-NEREDESİN MU’TASIM? -KINIYORUZ BACIM!

-NEREDESİN MU’TASIM? -KINIYORUZ BACIM!

Haçlı düşman tarafından esir edilmiş Müslüman bir hanımın, zamanının devlet başkanına hitaben, “Neredesin Mu’tasım?!” diyen imdat haykırışını duyar duymaz, hemen ordusunu toplayıp, Haçlı köpekleri üzerine yürüyen Mu’tasım, Haçlıları yenip, kardeşimizin esir tutulduğu şehri ele geçirdikten sonra, “Yetiştim, yetiştim!” diye haykırmıştı.

Bir bacısının yardım talebine karşılık ordular dizen ve kendi makâmını riske atan Mu’tasım, içinde bulunduğu şartlar bu imdat talebini karşılamaya müsait olup-olmadığına bakmadan, “bir tek kişinin imdat talebi için koca ordu ve İslâm ümmeti tehlikeye mi atılır” demeden, savaşın koynuna atılmış ve Haçlılarla boğazlaşmaya girişmişti, hiç tereddüt etmeden…

Şimdi İslâm âleminin her köşesinden ayrı bir feryad yükseliyor.

Bir tek bacımız değil, milyonlarcası birden haykırmakta ki, Mu’tasım’ların “yetiştim” diyen seslerini duyma hasretiyle yanıp kavruluyorlar.

Terör devleti İsrail, kardeşlerimizi katletmeye devam ediyor. En son bir bacımızı daha katlettiler.

Bombalamaya devam ediyor.

Mescid-i Aksa’nın esareti devam ediyor.

Mescid-i Aksa esirken, biz kendimizi hür kabul edebilir miyiz?

Kardeşlerimiz esirken, biz kendimizi hür kabul edebilir miyiz?

Biz ancak, esir olan kardeşlerimizi ve Mescid-iAksa’yı esaretten kurtarabilmek için cihad edebiliyorsak, düşmanın üzerine gidebiliyorsak, düşmanın üzerine gitme irademiz kalmışsa; yani, düşmana irademizi teslim etmemişsek bu mümkün.

Düşmana irademizi teslim etmişsek, düşmanın üzerine gidemeyiz. Düşmanla savaşamayız. Düşmanla savaşmadan da esaretten kurtulamaz ve kurtaramayız. Düşmanın üzerine gitme irademiz yoksa, düşmanın bize çerçevelediği alanda, gösterdiği yerde yaşar gider ve bunu da “hürriyet” zannedebiliriz.

Oysa hürriyet, “Neredesin Mu’tasım!” diye çağrıldığında, ordular donatarak karşılık verebilmektir.

Bizdekiler ise, “Neredesiniz!” diyen çığlıklara karşı, “Kınıyoruz ya!”diye cevap yetiştiriyorlar. Utanmasalar, bir de, “neredesiniz!” diyenleri cazgırlık yapmakla suçlayacaklar. Ki, bunu defalarca yaptıklarına şahid olduk…

Daha da ötesine gidip, Nur Bacımızın, “Bu Haçlı köpekleri bizlere işkence ediyor, tecavüz ediyor, bizleri kurtarmaya gücünüz yetmedi madem, şu hapishaneyi yerle bir edin de, bizleri böylece kurtarmış olun bari!” diye Irak’ta Ebu Garip hapishanesinden yükselen çığlığına karşılık, “Kahraman Amerikalı bay ve bayan askerlerin sağ salim evlerine dönmeleri için duâ ediyoruz!” diyerek, işkenceci, tecavüzcü sapık conilerin bu eylemlerinden ne kadar memnun olduğunu dile getirenler, Bülent Ersoy şivesi ile “dünyaaalar liderim benim!” oluverdi…

“Neredesin!” çığlığına karşılık, bu çığlıkları meydanlarda biteviye tekrar edip istismar etmek yerine, ordular donatan kimse, Mu’tasım da odur.

“Nerdesin?” çığlığına karşılık, bir de tecavüzcü sapıklar için duâ eden, “kınıyoruz” diyerek lafı geçiştiren, ama sahte kahramanlığı da elinden bırakmayan…

Bu “esfele safilin” hâlin evsafını tariften aciz kalıyoruz.

Sadece, Efendi Hazretleri’nin, “İnsanlık yaratıldı yaratılalı hiçbir devir bu kadar alçalmamıştı!” sözü aklımıza geliyor. İnsanlık bu hâle, aynı zamanda mukaddes mefhumların içini boşaltarak da geldi. “Kelâm yalama edilerek” gelindi. Mânâ hokkabazlarına meydan açıldı ki, onlar, halkın doğru bildikleri müsbet mefhumları kullanıp, kendi şahsî menfaatleri nâmına istismar ettiler ve etmeye de devam ediyorlar.

Bizim en büyük dil davâmız, imân davâmız, ahlâk davâmız, vatan davâmız, namus davâmız, istiklâl davâmız da budur.

Mukaddes mefhumlarımızı kendi şahsî menfaatleri için istismar eden bu kimi hain, kimi ahmak, kimi sirk soytarılarından meydanı temizlemedikçe, gerçek kahramanlara yol açılmayacaktır. “Söz”e hakkını vermek lâzım ki, “Neredesiniz?!” diye atılan çığlıkların ciğerlerimize açtığı yaralar, ancak, “yetiştik!” denilebildiğinde kapanabilsin.

“Amel, kelâm ağacının meyvesidir.” İstersen sen buna, pratik, teorinin ürünüdür de diyebilirsin ama, her hâlükârda, kelâmı yalama olmaktan kurtarmadıkça hakiki bir amel-aksiyon da olmaz.

Öncelikle, bu, hayat-memat çığlığı yükselen İslâm beldelerinde katledilen kardeşlerimizin sesine karşılık, işi kınamakla geçiştiren soytarıların saraylarını başına yıkmak gerekiyor ki, artık lâyık olmadıkları o makâmları, Müslümanların aleyhine olarak işgâl etmesinler ve, “neredesin” feryadı karşısında ordular donatmak yerine, “kınıyoruz” veya “tecavüzcülerinize duâ ediyoruz” diye bizimle dalga geçemesinler. Önce bizim vatan çapında kendimizi kurtarmamız lâzım ki, başkalarını kurtarabilelim; Filistin ve dünyanın geri kalanından yükselebilecek neredesin feryatlarına sahiden cevap olabilelim.

Yapamıyorsan çek git ki, yapacak olanın önünde engel olma.

Yapamıyorsan, “yapamıyorum” de ki, yapacak olanlar yardımına gelsin. Yapamadığı gibi, bir de yaptıkları ile alâda gözükmeye kalkanlar ise, düpedüz, oluş yolunun engelcisi hain ve ahmaklardır.

Kurban Bayramınız hayırlı olsun, Mu’tasımları müjdelesin!

Muntakâm olan Allah’tan, bütün mazlumların intikamını almaya bizleri vesile kılması duasıyla…

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: