Hatırlamaya Değer: Prof. Dr. EROL GÜNGÖR

Hatırlamaya Değer: Prof. Dr. EROL GÜNGÖR

Türk Sosyolojisi denildiği zaman bizim aklımıza üç isim gelir. Malûm olduğu üzere Ziya Gökalp bu bilimin ülkemizdeki kurucusu olarak zincirin en başında yer alır. Nasıl ki, Freud’u psikanalizin kurucularından kabul etmek onun fikirlerine sahip çıkmak anlamı taşımıyorsa, Gökalp’ın Türk Sosyolojisini kuran isim olduğunu söylemek de, onun fikirlerini sahiplenmek anlamına gelmez. Nitekim bu sayımızda hatırlamaya değer isim olarak seçtiğimiz merhum Prof.Dr.Erol Güngör hoca onunla aynı zincirin üçüncü halkası kabul edilmekle birlikte, Gökalp’ın fikirlerini sosyal bilimin kurallarıyla ilk ve en ciddi biçimde eleştiren sosyologdur.

Gökalp 48 yaşında birçok eserini yarım bırakarak ve Üstad’ın “Sahte Kahramanlar”da anlattığı çok çirkin bir vaziyette can verdi. Sosyoloji adına arada doğan 20 küsur senelik boşluktan sonra Prof.Dr.Mümtaz Turhan sahneye çıktı. Türkiye’de ilk defa Tecrübi Psikoloji Kürsüsü onun öncülüğünde kuruldu. Sosyolojinin kökleşmesi bakımından çok önemli olan “Kültür Değişmeleri” adlı kitabı 10 yıllık bir incelemenin ürünüdür. Mümtaz hoca asıl mesaisini talebelerine ilim zihniyeti kazandırmak ve onları kendi mevzularında edebiyatçı gibi hissiyatla ateş soluyarak değil, bilim adamı gibi olabildiğince soğuk ve sakin kalarak düşünme ve tahlil etme alışkanlığı kazandırmaya ayırmıştır. Eserlerinde bütün iyi niyetine rağmen vardığı birçok sonuç bizce tartışmalı ve sakat olmakla birlikte, düşünce hayatımıza Erol Güngör gibi bir talebe armağan ettiği için onu sosyolojiye katkıları kadar, bu hocalığı ile ayrıca takdir ediyoruz.

Sosyoloji zincirinin üçüncü halkası merhum Erol Güngör’dür. Şu gözden kaçmasın: Erol hocanın Mümtaz Turhan’ın talebesi oluşu onunla her hususta aynı sonuçlara ulaştıklarını ve aynı fikirlere sahip olduklarını göstermez. Bu talebelik fikirden çok sosyal bilimlerin metoduna dairdir. Bir kere Erol Güngör, İslâm ve tarih konusunda hocasından çok daha ileri bir merhaleyi temsil eder.  1938 doğumlu Erol Güngör, kendisinden tam 30 yaş büyük olan hocasından daha iyi Osmanlıca bilir, İslâm harfleriyle not tutacak kadar mevzua hâkimdir. Talebeliği esnasında Osmanlıca bir kelimenin iştikakına dair bir ihtilaf olunca Mümtaz Turhan 1908 doğumlu ve harf devrimi sırasında 20 yaşında olmasına rağmen, İslâm alfabesinin yasaklanmasından 10 yıl sonra 1938’de doğan Erol Güngör’ü hakem tutar ve “bunu bilse bilse Erol bilir” dermiş. Kültür ve Turizm Bakanlığının yayınladığı 2006 basımı Erol Güngör Armağanı’nda birçok yakınının dile getirdiği ilginç ayrıntılardan birisi…

Mümtaz Turhan asla talebesi Erol Güngör kadar İslâm’ı ve Osmanlıyı anlamamış, üzerinde de durmamıştır. Onun eserleri daha ziyade “Garplılaşma” metotlarına ve “pozitif bilim” zihniyetine dairdir. Erol Güngör’deki dini ve tarihi altyapıdan mahrumdur. Ama Erol Güngör eline geçen her malzemeyi sosyal bilimler metoduyla “objektif” olarak tahlil edebiliyorsa bunu Mümtaz hocasına borçludur. Bu çerçevede Mümtaz Turhan’ın en önemli eseri ne “Garplılaşmanın Neresindeyiz” isimli kitapçık, ne de “Kültür Değişmeleri” adlı, 10 yılına mâlolan müşahede verimidir. Onun en önemli eseri Erol Güngör’dür.

Rahmetli Erol Güngör, ömrü boyunca milliyetçilik meselesini bir “doktrin-ideoloji” mevzuu olmaktan çıkarmaya ve değişen, gelişen, serpilen sosyolojik bir kültür hamlesi olarak göstermeye çalıştı. Daha öncesinden göçebe ve dağınık kavimler halinde yaşayan ve birçok meziyetine rağmen milletleşme sürecini tamamlamayan Türklerin ancak İslâm sayesinde bu göçebelikten kurtulabildiğini ve milletleşme sürecine girdiğini yazdığında milliyetçiliği “kahrolsun” ve “yaşasın” sloganına ayarlı çevrenin taarruzuna uğradı. Binlerce yıllık büyük bir Türk milleti yok muydu ki, bu adam milletleşmeyi İslâm’la başlatıyor ve bu sürecin zirvesi olarak Osmanlı’yı görüyordu? Halbuki Gökalp Osmanlı hakkında neler yazmamıştı? Bu adam ise “kozmopolit” Osmanlıyı, Beethoven’ın 9.senfonisine benzetiyor ve önceki sekiz beste gibi bütün eski Türk devletlerinin bu ahengi yakalamak için ön hazırlık olduğunu ileri sürüyordu. Üstelik Ziya Gökalp’ın “kültür-medeniyet” ayrımını da yerden yere vuruyor, bunu milliyetçi bilinen dergilerde yapıyordu.

“Türk Kültürü ve Milliyetçilik” ile “Kültür Değişmesi ve Milliyetçilik” isimli hakikaten çok mühim iki eserinde bütün bu konulara ilmi olarak açıklık getirdi. Milliyetçiliğin bir parti proğramına sığmayacak kadar geniş ve renkli bir kültür cereyanı olduğunun altını çizdi. Kemalist tarihin ne kadar köksüz ve ezbere olduğunu gösterdi. “1923 Cumhuriyetin ilanı ile Satuk Buğra Hanın Müslümanlığı kabul ettiği  920 arasını karanlık bir fetret devri” görme eğilimini ve bunun tezgahtarlığını yapan sosyolog Ziya Gökalp’ı hem de sosyolojinin verileriyle ciddi biçimde eleştirdi. Milliyetçi bir çevreden bilinmesine rağmen “Arap düşmanlığının temelinde İslam düşmanlığı vardır” diyebilecek kadar resmi ideolojinin ve klasik milliyetçi doktrinin dışında ve müslüman kardeşlerine düşkündü.

Bazen yanlış ve tartışmaya açık sonuçlara ulaşmakla birlikte “İslâm’ın Bugünkü Meseleleri” ile “İslam Tasavvufunun Meseleleri” adlı iki kitaba daha imza attı. Müslüman bir sosyal bilimci gözüyle İslâm dünyasının yaşadığı buhranı algılamaya, medresenin tıkandığı süreci kendince izah etmeye çalıştı. Bu eserlerde bazı yanlış referanslara bizce haddinden fazla kıymet atfetti. Ama üzerinde durduğu asıl mesele daima “kültür” ve “medeniyet” kavramları oldu ve bizim ona en fazla ihtiyaç duyduğumuz zamanlar, genellikle bu çerçevede konuşmak gerektiği anlara denk gelir.

Bir bilim adamının en verimli olacağı çağda, henüz 45 yaşındayken, Üstad Necip Fazıl’dan bir ay evvel, 24 Nisan 1983 tarihinde geçirdiği kalp krizi sonucu vefat etti. Allah rahmet eylesin demeye ve hatırlamaya değer.

 

Hakan YAMAN

Bir Cevap Yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Adımlar Dergisi sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et