YEŞİLÇAM VE AŞAĞILANAN MÜSLÜMANLIK

YEŞİLÇAM VE AŞAĞILANAN MÜSLÜMANLIK

Laik tuğyan; İslâm ilim, ahlâk, ahkam, izzet ve şerefini ve tüm asarını ve tüm alametlerini bu topraklarda yok etmek isterken bin bir türlü hile ve devrim zulüm yapmıştır, az çok hepimizce malumdur.. Onlardan sadece birine temas edeceğiz şimdi.. Şer ahtapotunun Edebiyat ve Sinema koluna.. Ve bir kaç misal ile büyük bir ifsad projesini hatırlatacağız..

Önce, Birgivi Risaleleri, Halebi Sağiyr Babadaği Tercümesi, Kadızade Amentü Şerhi, Ankaravi Kısa Sureler Tefsiri vs “Türkçe” (Osmanlıca) olan İslâm-Ehli Sünnet eserlerle olan bağ yani “Alfabe” ipi kesildi! Sonra işi daha da sağlama almak için bu eserler mümkün mertebe halktan toplatılıp imha edilmeye çalışıldı.. Bu arada bunları bilen ve nakleden anlatan açıklayan alim, müderris, şeyh ne varsa şehid edildi, hapsedildi, sürüldü, susturuldu.. Halkın elinde saklanıp kurtarılabilenler de sonraki nesillerin elinde artık anlaşılmaz eski kitaplar olarak kalınca zamanla kimi eskiciye satıldı kimi kayboldu vs bir şekilde telef oldu. Ama şükür ki hala daha elimize ulaşan bir çok nüsha mevcuttur! Kimisi yazma kimisi matbu olan bu yüzlerce çeşit dini kitabın binlerce nüshasını ne yaptı ne etti ise de yine de bitiremediler!

Sonra, Cami, Medrese, Tekke yerine Halk Evleri vs sözde bilim ve kültür merkezleri açılıp ‘Bayburt Bayburt olalı bele zulüm görmedi’ dedirten Fir’avni dayatmalar ortaya konuldu.. Ve okunan-dinlenen İslâmi eserler yerine bir şeyler ikame edilmeliydi, zaten Tanzimat’dan beri varlık mücadelesi veren bir çok Tevfik Fikret tipi kefere var idi, bunların eserleri ve, çeşitli yeni romanlar, hikaye ve tiyatrolar artsın diye teşvik edildi ve bu fesad vesaiti evvela şehirlilere ve hususan okuyan genç nesillere, umumen ise mümkün mertebe tüm halka yaygınlaştırıldı..

Roman ve Hikayelerle ve Tiyatrolarda yıllarca İslâm ve onun son devleti Osmanlı aşağılandı, kötülendi.. Vurun Kahpeye, Yatık Emine, Çalıkuşu vs “Roman”larda İslâmcılar hem birer “vatan haini”, hem “yobaz”, ve “sadist acımasız” kimseler olarak tanıtıldı. “Sarıklı, sakallı, cüppeli, şalvarlı, çarşaflı, bürüklü peçeli” müslümanlar hep haşa pislik kimseler olarak tanıtılmaya çalışıldı. İmamlar ve Alimler “yobaz ve hain”, Öğretmenler ve Sanatçılar ise “medeni ve vatan kurtaran aslan” olarak.. Sonra artık “Yeşilçam” Sineması ve de artan kanallarla “Tv” ekranları en son da bunlara ek olarak “İnternet” ekranları vs ile eskiler alınıp yeniden işlendi ve geliştirildi, artırıldı, üretildi.. Böylece servis edilmeye devam edildi..  Artık Vurun Kahpeye, Yatık Emine, Çalıkuşu, Öğretmen Kemal, Muhteşem Yüzyıl gibi yüzlerce yerli(?) film arşivine sahip artık sinema!..

Hiç unutmam, Cüneyt Arkın’ın baş rolünde oynadığı “Öğretmen Kemal” isimli bir filmde, öğretmen köyün birine gider okul yapar elleriyle, sonra oradaki din adamları ile takışır, din adamları “yobaz”dır okuma yazmaya ilime fene düşmandır..  Öğretmen Kemal ise “aydın” Atatürkçü ve vatanseverdir..

Çalıkuşu” filminde ise, Feride’ye Kamuran’ın onu aldattığı haberlerini “kara çarşaflı ve meymenetsiz” bir kocakarı getirir. O sahne can alıcı yeridir filmin.. “ŞŞŞt ŞŞŞt küçükhanım!” dediği yer yani.. Bu “fitneci” kadın dindardır.. Filmin sonraki kısımlarında ise, her nereye gitse dindarlar pislik yapar bu “altın kalpli” muallimemize.. Zeyniler köyünün eski muallimesi “kara çarşaflı bir yobaz” ve “meymenetsiz” ve de “cahil” karıdır, bir sürü zorluk çıkartır aydın öğretmenimize..

Vurun Kahpeye“de aynı tiplemeler.. “Aydın” kadın sadıktır, “Dindar” mollalar haindir. Ve olmadık ihanet ve rezillik yapan bu mollalar sonunda asılırlar. Yani çeşitli tarihçi üstadların da vurguladığı gibi, mesaj aynı; güya İstiklal mahkemeleri hep bunlar gibileri asmış mış ..

Yatık Emine“de de durum aynıdır. Dine ve Örfe bağlı insanlar münafıkça davranışlara sahiptir ve işleri güçleri şeytanlık ve namus düşmanlığıdır. Düşmüş bir kadına tekme atmanın ve fuhşa sürüklemenin peşindedirler..

Valla işin aslı şu ki, bir kaç nesil böyle helak oldu getti ise de; yeni nesiller sorgulayan düşünen nesiller. Bir yandan eskilerden daha kafir ve rezil bir gençlik yetişse de aynı zamanda eski mıymıntı İslâmcılardan çok daha muhteşem bir İslâmcı gençlik de aynı zamanda yetişiyor.. Yani yeni nesil çok hızlı, sanki teknolojiye, zamana ayak uydururcasına her şey hızlı.. Ve bir yandan “sapığı daha sapık, müslümanı da daha müslüman” bir genç nesil yetişmekte.. Bu iki kesimin uçlaşa uçlaşa tam bir “kırılma-çatışma noktası” olduğunda ise “mutlak zaferimiz olan fetih” müyesser olacaktır inşaallah.. Bu er geç olacak.. Bu gün artık sıkma başlığın bile sokakta bir iki tanesini ve ancak cami önlerinde görebildikleri otuzlar kırklar altmışlar yok. Bu gün sadece Türkiye’den, hem de en genç kesimden hem de en seçkinleri yani üniversitelilerden, İslâmcı şeriatçı hem de mücahid çıkabiliyor.. Geçti o devran, değişti zaman.. Hesap döndü keser döndü..

Yeni bir ‘Süleyman Asrı’na gebe dünya!.. Yeni bir altın çağa giriliyor.. Mukadder doğum olmasın diye, tekmeleyenler, sırttan hançerleyenler, vaktinden evvel açsın da solsun bu gül dedirtircesine erken doğum adıyla düşük olsun diye çırpınan provakatörler, bu veledi zinadır diye yırtınan ve kökleri dışarda diyenlerin bin bir türlü iftiraları.. Hiç birisi mani olamayacaktır bu kutlu çağa.. Tarık Bin Ziyad’ın, Salahaddin’in, Baybars’ın, Süleyman’ın, Murad’ın evlatları artık özüne dönmektedir..

Belki de süpergüç denen ve aslında hilesi şeytan gibi yani örümcek ağı kadar zayıf küresel Yahudi-Haçlı ittifakı, artık İslâm’ın bu önlenemez yükselişini gördükleri, -Türkiye laikleri gibi başlarını kuma gömmedikleri işi fark ettikleri için- Gülen veya Particilik veya çeşitli Tarikat şeyhleri bazı Cemaat Hocalarını devreye sokarak Şeriat’sız, Ahkam’sız, Cihad’sız, ve kemiksiz bir ılımlı İslâmcılık projesini hayata geçirmek zorunda kaldılar.. Yani “Bu ülkeye komünizm bile gelecekse biz getiririz” türü bir Fir’avni kibir ve kendinden emin olma ahmaklığındakiler, şimdi de “İslâm bile gelecekse, bizim kuklamız olan bir sözde İslâmcı devlet olmalı” diye düşünmekteler.. Yani, Şeriatsız, Ahkamsız, Cihadsız ve İşbirlikçi bir sözde İslâmcılık yaygınlaştırılmak istenmekte.. Ama bu kimisi cehli küfür sahibi kimisi münafık truva atları bir yana; cühudi küfür sahibi olan tek parti devrinin kalıntıları kel aynaklara dönelim ;

Asrımızda “Şeriat’a geçit yok” diyen, veya “Şeriat istemiyoruz” diye yürüyüşler yapan şeddeli kafirler hala çok. Böylesi birkaç kuşak helak oldu gitti hatta. Ne diyelim, ateşleri bol olsun!..

Bizim bu nesilden ciddi bir beklentimiz yoktur. Allah’ın nasib ettikleri hariç, öyle sanılır ki; çoğu böyle ölüp gidecek, Allahu A’lem.. Alttan yeni bir nesil geliyor sapığı daha sapık müslümanı daha Müslüman.. Bu iki uç gide gide artık bir kırılma noktasına geldiğinde ise kesin fetih inşallah gelecektir.. “Yaşlı” ve “Orta yaş”tan ciddi bir beklentimiz yoktur. Yine de mesuliyet bizden kalksın, yani daha doğrusu biz emrolanı yapmış olalım da nasip Hak Teala’dan, diyerek tebliğ yaparız, defalarca yaparız. Ama asıl beklentimiz “Genç” nesillerdendir..

Yaşlılık bir avantaj değildir. Dezavantajdır çoğu kez.. Dikkat ederseniz; yaşlı bir ehli küfür’ün iki cihetten gence göre durumu daha vahimdir;

Birincisi, senelerce küfür ve günah batağında yaşamaktan her seferinde, her küfür veya fıskında “kalb”i biraz daha kararmıştır, daha da kabuk bağlamıştır adeta.. Genç ise böyle nasırlanmamıştır.. Tabiri caizse avami argo ile demeden alamayacağım kendimi; böyle eski kaşar değildir! Adeta iman nuruyla dolmaya daha müsait bir kap gibidir..

Ve yaşlıların “aklı” da yani kafa yapısı da daha bir kemikleşmiştir, inadım inat türünden bir taassub ve batılda ısrar üzeredirler. Oysa gençler daha esnektir. Daha az karalanmış bir sayfa kapkara olana göre yazılmaya çizilmeye daha müsaittir..

Eski kaşarlar ise; biraz da; onca davam ömrüm nasıl boşa batıl ugruna gitmiş heba olmuş olabilir diye kabullenememe küfrü vardır bunlarda. Ebu Cehil’deki gibi yani.. Bu gün artık çoğu yaşlı kesim olan çeşitli kadim küfür partilerinin (Yeni küfür partilerinden de ve Demokrasi’nin her çeşidinden beriyiz) kalıntılarının, çoğu yorgun demokrat ve emekli olup, evinden yazlığından vs bir köşesinden (Mümin ve hayırlı evlat yetiştirmediği için de çoğu yalnızlığa mahkum olan bu nesiller) biraz da kendilerini daha değerli hissetmek için ve bir tür aidiyet hissi tatmini olaraktan, sürekli internetlerde hala daha vird edindikleri “O olmasaydı” sloganı ile rejimi kurtarma(!) peşinde yırtındıklarını görmek şaşırtmıyor..

Hülasa, bahsettiğimiz o iki cihetten de dolayı, Selman gibi hakkı arayan ve Mus’ab gibi yeni nesillere yatırım yapılmalı, Ebu Leheb gibi eski kaşarlarla ve Ebu Cehil gibi kalbi aklı nasırlaşmışlarla ‘fazlaca’ vakit kaybedilmemelidir.. Nitekim, Elhamdulillah muhteşem bir genç nesil yetişmektedir.. Allah Teala o asırlarca Şeriat sancağının altında gaza eden samimi gaza ehli ecdattan bu bir iki kuşaklık kafirleri çıkardığı gibi, şimdi de bunca kafirden tam tersi salih kullar çıkartmaya da kadirdir..

“Ölüden diriyi, diriden ölüyü çıkartan” Allah’a Hamdolsun…

Levent AKINCI

 

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: