DENİZ BAYKAL’IN HALEP ÇIKIŞI VE YÜZSÜZLÜK

DENİZ BAYKAL’IN HALEP ÇIKIŞI VE YÜZSÜZLÜK

Dün akşam CNN Türk’te Ahmet Hakan’ın ‘Tarafsız Bölge’ programına katılan CHP eski genel başkanı Deniz Baykal, “Azez-Halep hattını açık tutmak için bombalanmasını doğru buluyorum” dedi. “CHP’yi daha iyi görmek istediğini” belirtirken Baykal, CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu için “Artık geride kalması gerektiği kanısındayım” değerlendirmesi yaptı.

Baykal canlı yayında konuyla ilgili şu değerlendirmeleri yaptı:

Azez Halep hattını açık tutmak için Türkiye’nin bombalama hakkı vardır. Şu anlık bu bombalamaların etkili olduğu anlaşılıyor. Güneyden Halep’e sızma plânı olduğu anlaşılıyor. Halep Sünni İslam kentidir. Bu kenti Rusya’nın, Esad’ın himayesine teslim etmek üzerine bir politikayı çok ciddi sorgulamak lazım. 

Niye göçüyor insanlar? Orada Halep’te bir katliam var. Tarihi kimliği değiştirecek süreç yaşanırken “durun, bekleyin” veya “izleyin” demek doğru olmuyor. 

O hattın açık olması Halep’ten bir göç dalgasının yönelmemesi açısından çok önemli. Olay PYD olayı değil, Halep olayıdır. Olay Şii kuşatmasıdır.

Hükümetin Türkiye’yi savaşa sokması üzerine kaygı var. Bu doğru bir kaygıdır. 

Ortadoğu’da artık gücü yeten gücü yetene. IŞİD’le mücadele etmeye geliyorum diyor, Bayırbucak Türkmenlerini bombalıyorlar. 

Türkiye’ye sahip çıkmak lazım. Yeni bir savaşa doğru bizi sürükleyebilir. Buna engel olmaya çalışalım. “Esad gitmeli” diye başladı Amerika şimdi “kalsın” noktasına geldi. Hükümet de öyle…

Gelinen süreçle ilgili partisini de değerlendiren Baykal, şunları söyledi:

Baykal: Partimi iyi görmek istiyorum, daha iyi görmek istiyorum.

Ahmet Hakan Coşkun: Kılıçdaroğlu’na çekil çağrısı mı?

Baykal: Bu kaba bir şey bunu söylemeye hakkımız yok. Kemal Bey büyük bir iyi niyetle sıkıntılı bir dönemde görev üstlendi o görevi en iyi şekilde yapmaya çalıştı. Büyük bir görev ve sorumluluk duygusu içerisinde yapmaya çalıştı. Partimize bir sürü şey de kazandırdı. Halkla ilişkilerinde, CHP’nin algılanmasında olumlu kalıcı bir sürü açılımlar getirdi. Düşünce sisteminde yenilikler getirdi, yani çok şey kazandırdı. Hiç şüphe yok. Ama şimdi çok kritik bir sürece giriyoruz. Önümüzde 3 yıllık bir süreç var. Bu yapıyla bu süreci götürmemizi ben artık geride kalması gerektiği kanısındayım. Bu doğrultuda en büyük görevin Kılıçdaroğlu’na düştüğü kanısındayım. Bu benim değerlendirmem. ‘İddiası olan kurultayı çağırır, kavgasını yapar’ diye bakılırsa bu da bir bakıştır ama bunun doğru olduğu kanısında değilim.”

 

CHP İÇERİSİNDEKİ KÜRTÇÜ VE ŞİÎ ŞÖVENİSTLER

Baykal’ın bu sözlerinin ardından, kendisinin tasfiyesiyle oluşturulan “yeni CHP”nin asıl güdücülerinden karşı açıklamalar gecikmedi.

Deniz Baykal’ın tasfiye edilmesiyle partiye yerleştirilen Etnik Kürtçü Sezgin Tanrıkulu, Baykal’ın sözleri hakkında Twitter hesabında şöyle yazdı:

“Mezhep kavramlarını kullanarak savaş politikalarını, ölümleri meşrulaştırmak ve buna destek; ne vicdana sığar, ne de siyasi ahlaka uyar

Etnik Kürtçülük ve Türk Düşmanlığı üzerinden bölücü unsurların coğrafyamızda verdiği savaş politikalarını, işgal ettiği bölgelerde Arap ve Türkmen köylerini yağmalayıp, toprağın asıl sahiplerinden sağ kalanları sürmesini meşrulaştıran ve yaptığı açıklamalarla buna destek veren Sezgin Tanrıkulu’nun “vicdan” ve “ahlâk”tan bahsetmesinin yüzsüzlüğü dışında, bir tepki de, CHP içerisindeki Ali Özgündüz’den geldi.

Benzer şekilde Twitter mesajları yayınlayan Özgündüz, tepkisini şu cümlelerle ifâde etti:

“Halep halkı Sünni’dir doğru ama selefi ve IŞİD’çi değildir ve Suriye’nin, dolayısıyla Esad’ın şehridir! Esad’a bırakılamaz ne demek?!! Halep halkının kahır ekseriyeti de Esad’a destek vermekte ve şehirlerinin ışid/nusra terör çetelerinden kurtarılması için rejimin yanındadır. Halep bugün Suriye dışından gelen terör çetelerinin zulmü altındadır ve halk Suriye ordusuna katılarak şehirlerini kurtarma savaşı veriyor! Ayrıca bir ülkenin rejimine o ülkenin halkı karar verir. Başka ülkelerin içişlerine saygı ve ‘yurtta sulh, cihanda sulh’ ilkesi bunu gerektirir.”

Baykal’ı Mustafa Kemal üzerinden vurmaya çalışan Ali Özgündüz adlı CHP MP üyesinin kimliği ve karakteri, verdiği tepkinin sebebini ortaya koyar nitelikte.

Tıpkı Sezgin Tanrıkulu gibi Baykal’ın tasfiye edilmesinin ardından partiye yerleştirilen bu isim de “Türk” kimliği taşıyan, özünde buz gibi Ehl-i Sünnet Düşmanı olan bir Şiî-Caferi’dir. Selahattin Özgündüz adlı İslâm Düşmanı’nın öz yeğeni olduğunu kaydetmemiz de yeterlidir zihniyetinin anlaşılması açısından…

Baykal’ın yukarıdaki sözlerine Etnik Kürtçü ve İran Şövenistlerinden bu tepkiler gelirken, başta Ahmet Davutoğlu olmak üzere, AKP ve medyasından yoğun destek mesajları geldi…

Hemen her mesajda Baykal’ın “Millî” oluşu üzerinden tebrik mesajları yayınlayan AKP çevrelerinden yalnızca bir ikisini nakledelim:

Önce Ahmet Davutoğlu: “Daha dün sayın Baykal, sınırımızda yaşanan gelişmeleri bir devlet adamı ciddiyetiyle yorumladı, kendisine teşekkür ediyorum. Sayın Kılıçdaroğlu’nun 5 yıllık Suriye politikasına bakın vicdan göremezsiniz, Esed’in elini sıkanları görürsünüz. Sayın Baykal’ın açıklamalarını dinledikten sonra bir kez daha anladım ki Türkiye’de mili iktidar önemli milli muhalefettir. Biz milli muhalefet istiyoruz, yerli muhalefet istiyoruz.”

Melih Altınok: “Herkes gibi hataları vardır ama Deniz baykal günün sonunda yerli bir adamdır.

Şamil Tayyar: “Baykal’ın bu çıkışı, sadece CHP’ye bir ayar değil, bu kritik süreçte devletin bölünmez bütünlüğüne sahiplenmedir. CHP, PKK, YPG anladık da paralele ne oluyor? Sanki Baykal OBÜS’ü bunları vurdu. Siyasi kimliği ne olursa olsun yeni bir kurtuluş mücadelesi verilirken ‘Türkiyem’ diyen herkes saygıyı hak ediyor. Baykal’ı eleştirebilir hatta kızabiliriz ama devlet adamlığı konusunda KK ile asla mukayese edilmez

 

GAYRIMİLLÎ HÜKÜMET VE ÇEVRESİNİN İKİYÜZLÜLÜĞÜ

Yıllardır ortaya attıkları “Komplo” kavramıyla iktidarlarını sürdüren, oluşturdukları bu p.ç mantıklarıyla Din-Vatan-Millet meselelerindeki ihanetlerini sulandıran ve insanımızın tepki vermesini engellemeye çabalayan İktidar ve çevresinin, insanı hayrete düşürecek bir pişkinlikle sergiledikleri bu tavra “siyaset tarihi”nde rastlanmamıştır.

“Komplocu diyalektik”in göz önünde apaçık olanı, çözülmesi mümkün olmayan bir sır(siyasi oyun) gibi sulandırdığı hadiselerden biri olarak Baykal’a düzenlenen kaset saldırısı dikkat çekicidir.

Söz konusu kaset ilk olarak, siyaseti “yalan söylemek”, “ahlâksız yollara başvurarak hedefini etkisizleştirmek” olarak gören “İslâmcı” medya borazanlarından Yeni Akit gazetesinin internet sitesinde yayınlandı… 7 Mayıs 2010…

Yeni Akit gazetesinin tarafından başlatılan bu saldırı karşısında 10 Mayıs 2010 tarihinde istifa etmek durumunda bırakılan Baykal’ın “özel hayat” vurgusu karşısında Tayyip Erdoğan, seçim meydanlarından sesleniyor ve yürütülen “kaset siyaseti”ni alkışlıyordu:

Ne özeli? Kendi eşiyle değil yaa… Özel değil genel bunlar. Geneeel!

Üzerine söz söylemeye gerek olmayan bu zihniyet için yürütülen “kaset siyaseti” neticesinde Erdoğan İktidarlarının devamlılığı sağlanıyor ve bölgede Amerikan politikalarını yürüten AKP’nin “güçlü iktidar” imajı sağlamlaştırılıyordu.

Bu hadiseden iki yıl önce 2008 Yılı’nın Ekim Ayı Amerikan Johns Hopkins Üniversitesi’ne Slikroad Enstitüsü’nün hazırladığı raporlar ve Wikileaks belgeleri bunu net bir şekilde ortaya koymakta:

Söz konusu raporun 72. sayfasında şu ifade yer alıyor:
“CHP’den istifa etmeye ikna edilecek Deniz Baykal’la, yolsuzluklar konusunda kamuoyunun dikkatini çeken Kemal Kılıçdaroğlu yer değiştirecek. CHP, yeniden Avrupa tarzı bir sosyal demokrat parti olarak ortaya çıkacak.” 

Raporu hazırlayan Halil Magnus Karavelli ile Svante E. Cornell’in bu kehaneti gerçekleşti. Aynı zamanda İsrail’deki Siyonist The Jerusalem Post’ta yazılar yazan Karavelli ve Cornell ne dediyse o oldu ve aradan iki sene geçti; Baykal ile Kılıçdaroğlu yer değiştirdi. Yahudi Lobisiyle ittifak hâlinde olan Evangelistlere yakınlığıyla bilinen Slikroad Enstitüsü’nün hazırladığı bu raporun dışında dönemin ABD Büyükelçisi James Jeffrey’nin Washington’a yazdığı raporu da hatırlatmak lazım. WikiLeaks belgeleriyle birlikte ortaya çıkan bu raporda “Baykal gitmelidir” tezinin gerekçesi şu cümlede ifâde ediliyordu:

“ERDOĞAN’IN İKTİDARDAKİ ADALET VE KALKINMA PARTİSİ’NE KARŞI DAHA PREZANTABL BİR MUHALEFET LİDERİ OLUŞTURMAK, ORDU VE ADLİ BASKIDAN DAHA ETKİLİ BİR SİLAH OLACAKTIR.” 

Amerika’nın BOP Projesi kapsamında Eşbaşkan Erdoğan-AKP iktidarlarının devamlılığı için muhalefet şekillendirilirken, CHP’nin yanısıra MHP’de benzer şekilde “kaset”lerle etkisizleştirildi.

Baykal’ın tasfiye edilişinin hemen ardından Sezgin Tanrıkulu CHP’de Genel Başkan Yardımcılığına getirildi.

Ve Baykal’ın “Türk ve millî” kimliğiyle engel olacağı “açılım süreci”ne CHP’de böylece dahil oldu. Benzer şekilde de, CHP ve MHP içerisinde Şiî şovenizmlerin etkisi arttı.

ADIMLAR Plâtformu Genel Başkanı Sayın Ali Osman Zor’un, “Yeni Türkiye: Parçalanarak Büyüme(!)başlıklı yazısında ifâde ettiği üzere;

İktidarı, muhalefeti, İlâmcısı, Ulusalcısı, Solcusu; bütün kesimler içine sızmış ve zerkedilmiş Şiî Şövenizmi ve Etnik Kürtçülük zehri”yle Türk ve Ehl-i Sünnet Düşmanlığı, bir Devlet Politikası hâlinde Erdoğan-AKP iktidarı tarafından yürütüldü.

Erdoğan’ın 14 yıllık iktidarları boyunca vatanı bölünme aşamasına getiren ve milli olan ne kadar değer varsa düşman bilen politikaları karşısında, siyasî bir aktör olarak Baykal’ın ortaya koyacağı söylemler, elbette tehlikeliydi.

Bakmayın siz “Kobani’ye (YPG’ye) selâm olsun!” diyen Davutoğlu’nunBiz milli muhalefet istiyoruz, yerli muhalefet istiyoruzlâflarına.

Kendilerine muhalefet eden her kesim ve yapıya ahlaksızca saldıran ve hatta bombalanmasına göz yuman AKP iktidarının 14 yıllık politikalarıyla vatanı sürükledikleri durum ortada.

Hem hükümet ve çevrelerinin Halep açıklamalarından dolayı Baykal’a destek vermesi ve hem de bir dönem beraber olduğu “ulusalcı” arkadaşlarının kendisini “mezhepçi” ilan etmelerindeki yüzsüzlük ibret vericidir.

 

Alkan SANCAKTAR

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: