ERDOĞAN VE “KÜRT” MESELESİ

ERDOĞAN VE “KÜRT” MESELESİ

Yıllardır “Kürt meselesi” diye tutturdular.

Oysa Kumandan Mirzabeyoğlu, meseleye çözüm getirecek doğru bakış açısı noktasında şunu söylüyordu: “Bana gelince, beni “Kürt’ün meselesi nedir?” sualinden çok, “Kürt’ün meselesi ne olmalıdır?” davası ilgilendiriyor.” (Salih Mirzabeyoğlu, Adımlar, İbda Yay., 1. Bas., sh: 131)

Şöyle bir izah getirebiliriz, bir kişi karnı ağrıyor ve “karnımın ağrısın giderin” diye doktora başvuruyor ama ağrının sebebini mide zannediyor. Doktor da diyor ki, senin karnının ağrımasının asıl sebebi, zannettiğin gibi midenden değil de böbrekten. Adam da, “yok kardeşim,  sen benim midemi tedavi et!” diye ısrar ediyor… Kumandan, hastalığın sebebini hakikate nisbetle tarif ederek, tedavinin de ne olması gerektiğine dair bir ikazda bulunuyor. Yoksa karın ağrısının sebebini mideden zanneden ve bunda ısrar eden adamın zavallı hâline düşülür. Sahte doktorlar da adamın bu hâlini istismar ederek, yıllar boyu aynı adamın midesini tedavi eder ve hastalık da bir türlü geçmek bilmez.

O halde “Kürt’ün meselesi ne olmalı?”

Gerçek bir çözüme ulaşmakta samimiysek, Etnik bölücü Kürtçülerin ve onlarla birlikte olan iktidarın “mide tedavisi” ısrarları fark edilip, öncelikle hastalık bu istismarcı ellerden kurtarılmalıdır. Zira, hastalık bizzat bu tavrı/tutumu sergileyenler eliyle körüklenmektedir.

Yani burada öncelikli mesele, Kürt meselesi değil, Kürtçü Şövenizm meselesi ve etnik Kürtçülerle aynı kulvarda AKP iktidarının meseleye yanaşan yanlış şuurunda. Erdoğan’ın, Kuveyt ziyareti sonrası uçakta gazetecilere, “Kürt sorunu var’ demek ayrımcılıktır” şeklindeki sözleri de çözümü işaret etmiyor. “Yanlış”ı tesbit etmek, kişiyi doğru yapmaz. Kaldı ki, bu yavuz-hırsız tavırları bir yana, yıllar boyu o yanlış tedavide ısrar eden de kendileriydi. Gerçek ve hepçi bir tedavi yerine, pansuman ve ağrı kesicilerle sancı-ağrı görünüşte biraz yatışmış ve hasta biraz sükûnet bulmuş gibi gösterilse de, bu durumun geçici olduğu bedahet. Bir ân önce gerçek tedaviye başlanmalı, yoksa hastalık daha da ilerleyecek ve belki de uzvun kesilmesi gerekecek… “Çözüm Süreci” adı altında kanıksatılmak istenen düşünce de bu zaten…

Bu gün için ilk elde anlaşılması gereken mesele, emperyalizmle işbirliği hâlinde “Kürt’ün meselesinin ne olması gerektiği”ni mecraından saptıranın etnik Kürtçülük olduğu gerçeğidir. Etnik Kürtçülük, adına “çözüm süreci” denilen Anadolu’nun parçalanması sürecinde, kendisine partner olarak AKP’yi bulmuştur. Şimdi, seçim sath-ı mailine girdiğimiz bu günlerde, gittikçe oy kaybeden iktidar partisi, kaybettiği oyları kazanabilmek adına, Anadolu insanının gerçek hissiyatına oynayrak “Kürt meselesi yoktur” demeye başlamış bulunuyor. İyi de hakikat “yarım” ifâde edilmeyi kabul etmez. Kürt meselesi yoksa, meselenin adının doğru konulması gerekir. Bu mesele ortadan kalktı diyemezler, zira ortada kendilerinin azdırdığı bir etnik Kürtçülük meselesi var her şeyden önce.

Hükümet  ise bu süreçte etnik Kürtçülük karşısında hep diz çöktü.

Önce diz çöküp, sonra da “yanlış yapıldı” dediler. Tıpkı şu “kandırıldık” hikâyesinde olduğu gibi. Habur’da da “yanlış” olmuştu, son Dolmabahçe toplantısında da “yanlış” oldu diyorlar. “Yanlış” oldu dedikleri de işin özüne, esasına dair değil, usule dair meseleler.

AKP bütün bu yanlışlardan gerçekten vazgeçip, etnik Kürtçülüğün üzerine gerçekten gidebilir mi?

Vatanın bölünmemesi için sahici adımlar atabilir mi?

Geçem 13 yıllık tecrübeye bakılırsa mümkün gözüken şeyler değil.

Ama, her olurda bir “olmaz” ve her olmazda da bir “olur” vardır.

Seçimlerden iktidar olarak çıkabilmek AKP için hayat-memat meselesi. Zira, Cumhurbaşkanı ve diğer milletvekillerinin dokunulmazlıkları olsa da milletvekillikleri düşenler ve Cumhurbaşkanı’nın aile fertlerinin dokunulmazlıkları yok. Bu da haklarında açılan ama siyasi baskı ile rafa kaldırılan dosyaların yeniden açılıp, başta Bilal olmak üzere o dosyalarda adı geçen bütün diğer zanlıların Silivri’ye buyur edilmeleri demek olacaktır.

Erdoğan bunu göze alamaz!

Çok keskin hamleler yapmasını bekleyebiliriz.

Kendini ve ailesini kurtarmak adına, normal şartlarda hiç “beklenmeyecek” hamleler.

Ama diğer yandan insan yapması gerekeni yapamayacak bir atalete de düşebilir; bir ruh inhitatı… Robespiyer gibi meselâ…

Her iki durum da sistemin çöküşüne delalet edecek olması bakımından bizim için problem yok.

Biz kendi yolumuzda yürümeye, ADIMLAR’ımızı yine aynı kararlılıkla atmaya devam edeceğiz. Bakalım Mevlâ, neleri nelere vesile kılıp önümüze neleri getirecek.

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: