“TİLKİ GÜNLÜĞÜ”NÜN İZİNDE: 9 ŞUBAT “ZAMANDAN BELLİ DİLİM”

“TİLKİ GÜNLÜĞÜ”NÜN İZİNDE: 9 ŞUBAT “ZAMANDAN BELLİ DİLİM”

İBDA Mimarı Sayın Salih Mirzabeyoğlu’nun “Tilki Günlüğü” adlı 6 ciltlik eserini günü gününe takip etme zevkini uyandırmak ve bunu da aksiyona dair malzeme devşirebilme gayesine matuf olarak yapmak… Yani, abudik-gubudik sahte nisbetler peşinde, nefsinde kemâl dikizleyici bir yüzsüzlük için değil.

“Tilki Günlüğü” gibi engin bir deryadan yararlanabilmenin “nasıl”ına dair bir pencere açmak.

“Tilki Günlüğü”nü anladığını, şifresini çözdüğünü iddia etmek değil, “Tilki Günlüğü” vesilesiyle mesele konuşmanın, aksiyona dair yeni hamlelerin yolunu döşemeye malzeme toplamak.

İnsanın elektrikten faydalanması için anlamasına nasıl gerek yoksa, biz de böyle bir anlama iddiasına girişmeden, pratik fayda devşirmeye, devşirdiğimizi zannetiklerimizi sergilemeye, paylaşmaya girişeceğiz.

İşte bu çerçevede ilk yazımız…

“Tilki Günlüğü”nün 9 Şubat tarihine denk düşen bölümünün başlığı:

“ZAMANDAN BELLİ DİLİM”

Levhaları geçip ilerliyor ve 9 Şubat 1990 tarihli Düşvârî’ye geliyoruz; ondan şu bölüm:

“Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın “Aksoy cinayeti provokasyon olabilir!” şeklindeki sözlerinden sonra, Adalet Bakanı Oltan Sungurlu da, “Profesörün öldürülmesinin arkasında büyük güçler olabilir. Bazı şeyler oluyor ki, açıklanması zor; meselâ bir türban olayı başlıyor ve 48 saat geçmeden ülkenin her yerinde eylemler görülüyor!” dedi…”

Bu söylenenlerin tarihî olarak bu güne ışık tutan mânâsı şu ki, iktidardakiler -dünden bu güne- muktedir olamamanın mesuliyetini başkalarına, özellikle dış güçlere -üst akıl’a- yıkarak kendi akametlerini perdeleyip, kendilerini temize çıkarmaya çalıştılar; çalışıyorlar… Tabiî burada Oltan Sungurlu’nun, “türban” gösterilerini de bu çerçeveye sokmak istemesi, onlar açısından zaafın telifi iken İbda diyalektiğinin ispatı ve İbda mânâsının kitleye sirayetini göstermesi bakımından, bu davanın kitleye malolmuş olduğunun ispatı açısından mühim… Ki, onca mücadele ve bedel ödeyerek kitleye maledilen bir davanın-mânânın neticesi olarak, “dış güçler”, rejimi yıkılmaktan kurtarmanın yolunu, kitleye malolmuş davanın sahte temsilcisini iktidara taşımakta buldular. Onlar da iktidara getirilmelerinin karşılığı olarak, avcı kekliği rolünü gayet iyi oynayıp, müslümanları, yıkılmakta olan rejime payanda yaptılar, entegre ettiler. Buralara daha sonra dönmek üzere devam… “Tefe’ül”, “Tablo”lar ve “Ufuk”u geçerek geldiğimiz nokta:

“Yevmiye: Gençliğe Mesaj”

“Üstadım’ın yanında bulunmam gerektiğini beyanla, <Cezayir’den mi ne gelmişler…> diye belirttiği hikâye… Türkiye’deki bir dergi temsilcisiyle birlikte… Soruyorlar:

-<Dünya müslümanlarına ve özellikle gençliğe mesajınız?>

-<Bunu aynen yazın, altını çizin!.. Bu mesaj, benim <İdeolocya Örgüsü> isimli kitabımda özleştirilmiştir!..>

Tarih… Mart 1983.”

Üstad, “İdeolocya Örgüsü”nü bir kere daha vurgulamış. Bir de O’nu, bundan tecrid ederek sahiplenmeye çalışanlar var ki, bu sırtlanların aslında onu imha etmek gayesi güttükleri açık. Onlara göre Necib Fazıl, acıktıklarında yiyebilecekleri şekilde ancak “İdeolocya Örgüsü” iptal edilerek putlaştırılabilir… Salih Mirzabeyoğlu bundan dolayı tehlikelidir ki, Üstad’ı, bütün hakikatiyle ortaya koymaktadır. Bu da parsacıların işine gelmez!

Sonrasında:

“Vâridât: “Ben”, Nokta”

Bu başlıktan şu bölüm:

“Sene 1979… İKP-C (İslâm Kurtuluş Partisi-Cephesi) dönemi… Televizyonda, İKP-C adlı örgütün Trabzon’daki militanlarının yakalandığı haberi… Yakalanan sanıklar, tabancalar, patlayıcı maddeler, yasak yayın niyetine bizim kitap ve dergilerle tertib edilmiş görüntü… Nereleri dinamitlediler ve kurşunladılar, kimlere ne edip bıçakladılar…(…)”

“Arz cazibe kanununun her zerreyi kendine tâbi kılması… “Büyük İrşad Kutbu” Esseyit Abdülhakîm Arvâsî’nin yüzünde Üstadım tarafından görülen “Ben”, bu mânânın keyfiyetini gösteren remzdir… Bu keyfiyetin fikir aksi etrafında yanmaya talip pervaneler… Zamaneler defolsun, gözbebeğim divaneler!..”

“Ahmed Balcı… Trabzon İBDA-C’den… Ne diyor Ahmed Balcı:

-“Köprübaşı Lisesi’nde İBDA’yı tanımayan ve sempati duymayan öğrenci yoktur. Sürmene İmam Hatip Lisesi’nde arkadaşlarımızın yürüttüğü çalışmalar son derece verimli seviyede ilerlemektedir. Burada 150 kişi olmuş bulunuyoruz. Trabzon’daki bütün liselerde çalışmalarımız sürüyor. Sürmene’de dört Ermeni’ye çekilen sopalı-bıçaklı meydan dayağı, buraya Ermeni köpeklerinin bir daha adım atamamasına vesile oldu!”

(…)

“Gençliğe mesajım şu: “İnsanın en büyük sermayesi, zaman; onu kullanırken açıkgöz ol!”… Yâni, Üstadım’ın şu mısraındaki murad üzereyim:

-“Mezarda geçer akçe neyse, onu biriktir!”

İktibaslar burada bitti ve başa dönecek olursak:

“Zamandan Belli Dilim”…

“Dil”in, “zaman”dan belli olması, “dil”i zamanın belirlemesi, ispatlıyor oluşu veya zamandan belli bir dilim’in işaret ediliyor oluşu ki bu da “kültür-dil” demek zaten…

Zaman?

Zaman ölçüsü ve ona bağlı iş ölçüsü ki, zamanın mekânda tecelli edişini gösterir…

İslâm ihtilâl ve inkılâbının zamanındayız. İtikadımız odur ki, mezarda geçer akçe olacak olan, ihtilâlci mücadele ile elde edilecek olandır.

Faik IŞIK

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: