ERDOĞAN’IN “ÇÖZÜM SÜRECİ” TUTANAKLARI
Erdoğan-AKP iktidarının, 4 dönem boyunca yürüttüğü BOP Plânı’nın Anadolu ayağındaki “açılım” kod adlı bölücülük faaliyetleriyle ilgili tutanaklar yayınlanmaya devam ediyor.
Bizzat Erdoğan ve Abdullah Öcalan’ın yürüttüğü süreçle ilgili Etnik Kürtçü Mezopotamya Yayınevi tarafından basılan “Demokratik Kurtuluş ve Özgür Yaşamı İnşa” adlı kitapta yer alan bilgiler dönemin perde ardından yürütülen kirli diyaloglarını-ilişkilerini ortaya döküyor.
Etnik Kürtçü PKK’nın yayın organı ANF’nin aktardığı tutanaklara göre Erdoğan, Kandil’e göndereceği Sırrı Süreyya Önder’e bir istekte bulunup PKK’nın yöneticilerinden Cemil Bayık için “bana meydan okumasın” diyor.
“Cemil’e söyle…”
Ocak 2013’te başlayan ve 5 Nisan 2015’te sona eren İmralı görüşmelerinde HDP’li Sırrı Süreyya Önder ile Öcalan arasında 9 Kasım 2013’te şöyle bir diyalog yaşandı:
“Önder: Ben Başbakan’a dedim ki, ‘Şimdi ben heyete girersem Kandil’e de gideceğim. Siz süreç hakkında ne düşünüyorsunuz, neleri yapmayı planlıyorsunuz’ diye sordum. O da bana “Cemil’e (Bayık) söyle, bana meydan okuyup durmasın” dedi.
Öcalan: (Gülerek) Türk işi kabadayılık! Cemil’i ben uyaracağım, Başbakanı da siz uyarın. Bu işler bu üslupla olmaz.
Önder: Başbakan devam etti: “Bana ne yapacağımı soruyorsun, söyleyeyim. Her şeyi yapacağım. Bir zamanı var ve bu konuda Apo ile de anlaşmışım. Tek bir kırmızıçizgim var, o da Suriye’dir. Orada Kuzey Irak benzeri bir yapılanmaya asla izin vermeyeceğim” dedi.
Öcalan: (Sinirlenerek) Sen de ona söyle: Biz de merkezi Suriye devleti içinde Kürtleri asla eritmeyeceğiz. Bu da bizim kırmızıçizgimizdir!”
Erdoğan-AKP İktidarı “Öcalan’ın kırmızı çizgileri” için savaştı
Süreci yakından takip edenleri şaşırtmayan bu diyaloglar ve tutanakların yalanlanmaması, “çözüm süreci”nin Öcalan’ın inisiyatifinde ilerletildiğini gözler önüne seriyor.
Erdoğan’ın, bu ihanet sürecini Millet’e pazarlarken kullandığı “millî menfaat” söyleminin asıl karşılığının, perde ardındaki görüşmelerde kendi “imaj”ı olduğu “Cemil”e sitem etmesinden anlaşılıyor.
Diğer yandan, yürütülen ihânet sürecinde Suriye’nin Kuzeyi’nin Irak’ın Kuzeyi gibi olmasını “kırmızı çizgim” olarak savunduğunu iddia eden Erdoğan’ın, geldiğimiz noktada bu çizgilerinin(!) de anlaştığı Öcalan tarafından nasıl karşılandığı görülüyor.
Görüşmelerin gerçekleştirildiği tarihe dikkat: Kasım 2013…
Erdoğan, bu görüşmeler sonrasında Öcalan’ın kendisine verdiği cevaplardan haberdar… Üstelik birkaç hafta sonra tekrar HDP’lilerle görüştürülen Öcalan, bu defa bir mektup yayınlatarak şunları söylüyor:
“Büyük demokratik çözüm için üçayak önemlidir: Bunların başında; yasal zemin ve hukuki çerçeve gelmektedir. İkinci olarak, tarafı olmayan bir müzakere düşünülmeyeceği için tarafların ve statülerinin bu yasal çerçeve içerisinde tanımlanması gerekir. Üçüncü olarak da bir izleme kurulunun ya da bir hakem heyetinin sürece dâhil olması gerekir. Bu süreçte inisiyatif ve sorumluluk sahibi olmam dolayısıyla, barışın ve yeni demokratik cumhuriyetin inşası hakkındaki düşüncelerimi bütün Türkiye kamuoyuna anlatabilmem için basın ve diğer iletişim ve temas olanaklarının ivedilikle sağlanması gerekir.”
Öcalan’ın bu direktifleri hemen Hükümet ve çevreleri (bugün güya PKK karşıtı gözükmeye çalışan Yandaş Medya) tarafından baş tâcı edilerek harekete geçildi.
AKP yandaşı gazeteler güzellemeler eşliğinde gereğini yaparken, Öcalan’ın emir ve görüşleri doğrultusunda yapılan Kürtçü Propagandanın sanki Türk Milleti üzerinde bir karşılığı varmış vehmi uyandırarak, “Meclis”te görüşülerek yasa hâline getirilmişti:
16 Temmuz 2014‘te, Öcalan’ın isteği doğrultusunda hazırlanan ve Resmi Gazete’de “Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair Kanun” adıyla yayınlanarak kanun hâline getirilen bu yasadışı girişimle de kalmayan Hükümet, PKK-YPG’yi İslâm Devleti (IŞİD)in elinden kurtarmak için bütün Devlet birimlerini seferber etti.
Söz konusu tutanaklarda Suriye’nin Kuzeyi’ndeki (Aynel Arap / Kobani) PKK’ya (PYD) “kırmızıçizgim” diyen Erdoğan’ın, Öcalan’ın “kırmızıçizgi”si için nasıl savaş verdiğini herkes biliyor:
Binlerce tırlık silâh yardımları, yaralanan PKK-YPG’lilerin bakım ve iyileştirilmesi, gıda ve lojistik destek ve tüm bunlarla yetinilmeyip, Barzani’ye bağlı çapulcu peşmergenin vatan topraklarımızdan geçerek komşu ülkeye (Suriye’ye) YPG-PKK’ya destek verebilmesi için Meclis’ten “Suriye ve Irak tezkeresi” adıyla bilinen yasadışı bir tezkere geçirmesi, hepsi, Öcalan’ın “kırmızı çizgiler”ini korumak içindi.
O gün Amerika’nın kara ordusu olmayı seçen YPG-PKK’ya destek verip İslâm Devleti’nin elinden kurtararak güçlendiren Erdoğan’ın, bugün, güneydoğumuzda PKK ile bağımsız bir savaş verdiği iddiası tek başına doğru değildir.
Batı tarafından sınırlandırılmamış, bağımsız bir savaş verebilmenin tek yolu, Amerika’nın Suriye’deki PKK’yı (YPG) korumasına alması karşısında F16’ları kaldırıp Suriye’nin Kuzeyi’ndeki PKK’yı bertaraf etmeye başlamaktır. Bugün Güneydoğu’da yürütülen “sınırlı savaş” ancak böylece bağımsız bir karakter kazanır.
Haçlı işgaline ve işgalcinin kara ordusu görevini üstlenen işbirlikçi Etnik Kürtçülere karşı direnen Arap vatanseverleri BOP Plânı çerçevesinde F16’larla bombalamaya devam eden ve Batı’nın Etnik Kürtçülük karşısında önüne koyduğu sınırlandırmaları aşamayan bir anlayışın “bağımsız bir savaş” vermesinden bahsedilemez.
Hele işgal ettiği tüm devlet imkânlarıyla kurtardığı YPG hakkında “PKK’dan farklı görmüyoruz” söylemleri ve buna karşın “PYD-YPG bizim için değerlidir” açıklamaları yapan ve Suriye’deki PKK’dan (YPG) Silopi’de PKK’ya kadar uzanan bir sevkiyat zinciriyle silah desteğini sürdüren “stratejik müttefik”i Amerika’nın başkan yardımcısını kırmızı halılarla ağırlayan Erdoğan-AKP iktidarının bu süreçte oynadığı rolün “millî menfaatler”i başa aldığı söylenemez.
“Kobaniye selâm olsun” diyen bir hükümet anlayışının, gerçek bir bağımsızlık savaşı verebilmesi mümkün olmaz.
ADIMLAR Haber