SEMİNER: LİBYA’NIN İŞGALİ VE BOP PLÂNI -1- AYDIN ALKAN

SEMİNER: LİBYA’NIN İŞGALİ VE BOP PLÂNI -1- AYDIN ALKAN

Gönüldaşımız Aydın Alkan’ın “Libya’nın İşgali ve BOP Plânı” başlığı altında dün (21 Şubat 2016 – Pazar) gerçekleşen seminerde yaptığı konuşmanın birinci bölümünü alâkalarınıza sunuyoruz.

ADIMLAR Fikir, Kültür, Siyaset Plâtformu

 

 

LİBYA’NIN İŞGALİ VE BOP PLÂNI

1969 ÖNCESİNE KADAR LİBYA

Libya, Hz. Ömer devrinde Şanlı Sahabî ordusunun İslâmlaştırdığı vatan parçası… Abbasi’ler, Eyyubiler, Fatımîler, Haçlı Seferleri ve sonrasında bir dönem Malta Şövalyeleri’nin işgaline maruz kalan Libya, Barbaros Hayrettin Paşa’nın silah arkadaşı Turgut Reis tarafından fethedilerek Osmanlı idaresine geçmiş ve tam 400 yıl Osmanlı iradesinde kalmıştır.

Birinci Cihan Harbi öncesinde 1911’de İtalyanların işgaliyle Libya topraklarını savunan mücahidler uzun yıllar işgale karşı direndiler. Bu direniş sırasında yapılan anlaşmalar gereği Libya topraklarından çekilen Osmanlı, Teşkilâtı Mahsusa’nın ilk nüveleri kabul edilebilecek ve 1918’e kadar devam eden süreçte, gönüllü subaylarını Libya’ya göndererek, direnişi gerilla savaşı verebilecek kabiliyette örgütlediler. Bu subaylar arasında Enver Paşa, Fethi Okyar ve Mustafa Kemal isimleri meşhurdur. İşgâlci İtalyanlar, bu süreçte Libyalıları büyük bir soykırıma tabi tuttular. Köylerini ateşe verdikleri Libyalıları çöl sıcağı altındaki açık toplama kamplarında aç ve susuz bırakarak katlettiler. Ayrıca yaşadıkları beldelerdeki su kaynaklarına zehir katarak toplu katliamlar gerçekleştirdiler.

İkinci Dünya Savaşı’na kadar İtalyanların sömürgesi olarak işgal edilen Libya, İkinci Dünya Savaşı sonrasında İngiliz tarafından işgal edildi.

1951’de kukla bir Krallık kurularak Libya’ya güya bağımsızlık bahşedildi. İngililtere’nin Akdeniz’deki en büyük üssünü kurduğu bu krallık rejimi, sömürgenin bir nevî paravanı vazifesini gördü. Tıpkı, günümüzde Anadolu’nun Şeklî Demokrasi içerisinde yeraltı yerüstü kaynaklarının sorunsuzca sömürülmesi işini gören Hükümet gibi, Libya’da iktidara getirilen İngiliz valisi Kral’ın 1969 yılında bir askerî darbe marifetiyle derdest edilmesine kadar bu durum devam etti.

 

VATANSEVER-İNANAN MUAMMER KADDAFİ

1950’li yıllarda ortaokula giderken, tüm Arab âlemini saran “sosyalist Arap milliyetçiliği”nden etkilendi. Bu çerçevede 1952’de Mısır’da İngiliz Sömürgesine son veren Cemal Abdünnasır’ın üzerinde büyük bir etkisi olmuştur.

Libya’da gençlik yıllarında Batı işbirlikçisi yönetimi protesto eden gösterilerde boy gösteren Kaddafi, bu sebeble okuldan uzaklaştırılmıştır… Devrimci Muhalif karakterinin şekillendiği bu dönemde, sonraları Devrim Komite Konseyi’ni oluşturacak olan yol arkadaşlarıyla birlikte örgütlenmeye başladı. Belli periyodlarla düzenli olarak buluştukları arkadaşlarıyla ele aldıkları tek bir gündem vardır: Devrim gerçekleştirmek ve bunun nasıl olacağı… 1963’te bitirdiği Lise’nin ardından Bingazi’deki Harbiye okuluna girdi. Aynı senelerde askeri okullara yazılan arkadaşları gibi o da Devrim’i Ordu içerisinden gerçekleştirmenin Libya’yı en az karmaşa ile kontrol altına alma ve başarıya ulaşma imkânını sağlayacağına inanıyordu.

