezimiz Adımlar İstanbul’un bizi yönlendirmesiyle birlikte ünlü gazeteciyle irtibata geçip röportaj talebimizi ilettik. Türkiye’de de CIA adına çalışan çok gazeteci olduğunu yazması bizim bu röportaj isteğimizi ayrıca alevlendirdi. Satılmış Gazeteciler kitabının yayınından sonra ülkesi Almanya’da özellikle meslektaşları tarafından görmezden gelinerek yokluğa mahkûm edilmeye çalışılsa da, yurt dışından ve okuyucu kitlesinden çok olumlu tepkiler alan Udo Ulfkotte’ye Adımlar dergisi adına yapmak istediğimiz bu röportaj talebini gerçi çevirmediği için bir kere daha teşekkür ediyoruz.
Röportaj için belirlenen mekân ve tarihte ünlü gazeteciyle buluştuk ve röportaja başlamadan evvel ona Adımlar Dergisi’yle ilgili genel hatırlatmaları yeniden yaptık. Özellikle daha ilk sayımızla birlikte dünya basınının ilgi odağı hâline geldiğimizin, CNN International başta olmak üzere Almanya’dan da Der Spiegel muhabirinin İstanbul’daki dergi merkezimizi ziyaret ederek Genel Yayın Yönetmenimiz Ali Osman Zor ile röportajlar gerçekleştirdiğinin altını çizdik. Zaten daha evvel yaptığımız yazışmalarda bunlar dile getirilmiş ve bizce talebimizin kabul görmesinde oldukça etkili olmuştu.
Kendisine ilk olarak Ortadoğu ve dünyanın değişik yerlerindeki vahşetinin yanında, Ukrayna meselesinde görüldüğü gibi Amerikan Emperyalizminin dayatmalarının artık Avrupa’da da iyiden iyiye hissedildiği bir hengâmede yazdığı Satılmış Gazeteciler kitabının yürekli bir gazete ve yazarlık örneği olduğunu ifade ettik. Ondan ilk olarak; “kitabım şu an Türkçe’ye de çevriliyor ve yakında Türkiye’de piyasaya sürülecek“ haberini aldık. Aynı anda Rusça, Macarca, Türkçe, İngilizce, Fransızca, Çince, Hollanda ve İsveç diline de çevrildiğini, hatta Macar diliyle yapılanın bitmek üzere olduğunu öğrendik.]
ADIMLAR: Sevindik sizin adınıza.. Yani reaksiyonlar fena degil?
Dr. Udo ULFKOTTE: Dış ülkeler ile Almanya arasında büyük farklar var. Dış ülkelerden muazzam reaksiyonlar alıyoruz. Ama Almanya’daki reaksiyonlar tam tersi. Benim için deli diyorlar. Yahut bütün bunların yalan olduğu, uydurulmuş hikaye olduğu söyleniyor. Daha bugün bir İsviçreli Haber Magazinine uzun bir röportaj verdim. Aynı tepkiyi alınca… İşte bütün bunların yalan olduğu vs. Kendisine ”bakın ne yapalım şimdi biliyor musunuz? Kitabımda “Gizli” olarak belirtilen, dünya kamuoyunun görmediği bir fotoğraf ve bir kaç fotoğraf ve belge göstereyim size!” Bunu da yaptım. Ardından beni geri aradı ve: “Böyle birşey olamaz. Siz “gizli belgeler” olarak belirtilen fotoğraf ve dokümanlar üzerine bir kitap yazıyorsunuz ve bunun üzerine yalan, uydurulma hikâye deniyor!” dedi.
Bilmiyorum haberiniz var mı? Uzun bir süre önce, 1988 Temmuz’unda Türkiye’nin komşusu İran’daydım. Amerikalıların kontrolü altında ve Alman gazıyla İranlıların nasıl zehirlendiğini görüntüledim. Bunu da görüntülemem istendi; ama Almanya’da bunun hakkında yazmama izin verilmedi. Görüntüleri başka dergi ve gazetelere vermem de yasaklanmıştı.
ADIMLAR: Bütün bu olanlar Irak-İran Savaşı döneminde oluyor degil mi?
Dr. Udo ULFKOTTE: Evet, Irak-İran savaşı dönemiydi. Biliyorsunuz 1980’den Temmuz 1988’e kadar sürmüştü. Iraklıların Kürtlere Halepçe’de Mart 1988’de uyguladığı gazlı saldırı herkes tarafından bilinirken, Temmuz 1988 de Alman gazıyla İranlılara uygulanan gazlı saldırıdan kimsenin haberi olmamıştı.
Ve bakın Alman gazeteciler bile bu olaya yalan ve uydurma diyorsa benim bir Alman olarak bu sorumluluğu yüklenmem gerekiyordu. Nasıl oluyor da, bu Alman gazeteciler böyle davranabiliyor? Almanlar Yahudileri gazlarken kendilerini suçlu görmeleri gerekiyor, çünkü Yahudileri gazlamışlardı. Nasıl oluyor da, onlarca yıl sonra İranlılar gazlanıyor. Hiçbir Alman devlet başkanı Tahran’a gidip diz çökerek özür dilemez tabiî. Bu önemsiz bizim için, hem Amerikalıların kontrolü altında olmuş, sorun yok o zaman.
ADIMLAR: Siz ilk gazeteci oluyorsunuz yani bunu ortaya koyan ve yayınlayan?
Dr. Udo ULFKOTTE: Ben bunu resimlerle belgeleyen ilk gazeteciyim. Hatta CIA bir internet sitesi üzerinden Irak’ın zehirli gazları hakkında belgeler yayınlıyor, bu linki dilerseniz size gönderebilirim. Orada başka meseleler ile birlikte 1988 Temmuz’unda Zübeyde Cephesinde, yani benim bulunduğum bölgede, zehirli gaz kullanıldı. Tabii Amerikalıların kontrolü altında ve Alman gazı olduğu yazılmıyor. Öyle ortaya koyuyorlar ki sanki Kötü Saddam bu olayı gerçekleştirdi.
[Udo Ulfkotte’ye Saddam Hüseyin’i sorduk. Eski bir CIA çalışanı olan gazeteci, onun canavar olarak lanse ediliş sürecini anlattı.]
Dr. Udo ULFKOTTE: Sonradan canavar ilan edildi. 1990 Ağustos ayından sonra… O zamanlar Saddam iyiydi ve biz Almanlar finans ve politik nedenlerle Saddam ne istiyorsa gönderiyorduk. Silahlar, örnek olarak silah yapımı için teknik donanımlar…
ADIMLAR: Çünkü Amerika bunu böyle istiyordu?
Dr. Udo ULFKOTTE: Ve aniden Saddam Hüseyin kötüdür denildi. Aptalca olan Ağustos 1990’a kadar Alman halkı için iyi olan Saddam Hüseyin’in bir gecede televizyon izleyicilerine neden Kötü olduğunu anlatmak zorunda kalmaktı. Bu sebeple uydurma bir hikaye bile yazdılar. Bilmiyorum o dönemi yaş olarak hatırlıyor musunuz? O dönemler kuvöz kutularıyla ilgili bir hikaye uyduruldu. Amerikalı bir reklam ajansı -Ellen Norten- tarafından uydurulan bu hikayede, Saddam Hüseyin’in 02 Ağustos 1990’da Kuveyt’te girdiği zaman
hastanelerdeki kuvözleri alabilmek için, bu kuvözlerin içinde bulunan bebekleri yerlere attırdığı ve öldürdüğü anlatılıyordu. Bu görüntülere ait fotoğraflar yayınlanmıştı. Ama bu fotoğraflarda aslında oyuncak bebekler bulunuyordu ve ketçapla süslenmişti.
[Sohbetimizin bu bölümünde Udo Ulfkotte’ye bahsettiği olayları hatırladığımızı belirttikten sonra İBDA ideolojisine bağlılığımızın altını çizdik; İBDA’nın ne olduğunu ifade edebildiğimiz kadar birkaç cümleyle anlattık. Ve devamında 1991’deki 1.Irak Saldırısına karşı İBDA bağlılarının sert şekilde karşı durmasından ve kitle gösterilerine öncülük etmesinden bahsettik. Ona Başyücelik Devleti’nin İngilizce basımını gösterdik.]
Dr. Udo ULFKOTTE: Biliyorum, kapaktaki Beyefendiyi tanıyorum…
ADIMLAR: Tanıyor musunuz? Bizim Liderimiz Salih Mirzabeyoğlu. Aynı zamanda kendisi bir fikir adamı ve yazar.
[Konuşmanın bu bölümünde adeta roller tersine döndü ve usta gazeteci Ulfkotte bize Kumandan’la ilgili sormaya başladı. Bizde onun sorularını olabildiğince açık biçimde cevapladık. Bu çerçevede Kumandan’ın fikir sisteminden ve hayatından bilgiler verdik. 1995’de yayınlanan Başyücelik Devleti’nden bahsettik. Ulfkotte bir yandan bizim anlattıklarımızı dinlerken, göz ucuyla da eserin arka kapağını okuyordu. Bizim batı tefekkürü ve İslâm tasavvufu vurgusu dikkatini çekmiş olmalı ki, “ağırlıklı olarak İslâmi mistiklik üstüne mi yazdığını” sordu. Biz kendisine “nasıl anlamak istediğinize bağlı” cevabını verdik. Elinde bulunan kitabı Amerikan emperyalizminin tek kutuplu Yeni Dünya Düzeni dayatmasına karşı bir alternatif düzen teklifi olarak yazdığını söyledik. Ona Başyücelik Devleti’nden bir paragrafı gösterdik ve okumaya başladı.]
Dr. Udo ULFKOTTE: Evet, bu ”The New World Order” denilen düzene karşı durduğunu belirtiyor ve sebebini ortaya koyuyor. Uzak değiliz birbirimize.
[Konuşmanın bundan bölümü de bir süre daha Kumandan Mirzabeyoğlu etrafında sürdü. Onun 1991’de de tutuklandığını, biraz önce bahsettiğimiz Irak saldırısına karşı sert ve tavizsiz duruşuyla düzen güçlerinin saldırısına uğradığını, İşkence kitabını anlattık. Kuantum fiziğinden matematiğe, iktisattan sanat ve hukuka kadar akla gelebilecek hemen her meselede belli bir diyalektik etrafında eserler verip sistem kurduğunu söyledik. Daha sonra 16 yıllık cezaevi hayatını dile getirdik. Telegram bahsine vurgu yaptık. “Elektromanyetik cihazlarla uygulandığını ve beyne yönelik bir saldırı olan bu işkence metodunu yine fikri boyutta açıklıyor. Kendisi diyor ki: “Asıl hedef ben değil, fikirlerim!” Çünkü dediğimiz gibi şu an Türkiye’de, Almanya’da, Avrupa Birliği’nde hüküm süren Amerikan dayatması sisteme karşı yeni bir sistem geliştirdi” dedik.
Anlattıklarımıza oldukça ilgi gösteren Alman gazeteci bize ayrıca Kumandan’ın yaşını, şu ân serbest bırakılıp bırakılmadığını, kendisine bağlı olanlar arasında Almanya’ya iltica eden bulunuyor mu sorularını yöneltti.
Derken yeniden röportajcı koltuğuna geçtik ve cevabını asıl merak ettiğimiz soruyu yönelttik.]
ADIMLAR: Sizin kitabınızın ilginçliği ve cesurluğu ortada. “Satılmış Gazeteciler” diyorsunuz. Acaba Türk Gazetecilerden bildikleriniz var mı? Türkiye’de aktif olan?
Dr. Udo ULFKOTTE: Birebir kimseyi tanımıyorum. Ama çok rahat isimleri bulabilirsiniz.
ADIMLAR: Birkaç tane tanıdığımızı söyleyebiliriz.
Dr. Udo ULFKOTTE: Mesela Türk gazetecilerin isimlerini Almanya’da bulunan Amerikan yanlısı Vakıf ve Organizasyonların senelik raporlarını takip ederek çıkarabilirsiniz. Mesela Atlantik Brücke, Esmunt Institut, German Marshall Fund… Bunların hepsini kitabımda da belirtiyorum zaten. Bunların senelik raporları yayınlanıyor. Bu senelik raporların içinde hangi gazetecilerin Amerika’ya davet edildiği ve finansal olarak desteklendiği görülebilir. Ve geçmişe yönelik olarak bu raporlar incelendiğinde, orada ne kadar Türk gazetecinin bu davetlere iştirak ettiği tespit edilebilir. Birde hangi bu vakıf ve organizasyonlar CIA’ye yakın, bakmamız lazım. Mesela Atlantik Brücke CIA’ye cok yakın. Bu Vakıf “Vernon A. Walters Award” adli bir Ödülü veriyor. Yani “Vernon Walters Ödülü”. Bu Varnen Walters tanınmış bir CIA üst yöneticisiydi. CIA’ye yakın olanlar fazla da gizli yapmıyor bu işi. Eğer Türk gazetecilerinin isimlerine meselâ Atlantik Brücke Vakfının raporlarında rastlarsanız, Amerikalıların bu gazeteciler üzerinde baskı veya kazanma çalışmaları uyguladığını anlayabilirsiniz. Tabii hangilerinin satılmış olduğunu söyleyemem, bilmiyorum, ama sonuçta sadece Amerikan yanlısı yazmaya başlıyorlarsa, Türkiye’nin çıkarlarına değil de, Amerikalıların istediği gibi Amerikan Askerlerinin Türkiye’deki NATO Üs’lerinde bulunmasına yönelik haberler yayınlıyorlarsa satılmış olduklarını söyleyebilirim. Elbette Amerikalıların etkilediği birçok satılmış Türk gazetecisi vardır denilebilir. Bunlar Türkler için ve Türkiye için değil, sadece Amerikan çıkarları için, NATO bakış açısıyla, Amerikan silahlarının satın alınmasına yönelik sırf Amerikalıların istediği doğrultuda yazarlar.
ADIMLAR: Şimdi tam zamanı zaten. Amerika tekrar bir Irak işgali planlarken, her gün birçok gazetenin ve derginin köşe yazılarında da Amerikan yanlısı yazıları görebiliyoruz. Burada da konu ile ilgili tekrar bir hareketlilik hissedebiliyoruz. Ama geçenlerde İstanbul’da, belki sizin de bilginiz dahilindedir, 20 kişilik Genç bir grup iki Amerikan Askerine saldırdı.
Dr. Udo ULFKOTTE: Evet, haberim var. Amerikan askerleri gemiden inmişlerdi değil mi?
ADIMLAR: Öyle, Askeri bir tatbikattan gelen bir savaş gemisindeydiler. Sanırız İstanbul’da rahat rahat gezmek isterken bu gençler ile karşılaştılar. Büyük bir şok yaşadılar diyebiliriz. Bu memlekette rahat rahat gezemeyeceklerini hissettiler. Çünkü bu gençler yüzlerine karşı İngilizce “Siz katilsiniz! Sizi burada istemiyoruz! Memleketimizden defolun! Yangee Go Home!”diye haykırdılar ve darb ettiler. Hatta kafalarına poşet geçirdiler.
Dr. Udo ULFKOTTE: Evet, bu tip aksiyonlar sadece Türkiye’de olmuyor. Örneğin Almanya’nın Eifel bölgesinde ister dinci olsun, ister sağcı ya da solcu halkın çoğu Amerikan askerlerini ülkemizde istemiyor. Çünkü Eifel bölgesinde önceden beri, Alman Halkının rızası olmadığı halde, Amerikan Atom Silahları konuşlandırılmış durumda. Ama buna karşı bir protesto yürüyüşü veya politik bir faaliyet burada yasak. Hemen radikal olarak damgalanıyor insanlar. Aynen Türkiye’de olduğu gibi burada da düşünce özgürlüğü yok.
ADIMLAR: Kendinizi Anti-Emperyalist olarak tarif edebilir misiniz?
Dr. Udo ULFKOTTE: Elbette, kesinlikle. Önceleri tam bir Emperyalizm yanlisiydim ama bugün Anti-Emperyalist’im.
ADIMLAR: Yani Emperyalist bir insandınız?
Dr. Udo ULFKOTTE: Evet, bu sekil büyütüldüm, eğitildim ve beyin yıkamasını yaşadım. Ve bu sistemin içine entegre edildim. Bu şekilde düşünmem için.
[Ulfkotte konuşmanın bu bölümünde pişmanlıklarından bahsetti. Günah çıkartma edasıyla senelerce Emperyalistlerin isteği doğrultusunda gazetecilik adıyla manipülasyon yapmanın üzüntüsünü paylaştı. Fakat bu itirafları esnasında bizce asıl önemli olan şuydu: “Bunu yaparken öteki gazetecilere bir mesaj vermek istiyorum. Bakın insanlara neler yapıyorsunuz, bunu artık sonlandırın demek istiyorum.”
Alman gazeteci artık tamamen NATO’ya ve emperyalizme karşı olduğunu söyledi. Ona Rusya ile Avrupa Birliği arasındaki sürtüşmeyi sorduk ve bundan bahisle Amerika’nın AB’yi sürekli kışkırtmasını… Ulfkotte cevabı çok net ve kestirmeden söyledi:
-Savaş istiyorlar… Resmen savaş…
Amerika’nın kendisini dışarıda kalacağı bir Rusya-AB savaşı planladığı konusunda onunla hemfikirdik. Ona akabinde Putin’i sorduk. Kendisini yakından tanımadığını, ama batının kendi çıkarına ters hareket eden bütün liderler hakkında başvurduğu şeytanlaştırma politikasını Putin’e de uyguladığını belirtti. Şu cümlesi çok önemliydi:
– Putin Ukranya kriziyle ilgili hareket ettiği vakit bütün Batı Medyası bunu “Ekspanziyon – Büyüme Politikası” olarak lanse ediyor. Ama eğer NATO, Amerika ve Avrupa aynı hareketi yaptığı zaman bu ”Genişleme Politikası” olarak belirtiliyor. Bunu bu şekilde tabir ediyoruz. Sadece bu kelimelerin bu şekil kullanılması bile insanların manipüle edilmesine yetiyor. Yani dezenformasyona uğratılıyor insanlar.
“Yani açıkçası Avrupa’da da, Amerika dünyanın, insanlığın kurtarıcısı olarak yutturulmak isteniyor” tespitimize gülerek verdiği cevap:
–Tabii, tabii.. Bütün işleri savaş çıkartmak ve Göçmen kitleleri oluşturmak.. Yani Amerikalılar bu pozitif resim sayesinde rahatlıkla yeraltı kaynakları için savaşlar çıkartıyor, göçmen istilalarına sebebiyet veriyor. Ve Afrika’dan Ortadoğu’dan Avrupa’ya doğru yönelen bu göçmen istilalarına, yani Amerikan politikalarının sonuçlarına biz Avrupa’da katlanmak zorunda kalıyoruz.
Lafı bu vesileyle Suriye’ye getirdik. Oradaki kaosu hatırlattık. Kimin ne olduğunun bilinmediğini, çeşitli örgütlerin varlığını vurguladık. Ulfkotte geçmiş tecrübelerinden yola çıkarak “Bütün bu olanlar zaten Amerikalıların parmağı olmasa böyle olmazdı“ dedi.
Biz tekrar kitabına döndük. Önce görmezden gelinmiş ama kitap satışları patlayınca basın da kayıtsız kalamamış. Bizim röportaj yapmak için buluştuğumuz yerde bizden 24 saat sonra 17 sene eski çalıştığı eski gazetesi Frankfurter Allgemein muhabiriyle görüşeceğini, onların bunu yapmak istemesine şaşırdığını söylüyor. Çünkü bu gazete ileri sürülen iddiaların deli saçması olduğu ve ciddiye alınmaması gerektiğine dair yayınlar yapmış ilk başta.
Udo Ulfkotte’ye herhangi bir siyasi parti ya da kuruluştan bu süreçte bir destek alıp almadığını sorduk. Böyle bir şeyin olmadığını, kimsenin desteğini görmediğini söyledi. “Hakkınızda şu ana kadar bir suç duyurusunda bulunuldu mu“ sorumuza da “bilmiyorum, bekleyip göreceğiz“ cevabını verdi.
Ve asıl sorularımızdan birisini sorduk.]
ADIMLAR: Almanya sizce bağımsız bir devlet mi?
Dr. Udo ULFKOTTE: Hayır, elbette değil. Almanya, Amerika’nın bir kolonisi gibi… Çünkü geriye doğru bir düşündüğümde, ben 1960 doğumluyum, eğer bugün bu ülkeye baktığımda, öyle bir Amerikanlaştırılmış ki… Önceleri memleketim olan bu topraklar, şimdi dışarıya çıkıp çevreme baktığımda her yerde Mc Donnald, Kentucky Chicken, Burger King zincirlerini, bir Süper markete girdiğimde bütün Amerikan ürünlerini görüyorum. Yani bize yakın olabilen hiçbir ürün göremiyorum.
ADIMLAR: Alman olan neredeyse bir şey yok gibi mi?
Dr. Udo ULFKOTTE: Bir Rus ürünü bulamıyorum mesela, Alman olan ürünleri neredeyse göremiyorum. Her şey Amerikan şirketlerinin elinde. Bu sadece Almanya’yla da ilgili değil, bütün Avrupa Birliği’nde durum böyle.
[Ona Filistin’e yapılan barbarca saldırıları hatırlattık ve Amerika ile İsrail ortak mı hareket ediyor sorusunu yönelttiğimizde –sadece Amerika’nın değil- Avrupalıların da bu işe dahil olduğunu söyledi. Sadece Fransa’nın eskiden beri Arap ülkelerine yakın durmak gibi farklı bir siyaset izlediğini ifade etti.
Daha sonra kendi gazetecilik geçmişinden bahsedildi. Afganistan’da Taliban’ın eline esir düştüğünü, Müslüman olduğunu söyleyerek canını kurtardığını anlattı. Esir kaldığı süre içinde başından geçenlerden birkaç kesit sundu. Abdest alıp cemaatle beş vakit namaz kıldığını vs. Ayrıca Alman Gizli Servisi tarafından da gazeteci olarak çok çeşitli İslâm ülkelerine gönderildiğini, orada birçok İslâmi grubu tanıdığını, onlara dair sathî intibalarını anlattı. Kendisiyle özellikle Satılmış Gazeteciler konusu etrafında yeni gelişmeler olursa tekrar konuşmak istediğimizi söyledik. Memnun olacağını ifâde etti. Teşekkür ettik ve “görüşmek üzere” diyerek ayrıldık.
ADIMLAR Avrupa – Nihan ÖZTÜRK