AFGANİSTAN KURTULUŞ SAVAŞI VE TÜRKİYE

AFGANİSTAN KURTULUŞ SAVAŞI VE TÜRKİYE

Bilindiği gibi bundan tam 14 sene önce, Ekim 2001 yılında Uluslararası Terör Örgütü Amerika’nın başını çektiği Haçlı-Yahudi koalisyonu, 11 Eylül’ü gerekçe göstererek Afganistan’ı işgâl etmişti.

ABD’nin Terörist elebaşı Bush, Afganistan’a saldırı hazırlığı yapılan günlerde “ya bizdensiniz, ya da onlardan” demiş ve yapılacak savaşın adını, bu saflaşma içinde koymuştu: “Bu bir haçlı savaşıdır!

Bu çağrıya ilk olarak Ecevit Hükümeti çıkardığı Bakanlar Kurulu kararıyla dahil olurken, ardından yaklaşık bir yıl sonra kurulan bir parti, ilk seçimde tek başına iktidar olarak destek oluyordu. Müslüman Anadolu insanının desteği ile seçimleri kazanan AKP hükümeti, iktidarında bu saldırılara destek vererek, İslâm topraklarını işgâl eden koalisyona katılarak, kendisinden ümitvâr olan çevrelerde hayâl kırıklığı meydana getirmişti.

Erdoğan ve Gül’ün teklifiyle NATO’nun “sivil temsilci lideri” olarak Hikmet Çetin’le liderlik yaptığımız(!) bu işgâl saldırılarında milyonlarca Afgan kardeşimiz katledilmiş, şehirleri yerle bir edilmiş ve halk yerlerinden yurtlarından sürülmüştür.

İşgâlin başlangıcından bu yana bölgedeki NATO saldırılarından doğan boşluğu İran doldurmuş ve gerek Pakistan’daki Şiî nüfusu ve gerekse Afganistan sınır bölgesindeki etkinliğiyle güçlenerek, İşbirlikçi Afgan Hükümetleri’nin bütün “ihâle”lerini almıştı. NATO’nun kendisine verdiği bu imkânları sonuna kadar istismar eden Fars siyaseti, süreç içinde yakaladığı onbinlerce mücahidi katlederek ve bir kısmını da Amerikalılara teslim ederek işgâlcilere şükranlarını göstermişti. Aynı ânda Akp Hükümeti de NATO’nun sadık bir müttefiki olduğunu İncirlik’ten Amerika’ya teslim ettiği İslâm Savaşçılarıyla gösterdi.

Amerika Terör Örgütü’nün sistemli işkence üssü olan Guantanamo’yu, böylece İran ve AKP Hükümeti’nin teslim ettiği mücahidler doldurmuştur.

“BİR AVUÇ DOLAR İÇİN!”

Bu başlık, Türkiye’nin Afganistan işgâline “kara gücü” gönderecek 3. Ülke olması (ABD ve İngiltere’den hemen sonra) üzerine Avrupa gazetelerinin manşetinde yer almıştı. “Türkiye bir avuç dolar için asker gönderiyor” ifâdelerinin kullanıldığı manşetlerde, özellikle İngiliz medyasında Ecevit Hükümeti için “En Büyük Müttefik” başlıkları atılmıştı.

Türkiye’nin NATO’nun yanında yer almasının Batı’nın İslâm topraklarına tecavüz fiîlini ve Müslüman kardeşlerimize yaptığı soykırımı, Haçlı Saldırısı’nı örteceği yönünde vurguların yapıldığı değerlendirmeler, Ecevit Hükümeti ve hemen sonrasında bu işgâllerde çok daha pervasızca ortaklık yapmış olan AKP Hükümetlerinin bizce dış politikada gerçekleştirdikleri hatâların en büyüğüdür.

Batı medyasında Afgan İşgâli’ne verilen destek “Müslüman Türk askeri de harekâta katılıyor”, “Afganistan’a yönelik harekâtın İslam’a karşı değil de terörizme karşı olduğunun önemli bir göstergesi” olarak ifâde edilip, “Ankara’daki Batılı diplomatlar, Türkiye’nin Afganistan’a asker göndermesini, özellikle Müslümanları, savaşın İslam’a karşı olmadığına ikna etmek açısından çok önemli buldukları” kaydediliyordu.

Bu konuda dikkat çeken bir diğer haberde de şu yorumlara yer verilmişti: “ABD’nin Türkiye’yi bu savaşa katılmaya çağırmasının gerçek nedeni başka bir şey olmalı: Bu adımla ilk kez bir Müslüman ülke çatışmalara aktif olarak katılmış olmaktadır. Türkiye böylece ABD’nin İslam’a karşı bir haçlı seferi düzenlediği yolundaki iddiaların şiddetini azaltmaktadır.”

Alman basının da bu hadise “Türkiye Karşılığını Alacak!” manşetleri ile yer alırken, Türkiye hükümetinin “ABD’nin isteğini yerine getirmiş olduğu” vurgulanıyor ve şu değerlendirmeler yapılıyordu: “İstanbul’daki mali çevreler ise, Ankara hükümetinin bu isteği yerine getirirken ülkenin içinde bulunduğu ağır ekonomik krizden kurtulma yolunda daha fazla ekonomik yardımı güvence altına almak istediği görüşündeler.”

Hatırlanacağı gibi, Ecevit Hükümeti’nin girdiği ekonomik krizden çıkış için, Batı’nın kendilerine muhatap olarak Kemal Derviş’i öne sürmesi; Derviş’in “Bankacılık Kanunu” başta, “kemer sıkma politikaları” üzerine yeni hükümet AKP’nin gelişi; bu süreçte –eski hükümet devrilir ve yeni hükümet kurulurken– IMF ve Dünya Bankası’nın hiç olmadığı kadar destek olması, hepsi, Batı’nın Irak İşgâli’ne giden yolda Ecevit Hükümetiyle yürüyemeyeceğinin anlaşılmasıyla yaşanmıştı.

Ecevit Hükümeti’nin “ekonomik krizi atlatmak için” 90 asker göndererek Afganistan İşgâline ortak olması yanlışı yanında, AKP Hükümeti, Afganistan işgâline NATO içerisinde desteği arttırarak sürdürmüş, ayrıca neticesi 5 milyondan fazla Arab kardeşimizin katledilmesiyle birlikte, paramparça bir coğrafya hâlinde bugünlere gelinmiştir.

“Bağdat’a ilk bomba düşer düşmez paramızı alacağız” demekle, Afganistan işgâlinde Yahudi-Haçlı Terör Örgütü ABD’nin “bir avuç dolar”ı için imza atıldığında Derviş’in “sıcak para serbest kalsın” demesi, bir hatalar zinciri olarak görülebilecek dış politika tarihimizde, bir ve aynı hizadadır…

Hükümetlerin, bu süreçte iç politikada kullandıkları “ekonomik istikrar” ve “kişi başı şu kadar dolar” sloganlarının kaynağının, işgâl edilen topraklarımız ve soykırıma tâbi tutulan kardeşlerimizin kanları olduğunu, böylece bir daha hatırlatmış olalım…

DEDELER VE TORUNLAR; HATÂLAR VE İHÂNETLER

Osmanlı Devleti’nin bugün de coğrafyamızdaki işgâlleri sürdüren Batılı Devletler tarafından işgal edilmesi üzerine, Asya coğrafyasındaki kardeşlerimizTaliban Mücahidleri’nin dedeleri Hilafetin ve Müslümanların bu işgalden kurtarılması için, Orta ve Güney Asya topraklarında yardım kampanyaları düzenlemişlerdi. Bu çerçevede Türkiye’ye İstiklâl Savaşı boyunca on beş kez yardım parası gönderdiler. Bu yardımlardan yalnızca Hindistan Hilafet Komitesi 26 Aralık 1921’den 12 Ağustos 1922 tarihine kadar toplam 675.494 Türk Lirası ve 156 bin İngiliz sterlini gönderdi. Bu paralar toplanırken öyle sahneler yaşanmıştır ki, karşılığını verebilmek imkânsızdır. Açlıktan ölme pahasına bütün varlıklarını satanlar ve hattâ sahip oldukları çocuklarını satılığa çıkarıp zenginlere evlâtlık vererek, karşılığında aldıkları parayı Anadolu’ya gönderenler… İşte bu paralar Osmanlı Bankasında muhafaza edildi.

Bilindiği üzere “Büyük Taarruz” öncesi Ankara’daki TBMM hükümeti mali olarak iflas ettiğini açıklamıştı. Meclis’te, Yunanlılar karşısında girişilecek bir taarruzun imkânsızlığı üzerine nutuklar veriliyordu. Birkaç senedir subayların iaşe alamadıkları ve yapılacak bir taarruzun techizi için gerekli lojistik ve maddî dayanaklardan da mahrum olunduğu söyleniyordu.

Bu kritik aşamada İstiklâl Savaşı’nın zaferle neticelenebilmesi, topyekûn taarruza geçebilmenin maddî-lojistik imkânları, dönemin Maliye Bakanı Hasan Bey’in, Asya’dan gelen ve Osmanlı Bankası’nda tutulan söz konusu paraları kullanma teklifiyle çözülmüş ve Büyük Taarruz böylece gerçekleşmiş oluyordu.

Hindistan kökenli Taliban Hareketi’nin Kurtuluş Savaşımızda verdikleri efsanevî destek karşısında, bizim adımıza Hükümetler tarafından uygulanan işbirlikçi politikalar, yüz karası olarak sahiplerine dönecektir.

TALİBAN’IN SECİYESİ

Afganistan Kurtuluş Hareketi olan Taliban Hareketi ve kahraman mücâhidlerinin verdikleri mücâdelenin büyüklüğü, 79’dan beri İslâm Toprakları’nın birçok cebhesinde işgâller karşısında süregelen cihâd hareketlerini beslemesinde ve ortaya koyduğu İslâm temelli vatansever/millî anlayışında kendisini gösteriyor.

İslâm Milleti (Ümmet) bütünlüğü içerisinde Asya topraklarında mevzi tutmuş bir unsur olarak Afgan Milleti’nin, önce İngiltere, ardından Rusya‘yı dize getirmesi, nihâyet bütün bir Batı Emperyalizmine meydan okuyup zafere koşması, Sayın Salih Mirzabeyoğlu’nun 29 Kasın 2014 tarihinde verdiği Konferans’ta işaret ettiği “teknolojik gelişmeler karşısında önü açılan gerçek ruhçuluk”un siyâsetteki bir görünüşü olarak, İslâm Tarihi’nde yerini alacaktır.

Taliban’ın ortaya koyduğu Kurtuluş Savaşı’nın karakteri hakkında işgâlcinin ve işbirlikçilerinin dahi teslim ettiği bazı gerçekler var;

Taliban Mücahid Kuvvetleri, yürüttükleri İstiklâl Harbi boyunca son derece soğukkanlı ve merhametli bir hareket tarzı ile operasyonlar gerçekleştiriyorlar.

Bunu istismar eden millet ve vatan haini işbirlikçiler, masum Afgan halkına mensub kadın ve çocukları daima yanlarında tutuyorlar.

Ve yine bunu istismar eden İşgâlci ABD başta olmak üzere NATO gücüne mensub üye ülke askerleri, yine ve daima Afgan Mücâhidleri’nin merhamet nazarıyla baktıkları ve saldırı yapmaktan kaçındıkları Türk askerinin etrafında kümeleniyorlar.

Afgan Mücahidlerinin seciyesini ortaya koyan bu durum, Kurtuluş Savaşı vermiş bir Ordunun(TSK), İşgâlci NATO’nun koruma kalkanı gibi kullanılması biçiminde, Türkiye Hükümetleri tarafından Batı lehine yapılan müthiş bir istismar olarak tarihimize geçmektedir.

Bu istismarın en canlı şahidi, kendisine Afgan topraklarında “işgâle erketelik” görevi verildiğinin bizzat şâhidi olan Türk Askeridir.

Hâlbu ki Türk Ordusu, tıpkı 91’den beri işgâle karşı Kurtuluş Savaşı veren kardeş kuvvet Irak Arab Mücahid Kuvvetleri gibi, Afgan kardeşlerinin verdiği İstiklâl Savaşı’na da omuz omuza destek vermeliydi. Ki, gerek Irak, gerekse Afganistan Cephelerinde savaşan kardeşlerimiz, tarihte olduğu gibi bugün de bizim düşmanımız olan devletlerle savaşıyorlar ve onlara kök söktürüyorlar.

Şartlar, Türk’ü, onyıllardır Kurtuluş Savaşı veren Arab ve Afgan Mücahid Kuvvetleri’nin liderliğine zorluyor.

Afgan da, Arab da, Türk’ü gözlüyor.

Bunu, Afgan Mücahidleri komutanı merhum Molla Ömer’in, Arab Mücahid merhum Ladin’in, Arab Mücâhid merhum Zerkavî’nin ve Arab Mücahid Nakşibendî Ordusu Kumandanı İzzet İbrahim’in yaptıkları açıklamalarda da görebilirsiniz:

“80 yıldır öksüzüz!”

“Tek hedefimiz Osmanlı birliğini yeniden kurmak!”

“Türk, İslâmın Sancaktarlığını yapmıştır!”

 

DEĞİŞİM ŞART!

Ülkemizde, İşgâlci Batı Gücü’nün borazanlığını yapmak ve Hükümetlere bu yönde “ayar vermek” dışında bir görevi olmayan medyanın, yıllardır ısrarla ve sistemli olarak gizlediği tek gerçek; Afganistan’ın tıpkı bizim gibi bir Kurtuluş Savaşı vermekte olduğudur.

Üstelik Afgan Mücahid Kuvvetleri, bu savaşta ilk günden beri inisiyatifi elinde tutarak, zafere koşmaktadır.

Yalnızca Türk Milleti’ne duyduğu tarihî hürmet dolayısıyla ve Türk Silahlı Kuvvetleri ile karşı karşıya gelmemek yolunda azamî gayret gösterdikleri için, verilen savaşı kesin olarak neticelendirecek taarruzlarını zamana yayan Taliban, nihâî darbeyi, Türk Milleti ile omuz omuza vurmak için beklemektedir.

Tarihî Sorumluluk daima Türktedir…

Türk Milleti adına dış politikayı yürütenlerde!

Hükümetler ve Ordu bu sorumluluğa göre hareket etmelidir…

Batı’nın, Türkiye’yi kendi politikalarına âlet etmekle “ABD’nin İslam’a karşı bir haçlı seferi düzenlediği yolundaki iddiaların şiddetini azaltmak” şeklindeki hedefi, buna iknâ olmamış koca bir İslâm Milleti tarafından öfkeyle karşılanmaktadır.

Dolayısıyla ABD ve NATO’ya bağlı bir İslâm anlayışı ve bunun politikalarını uygulayan şuurlu hâinler bir tarafa, bu anlayış karşısında oluşan Millî İrade’ye ayak uydurup, bu politikaları terk etmek arzusunu duyan insanların “çıkış yolu” bulamamaları bir tarafa…

Çıkış Yolu, tabiî ki bu Millet’in köklerinde mevcuttur…

Afgan ve Arab kardeşlerimiz, verdikleri mücâdelelerle, ilk İstiklâl Savaşı’nı veren Millet olarak bize kendi özümüzü hatırlatıyorlar.

Neticede;

Hem bu dünyayı hem de öbür dünyamızı belirleyecek son ve nihâî hamlelerin günündeyiz.

Aydın KALKAN

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: