Faktörler…
Ekonomik hayat dört temel üzerinde dengelenir. Beşeri hayata canlılığı sağlayan faktör sayısı da dörttür. Ekonomi başlı başına bir hayat olurken; hayat da, ekonominin bir başka tarifi olup çıkar. Aynen dinin ahlak oluşu gibi. Ahlak da, peygamber tarifiyle din değil midir?
Birinde faktörler su, toprak, ateş ve hava ile bir bütünlük arzederken, diğerinde emek, sermaye, hammadde ve teşebbüs dörtlüsüyle ortaya çıkar.
Emek olmadığında sermaye hiçbir işe yaramaz. Su olacak ki toprak, bağrındaki tohumu yeşertebilsin. Su fazla geldiğinde tohumu çürütür. Hava kirlendiğinde güneşin güneşliği sıfırlanır.
Emekle desteklenmemiş sermayenin bir işe yaramazlığı her ne kadar doğru ise de, maalesef bu doğruluk, “Her zeminde kendi tersinin de doğruluğunu” ispatlamaz…
Açalım biraz;
Sermayesiz emek, zar zor da olsa kendi karnını doyurabilir. Lakin bu doygunluğun, kendini üreten rüzgârın ters yönden esmesi durumunda da sermayeyi mutlu kılacağı söylenemez…
Bizim yazılarımız biraz kafa karıştırıcıdır, bunu söylemeden geçmeyelim. Bunca laf kalabalığından çıkan netice şudur…
İşçi, sermayenin kendisine lutfeylediği işyeri imkânlarından yoksun kaldığında limon satarak karnını doyurabilirse de, sermaye sahibi, işçisiz kaldığında sırtında limon sandığıyla pazarın başına oturamaz…
Çünkü, piyasanın yerleşik ahlak dışı ahlak yorumunda sermaye, mutlak “sahib”tir, “amir”dir, “Rezzak”tır ve ayrıca da“ekmek yedirici siyasetin finansörü” olduğundan, memleketin tanrısıdır. Emek ise, aç köpekler sınıfından basit bir “köle…
Rezzaklar ve tanrılarla, sahib ve amirlerin, şeref ve haysiyetleriyle, onur ve kibirleri, kendilerinin attan düşüp eşşeklere binmelerine ne imkan ve fırsat tanıyıp verirler ne de, buna müsaade ederler…
Bu kurallar, bütün insanlık için geçerli olup toplulukların Müslümanlı ya da Müslümansız oluşları arasında bir ayırım ne yapılabilir, ne de yapıldığında olumlu bir netice alınabilir…
Bu itibarla sermaye sahipleri, dolandırıcılıkla zalimliğe meyletmedikçe, yanlarında çalıştırdıkları işçilerine köle gözüyle bakamaz, bakmamalıdırlar…
Bir sermaye sahibini düşünün, gıda sanayiinde dünya çapında yenilerde meşhur olmuş, aynı zamanda işçilerine insan gözüyle bakmaktan hoşlanmayan bir Müslümansız Müslüman diyelim. Öldüklerinde musalladan kaldırılacaklar safına mensup ve namlarına alemşümul helallik talep edilen ve edileceklerden olsun…
Mekân da, serbest pazar tiyatrosudur. Oyunun son perdesinde onsekiz kadar işçisini kapı dışına atmıştır.
Atmanın ve emek cephesinden de kovulmanın sebebi, işçilerin, bizatihi sermayeden, üyeliği tasvip gören bir sendikadan ayrılıp, düşman gözüyle gördüğü bir başka sendikaya üye olmaları…
Müslümanlıkta sendika var mıdır yok mudur ?
Derler ki, yoktur. Onun yerine patron, işçisine kendi yediğinden yedirir.
Pekiyyy, ya yedirmiyor da, bilakis emeğin artık değerlerinin yanında bir kısmına el koyduğu kanuni hak edişlerini kullanarak gökdelenler dikiyorsa !…
Haydi bakalım, çıkın işin içinden…
Bu dosyada işin içinden çıkmak için gerekli özgün irade, Türkiye sahasında ne acıdır ki, Müslüman olmayan Müslümanların Müslümanlıklarındadır…
Bundan kellidir ki dosya, hiçbir zaman müsbet anlamda kapanmaz…
Oysa olması lazım gelen şekillenme, heladaki işeme düzeninden fabrikaların muhasebe servislerine kadar her mekanda tanzim edilen bordro cetvellerine yönelik atılan ve atılacak adımların, zeminin Müslümanca formatına uygun atılmasıyla mümkün…
Buna şiddetle karşı koyanlar ise, ilginçtir, acıdır ve Allah’ın Cennetinin kapılarını kapattığı münafıklıkla abad olan politika tüccarıyla bu felsefenin bendesi bir kısım çarşı pazar ehli…
Göregelip alışageldiğimiz fotoğrafı okuyalım…
Zamane Müslümanları, Müslümanlığın kurdudur. Hz. Allah-ü Azimüşşan da, hikmetinden sual olunamaz, “Din Gününe”kadar müsaade ediyor cehennem yolcularına…
İktibas: Atilla ÖZDÜR – Akit Gazetesi
ADIMLAR