17 ŞUBAT 2011… LİBYA’DAKİ HAÇLI İŞBİRLİKÇİLERİNİN İSYANI
Bundan beş sene evvel bugün, Libya’ya gerçekleştirilen Haçlı taarruzuna zemin oluşturan hadiselerin, Kaddafi rejimine karşı yapılan protesto gösterilerinin şiddetinin en üst noktaya tırmandırıldığı 17 Şubat 2011 tarihinin yıldönümü.
Göstericilerin, protestolarını şiddetlendirmek için bu günü seçmiş olmalarının özel bir sebebi var. Zira bu gün, aynı zamanda 17 Şubat 2006 tarihinde gerçekleştirilen gösterilerin de yıldönümü. O tarihlerde, Allah Resulü’nü hedef alan karikatürlerin basılı olduğu tişörtü ile görüntü veren bir İtalyan Bakanın bu adiliğinin hesabını sormak maksadıyla İtalya’nın Bingazi Konsolosluğu’na düzenlenen eylemde resmî rakamlara göre 11 kişi şehid olup 55 kişi de yaralanırken, mahalli kaynaklar, yüzlerce şehid olduğunu söylemekteydiler. Tunus’la başlayan süreçte Libya’daki çapulcuları örgütleyen Fransız istihbaratı, 2011 senesindeki gösterileri, işte o güne atıfla kendilerine 17 Şubat hareketi adını verdikleri gibi, 7 Şubat 2011 tarihinde başlayıp 17 Şubat 2011 tarihine gelene kadar alçak yoğunlukta seyreden protestolarını, bu gün, “Hiddet Günü” diye özel olarak adlandırarak, isyanın ateşinin daha da körüklediler. Çapulcular, “Kaddafi karşıtı” herkesi sokağa çıkmaya çağırdı. Protestolar gün boyu sürdü ve Fransa tarafından örgütlenen isyancı grup, cezaevlerinde Kaddafi’nin Batı ajanı olmakla suçladıklarıyla birlikte hırsız, katil ne kadar suçlu varsa serbest bırakıp “Kaddafi karşıtı” gösterilerin öncüleri kıldı ve Bingazi’nin kontrolünü ele geçirdi.
Haçlı Batı’ya bakın ki, 17 Şubat gibi, adını kendisine karşı yapılan bir kalkışmadan alan böylesi bir hareket karşısında dahi gayet ustaca manevralarla, o hareketi -fikirsizlikten istifade- kendi menfaatleri doğrultusunda manipüle edebiliyor.
Arap dünyasında genel bir hoşnutsuzluk ve tepki vardı ve bu hoşnutsuzluk, her geçen gün artan bir oranda patlama potansiyelini de içinde barındırmaktaydı. Libya hadiselerinden bizim için ilk ve en önemli ders, bir eylemin hedefine ulaşmadan sırf tepki olarak kalmasının, o hadiseyi gayesine tamamen ters yöne çevirerek düşmanın istismarına açık hale getirebileceği… Fikirsiz hareketin nasıl ters oluşlara yol açacağı, açtığı… Fikirisiz aksiyon olmaz. 2006 yılında, Haçlı Batı’nın saldırısına karşı isyan edenler, o fikirsizlikten dolayı, bizzat Haçlıların kurduğu tuzağa düşerek, kurtuluşu Haçlılarda arayacak noktaya düştüler. İşte Libya başta, diğer o bütün Arap Baharı, Yasemin Devrimi diye başlangıçta büyük çalkantılara, halk nezdinde büyük ümitlerin doğmasına yol açtığı hâlde neticesi hüsran olan olayların ihtar ettiği asıl mânâ bu olsa gerek: Güdücülerinin tamamen Haçlı istihbarat destekli ajan olmaları…
Tunus’ta hadiseler patladığında, Fransa, Tunus’un işbirlikçi yönetimini kurtarmak için asker göndermeyi bile düşünmüştü ama, yaşanan hadiseler, bunun yerine, kontrollü bir patlama neticesinde halkın yıkıcı öfkesini birbirleri üzerine kanalize ederek, haçlı emperyalizminin kendisini yenilemesinin daha mantıklı olduğunu göstermişti kendilerine.
“Her ne olursa olsun Kaddafi’den kurtulmak” fikri, bu ajanların kitlelerin zihnine yerleştirdiği bir zehir olarak tesirini gösteriyordu.
Libya’nın da içinde bulunduğu bu hadiseler, 17 Aralık 2010 Tunus’ta, Muhammed Buazizi adlı bir gencin seyyar satıcılık yaptığı el arabasına zabıta tarafından el konulmasını protesto etme için kendisini yakmasıyla başladı. Hadiselerin Arap dünyasına BATI TİPİ ÖZGÜRLÜK getireceği şeklindeki propaganda ile Soros’un Turuncu Devrimler’inin bir benzeri olarak Arap Baharı denildi.
Tunus’tan sonra Mısır, Arap Baharı denilen hadiselerin ikinci ve en önemli ayaklarından birini oluşturdu.
Yıllardır mevcut rejimlere karşı öfkesini içine biriktirmiş halk sokaklara dökülürken, Haçlı Batı, bu protestoları, kendi işlerine yarayacak şekilde rejim değişikliği gerçekleşmesi için destekleyip, Arap ülkelerindeki rejimlerin değiştirilerek yerlerine Batı tipi şeklî Demokrasiyi esas alan rejimler kurulmasını teşvik etti, isyancılara yardımcı oldu.
Yaşanan bu hadiseler, BOP projesi kapsamında, İslâm ülkelerinde komple bir rejim ve sınır değişikliklerine yol açabilmek için, İslâm ülkelerindeki iç huzursuzlukları kendilerine basamak yapan Haçlıların bir daha bir araya gelemeyecek şekilde halkları “iç savaş”a sürüklemesiyle devam etti. Libya saldırısına dahil olma fırsatını hazırlayan Batılı devletler, 18 Mart 2011 tarihinde Paris’te düzenlenen konferansta, Şafak Yolculuğu adı altında sürece dahil oldular.
Birleşmiş Milletler adlı Domuzlar Diktatoryasından kolaylıkla karar çıkartan Fransa, Birleşik Krallık ve Amerika Birleşik Devletleri’nin önderliğindeki Haçlı ittifakı, Libya’ya karşı 18 Mart 2011 akşamı havadan askeri saldırıyı başlattı. Haçlı saldırısına öne sürdükleri gerekçe, Libya lideri Muammer Kaddafi’ye bağlı birliklerin halka baskı ve şiddet uygulaması ile Libya’nın BM kararlarına riayet etmemesi olarak açıklandı.
20 Ekim 2011 günü memleketi Sirte’nin düşmesi akabinde Muammer Kaddafi, Haçlı piyonu köpekler tarafından linç edilmek suretiyle, alçakça katledildi.
Büyük Ortadoğu Projesi’nin “genişletilmiş” şekli olan Genişletilmiş Büyük Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi Plânı’nın “Afrika’nın Babası” lakabıyla bilinen en büyük hedefi Muammer Kaddafi’nin katledilme sürecinin NATO ile işbirliği içinde ortaklarından biri de Türkiye’de iktidarı işgal etmiş Erdoğan-AKP Hükümeti oldu.
Tayyip Erdoğan’ın Almanya CeBIT Kongre Merkezi’nde 28 Şubat 2011 tarihinde yaptığı açıklama:
“Şimdi bize basın mensupları soruyor. NATO Libya’ya müdahale etmeli midir? Böyle bir saçmalık olur mu yahu? NATO’nun ne işi var Libya’da? ”
Aynı Erdoğan’ın, bu defa Suudi Arabistan’da fahri doktor ünvanı töreninde yaptığı açıklama:
“NATO Libya’nın Libya’lılara ait olduğunu tespit ve tescil için oraya girmelidir!”
AKP’nin NATO’ya İzmir’de tahsis ettiği üsten kalkan uçaklarla Müslüman Libya’nın onbinlerce vatanseveri bombalanarak katledildi.
Fransız işbirlikçisi çapulcuların yaralıları Türkiye’deki hastahanelerde tedavi edildi.
Dönemin AKP Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Türk Milleti’nin cebinden aldığı paraları, Libya’daki yağmacılara dağıtıyordu.
1969’da 1 milyon doların altında olan Libya ile yıllık ticaret hacmimiz, 15 milyar dolara çıkmışken, bugün Libya’da tek bir Türk dahi kalmadı.
Ve, samimiyeti tartışılmaz bir Vatansever-Devrimci lider olan Albay Muammer Kaddafi ve tüm aile fertleri, alçakça katledildi…
Ahmet ÖLÇÜLÜ