Dedesi, tıpkı Ömer Muhtar gibi, İtalyan’lara karşı girişilen Kurtuluş Savaşı’nda şehid olmuş bir vatansever inanan olan Kaddafi, zihnindeki “Türk” imajının tohumlarını bizzat babasının anlatımlarıyla edinmiştir: Türkler korkusuz ve mücahid bir Millettir!

Harbiye’den Teğmen rütbesiyle mezun olan ve bir dönem Türkiye’de bulunup Türk Silahlı Kuvvetleri’nin askerî terbiyesinden de geçen Kaddafi ve arkadaşları, Devrimci faaliyetlerini daha da hızlandırdı. Bu süreçte, gençlik yıllarında başlattıkları çalışmalarını birebir toplantılarla kendileri gibi vatanseverlerle tanışmaya ve onları Libya’da Devrim yapmaya katılmaları için iknâya çalışıyorlardı.

Bir Kadro Hareketi olarak başlattıkları bu süreçte kendilerine “Hür Subaylar Grubu” adını vermişlerdir. Tamamı genç vatansever inananlardan oluşan bu subaylar, Batı işbirlikçisi Kral İdris’in Türkiye ziyareti sırasında (ki Kral, Bursa’da kaplıcalarda bulunuyordu) 30 Ağustos’u 1 Eylül’e bağlayan gece, 1969 yılında devrimi başarıyla gerçekleştirip yönetimi ele aldılar.

Hür Subaylar Grubu, aralarından Yüzbaşı Muammer Kaddafi’yi İhtilâl Komite Konseyi’nin Başkanlığı’na getirdiler.

Türkiye’de Ergenekon ve Balyoz operasyonları sırasında yürütülen Liberal ve Kürtçü propagandaların itibarsızlaştırmaya çalıştığı “Millet şuuru”, “ordu” ve “darbe” kavramlarının hakkını veren bu girişim sonrasında söz konusu genç Subayların ortaya koydukları politikalar, Darbe’yi hedefine ulaştırarak, bir Devrim hâline getirmiştir.

Genç Subaylar’ın Batıcı Kral İdris’e karşı gerçekleştirdikleri bu Darbe, teknik olarak öyle başarılı bir şekilde kotarılmıştır ki, en ufak bir “karşı çıkış”ın gerçekleşmesine izin verilmemiştir.

Batıcı Kral’ın yıllardır Libya’da uyguladığı politikaların Libya halkında oluşturduğu nefret rüzgarını da ardına alan Subaylar, stratejik noktaları ele geçirmekle birlikte Devrim Komite Konseyi olarak yaptıkları ilk açıklama ile de dikkat çekmişlerdir. Darbe’nin hedefinin Sömürgeci Batı ve bunun karşısında vatan menfaatleri olduğunu ilanla kendisini ifâde eden Darbecilere, Libya Halkının desteği büyük olmuştur.

Darbe’nin hemen ardından Ocak 1970’te kurulan yeni Hükümet’in başına geçen Muammer Kaddafinin ilk icraatı dikkat çekicidir:

– Batılı ülkelerle yapılan bütün petrol, askeri ve ekonomik anlaşmalar, bir daha süresi uzatılmayacak şekilde iptal edilmiştir!

Bu kararlarının ardından ülkede bulunan bütün yabancıları sınırdışı eden Kaddafi, yabancı bankaları devletleştirme yoluna gitti.

Kral İdris’in İngiltere ve Amerika ile yaptığı “askeri anlaşmalar”ı hükümsüz kıldı.

Petrol rezervi başta olmak üzere, Libya’nın yeraltı zenginliklerini, stratejik liman işletmelerini millîleştirip gayet sıkı politikalarla korumaya almış ve elde edilen kazancı halkına cömertçe dağıtmıştır.

Haçlı Amerika’nın Hollywood aracılığıyla İslâm Âlemi’nde estirdiği kültür emperyalizminin zehirli etkisini kırabilmek için, dönemin “prodiksiyon”larını aşan bir kalitede (1976) “Çağrı” ve (1980) “Çöl Arslanı Ömer Muhtar” gibi İslâm Tarihi’nin üstünlüğünü ele alan filmleri finanse ederek, bugün bile tesirine yaklaşılamamış bir hamle yapmıştır.

Kıbrıs Barış Harekâtı sırasında Türkiye’nin Libya Maslahatgüzarı’nı gece yarısı 02:00’da Devlet Başkanı sıfatıyla bizzat arayarak; “Kıbrıs olaylarını yakından takip ettiğini, böyle durumlarda cesaret gösteren devletlere emperyalist ülkelerin elbette ambargo koyacaklarını, yakıt, yedek parça ya da daha başka bir şeye ihtiyaç olursa Libya depolarının Türklere açık olduğunu, Libya’nın elinde olmayan bir şeye ihtiyaç olması durumunda ise adımıza alabileceklerini” bildiren. Amerika’nın 1975’te başlattığı ambargonun komşu ülkelerimiz tarafından da işletilmesinin ardından Türk Silahlı Kuvvetleri’ne 25 tonluk roket ve 4 uçak dolusu askeri mühimmatı uçaklara yüklerken, omuzuna taşıdığı mermi kutularıyla çekilmiş fotoğrafları eşliğinde, “Ordum, katillere karşı verdiği bu kutsal mücadelede Türkiye’nin emrindedir” açıklaması yapan; imkânlarını zorlayıp İsviçre üzerinden Türkiye’ye para gönderen ve bu sebeble de kendi ülkesinde iktisadî kriz yaşayan; yine ve özellikle Türk Milleti’ne bu yardımı sebebiyle aynı yıl Batı tarafından “devrilmesi” için çeşitli tertiplere maruz bırakılmıştı.

Kaddafi, iktidarı ele aldığı ilk yıllardan beri Cemal Abdünnasır ve Filistin Lideri Arafat ile dirsek temasını hiç kesmeden, kendi değimiyle “Emperyalize karşı çalışmaları”nı genişletti.

Bu noktada Kaddafi’nin Emperyalizmin bölgedeki ileri karakolu vazifesini gören Yahudi İsrail’e karşı geliştirdiği politikalar, Filistin Kurtuluş Mücâdelesi’nin Dünya çapında ses getirmesine vesile olmuştur. Evet, Filistin Davası’na başta Saddam Hüseyin’in Irak’ı olmak üzere, birçok İslâm ülkesi destek olmuştur. Fakat Kaddafi, bu desteğini gayet açık ve pervasız bir biçimde İsrail, Amerika başta olmak üzere, neredeyse bütün dünyaya meydan okuyarak yapmıştır.

Arafat liderliğindeki Filistin Halk Kurtuluş Cebhesi (FHKC) başta olmak üzere, Filistin’in kurtuluşu için mücâdele yürüten bütün örgütlerin finans kaynağı olan Kaddafi, bunun yanında, Devlet imkânlarını da –istihbarat, diplomatik dokunulmazlık imtiyazları ve saire- mücahidlerin kullanımına sunmuştur. Bu çerçevede 21 Aralık 1975’de Gönüldaş Carlos’un liderliğinde gerçekleşen meşhur OPEC Baskını, bizzat Albay Kaddafî’nin teklifiyle gerçekleşmiş tarihi bir eylem olarak zikredilmelidir.

70 ve 80’ler boyunca Batı’da uçak kaçırma, sabotaj, baskın şeklinde işgalci Yahudilerin ve işbirlikçilerinin öldürüldüğü hemen bütün eylemlerde Kaddafi’nin desteğini bulmak mümkündür… Öyle ki, Kaddafi İrlanda Kurtuluş Örgütü (IRA) gibi çeşitli Avrupalı örgütlere de desteklerini esirgememiştir.

Afrika’da uyguladığı sömürge karşıtı politikalarını uzun yıllar çabaladığı Afrika Birliği’ni kurmakla taçlandırmıştır… Cezair, Çad, Ruanda, Somali, Sudan, Kongo, Kenya, Nijerya, Siera Lione, Angola’da “beyaz adam”ın petrol, uranyum, altın ve elmas için yaptığı katliamlar ve sömürgeleştirme faaliyetleri, dünyanın en büyük yeraltı zenginliklerine sahip olup da, en fakir kıtası olan Afrika’yı sahipsiz kılmaktayken, Albay Muammer Kaddafi, yürüttüğü Afrika Birliği çalışmalarından dolayı, Afrika’nın babası olarak anılmaya başlanmıştır…

Devrim’den 1980’lere kadar uyguladığı politikalarla iktisadi ve siyasi olarak büyük Libya’yı inşâ eden Kaddafi’nin bir yandan da Filistin Davası’nın hamiliğini üstlenmesi karşısında Amerika başta olmak üzere, Batılı ülkeler harekete geçti.

1986’da Almanya’da bir diskoteğin bombalaması saldırısından Libya’yı sorumlu tutarak fırsatçılık yapan Amerika, Trablus ve Bingazi’yi bombaladı. Kaddafi’yi hadef alan saldırılarda Kaddafi’nin evlâtlık aldığı küçük kızı başta olmak üzere, onlarca Libyalı katledildi. Bu saldırı, Amerika Terör Örgütü’nün özellikle bölgemizde “dünyanın jandarmalığı”na soyunduğu ilk saldırılarından biridir.

Hemen ardından Kaddafi’nin Londra-New York seferini yapan bir uçağın bombalanmasından da sorumlu tutulması, (Lockerbie eylemi) Kaddafi Libya’sına karşı yıllarca sürdürülen ambargoların genişletilmesini getirdi. Söz konusu ambargo 20 yıl sürmüştür.

 

BAAS ETRAFINDA

Bu noktaya kadar, Kaddafi’nin ortaya koyduğu Bağımsızlıkçı iradenin, Batılı Emperyalist ülkeler karşısında Sosyalist Arap Milliyetçiliği’nin Libya’daki bir görünüşü olarak kabul edilebilir.

Mısır’da Abdülnasır’ın Süveyş Kanalı’nı millileştirip bütün yabancı-sömürgeci şirket mallarına el koyması sonrasında İngiltere’nin desteğiyle İsrail’in Mısır’a saldırması ve aynı zamanda müttefiki olan Rusya’nın da kendisine sırtını döndüğü günlerde, Kahire’nin El Ahram Gazetesi’nde yayınlanan başyazıdaki şu ifâdeler, BAAS düşüncesinin ilham kaynağını izhar eder niteliktedir:

Türkler, tüm Doğu halklarını aymazlık uykusundan uyandırdılar. Özgürlük ve bağımsızlık yolunu açtılar. Parlak bir örnek oldular…

Batı karşısında ilk İstiklâl Mücâdelsi’ni veren Türk Milleti’ni selâmlayan bu sözler, aynı zamanda BAAS’ın temel motivasyonu olan Batı Emperyalizmi karşısında Araplar olarak bağımsız politikalar yürütmek, yeraltı ve yerüstü zenginliklerini emperyalizme yağmalatmamak ve Kapitalizmin ürettiği malları ülkelerine sokmamak şeklindeki mücâdelsinin örnek aldığı kurtuluşçu iradeyi de gösterir niteliktedir.

Bu çerçevede 100 yıldır bölgemizde sürdürülen işgal ve sömürüye karşı vatansever mücahidlerin verdikleri savaşları, Birinci Cihan Harbi’nden beri devam eden ortak bir İstiklâl Mücâdelesinin bölge bölge görünüşleri olduğunu söyleyebiliriz.

“Bütün İstiklâl Savaşları kardeştir!” şeklinde ifâde ettiğimiz bu gerçek, bugün BOP Projesi karşısında duran başta Irak Arap Direnişi olmak üzere, Doğu Türkistan’dan Fas’a, Yemen’den Kafkasya’ya kadar geniş bir sahada sürmekte ve Liderliğini aramaktadır.

Devam edecek…

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d