AKP NEREYE? 3 / FİKİRSİZLİK İLLETİ

AKP NEREYE? 3 / FİKİRSİZLİK İLLETİ

Bizdik ben olduk!” demişti Arınç

Biz de soruyoruz:

-“Bizken neydin ki, şimdi ben olmayı eleştirmektesin?

BOP Eşbaşkanlığı yapıp, milyonlarca müslümanı katleden, binlerce bacımıza tecavüz eden terörist, cani ve sapık conilere destek olup, yardım ve yataklık edip, bu katliam ve tecavüzler sonrasında da onların “sağ salim evlerine dönebilmelerine dua” etmek için “biz” olmuştunuz ya…

Yani mesele “biz” olmakta değil, niçin “biz” olunduğunda…

Yoksa, sinema izlemek üzere tesadüfen bir araya gelmiş bir topluluğa da “biz” yakıştırması atfedilebilir.

Diğer yandan, “ben” olmakla itham edilen şahıs açısından, menfiye hizmet eden “biz”i dağıtmış oluyor görüntüsü ilk bakışta müsbet gibi gözükebilirse de, yine bunu niçin yaptığının izâhı gerekir… Yoksa, dış yüz benzerliklerine bakıp, sinek de uçtuğuna göre kartaldır gibisinden bir netice doğuyor.

Mesele, neyi niçin yaptığında…

Bunun izâhının olmadığı yerde, o türlü yanlışa hizmet eden “biz”le, bu türlü yanlışa hizmet eden “ben”in hangisinin daha çok yanlışa hizmet ettiği tartışma götürür.

İster “biz”, istense de “ben” olarak ele alınsın, “Doğru düşüncenin olmadığı yerde, doğru düşünce faaliyeti olmaz!”…

“İyi, doğru ve güzel”in Mutlak plânda izâhının yapılmadığı, izâhı yapılamayanın da izâhının yapılamayacağının izâhının yapılması gerektiği anlaşılmadan; faaliyetlerin kendisine nisbetle değerlendirilebileceği “zaman ölçüsü” ve bu zaman ölçünse bağlı olarak “iş ölçüsü” olmayan yerde, müsbet bir faaliyet ve “oluş”tan bahsedilemez. Küfürde de bir birlik var ve dünya işlerini görmedeki o birlik, pratik işleri ifâya dair gerçekleştirdikleri “biz” hâli, onları dünya hâkimi kılmaya kadar götürdü; şayet maksat buysa, Müslüman olmaya da gerek yok.

 

FİKİR LÂZIM Kİ, AHLÂK TEŞEKKÜL EDEBİLSİN…

Fikir olmayan yerde, “biz” olmaktan bahsetmek mümkün değil; dünyanın basit itiş kakışları ve amelî cephedeki işler çerçevesinde konjonktürel olarak bir menfaat birlikteliği söz konusu olabilir ancak. Fikrin olmadığı yerdeki bu tür topluluklar, yukarıdaki sinema seyircisi kalabalığı misali cinsinden bir keyfiyet arz eder. Menfaat birlikteliği veya tesadüflerle oluşan topluluklar da, bir araya getiren şartların ortadan kalkması ile dağılmaya mahkûm olur.

Bu tür birliktelikler, ahlâkî olmayıp, hizmet ettiği gaye etrafındaki geçici süreçlerdir.

Tabiî biz, onlar kendi aralarında bir araya gelip, “biz” olurlarken birbirlerine ne sözler verdiler bilemiyoruz. Bu gün, kendi verdikleri sözler hilafına yaşanan bir ayrışma varsa da, bu mevcut hakikat önünde bir değer ifâde etmez. Bir şeyin değer ifâde edebilmesi, hakikate nisbeti derecesindedir ki, ölçü yoksa zaten doğru-yanlış ayrımı da yok. Dün, niçin bir araya geldiklerini “Mutlak” zaviyesinden izâh edemeyenlerin, bu gün ayrışmanın şartlarını da ortaya koyamadıkları yerde, ortada sadece nefsanî itiş kakışların olduğunu tesbit etmek gerekir.

Evet, insan birliktelikleri, ayrışmayı da içinde barındırır.

Mesele ayrışmada veya birleşmede değil, bunların niçinini izâh edebilmede.

Niçin birlikteydin, hangi sebeble ayrıldın?

Zaman ölçüsüne bağlı olarak nasıl bir iş ölçüsü teklif etmektesin?

Ortada teklif edilen ne bir zaman ölçüsü ne de iş ölçüsü varken, olmayan zaman ve iş ölçüsü yerine ikâme edilmeye çalışılan günlük basit politik hesaplar. İşe biz olarak başlamışken ve süreç içinde, başlangıçtaki biz içinden birimizin öne çıkmasıyla işin “ben” görüntüsü alması da muhtemeldir ki o zaman da, işte, zaman ölçüsü ve ona bağlı olarak iş ölçüsü davası gereği, “biz” adına “ben”i ile öne çıkan ferdin temsil liyâkatinden dolayı, emanetleri ehline tevdi etme davası hâl izâhı hâlinde ifâdesini bulabilsin…

Fikir olmalı ki, ahlâk teşekkül edebilsin…

Yoksa, senlik-benlik davasının sonu gelmez neticesiz tartışmaları, bölünme ve parçalanma mukadder.

O sebeple, AKP’de ortaya çıkan bu günkü durum hiç de şaşırtıcı değil. Fikir plânında zaten bu işin neticesinin böyle olacağının izâhı peşinen yapılmıştı. Bu gün yaşanan hadiseler de, izâhı peşin yapılmış doğruların, pratikte de doğrulanmasından ibaret.

AKP pratiği, işte bu, izâhı peşinen İBDA tarafından yapılmış doğruların tersinden doğrulanması, bu işin nasıl olmayacağının görünür hale gelmesi gibi, bu işin nasıl olabileceğinin tersinden ispatı hâlinde tecelli ediyor.

AKP, tersinden gerçekleştirici misyonunu ifâ ediyor.

Tersinden gerçekleştircilik deyince;

Şairin, “Sen bana çamur verdin, ben ondan altın yaptım” ibaresinden mülhem, andavallı adam oradan sırıtıyor: Bak, şayet o çamuru vermemiş olsaydım, altın yapamazdın.

Bu, ihanet derecesindeki ahmaklığı kadar pişkin adamlara söylenecek söz yok.

Tersinden gerçekleştiriciliğin, Allah’ın rızası değil de kazasına dair olup, küfrün var oluşunda da bir hikmet oluşu ve bu çerçevede, “olanda hayır vardır” hükmünün, Allah’ın rızasını gözeterek, altın yapma cehdi içinde olanlara ait ve bir cephesinin de şuurdaki derecelenmenin ortaya çıkması hikmetine mebni olduğunu da anlamazlar.

Zaman ölçüsü ve ona bağlı olarak iş ölçüsünün olmadığı yerde, ortaya konulacak bir mücadelenin, bir oluş imkânının olmadığı, hürriyetin de bu çerçevede zorunluluğu idrak etmek demek oluşu, diyalektik, nizâm, ahlâk vs gibi kavramların da yine bu çerçevede yerlerini buluyor olması ve “her sakallıyı hacı baba zannetme” yanlışına düşmenin yeri de burada.

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: