LİBYA’DAKİ HAÇLI-NATO İŞGALİ VE “İSLAMCILAR” – AYDIN ALKAN
Gönüldaşımız Aydın Alkan’ın “Libya’nın İşgali ve BOP Plânı” başlığı altında (21 Şubat 2016 – Pazar) gerçekleşen seminerde yaptığı konuşmanın ikinci ve son bölümünü alâkalarınıza sunuyoruz.
ADIMLAR Fikir, Kültür, Siyaset Plâtformu
SEMİNER (2. Bölüm):
LİBYA’DAKİ HAÇLI-NATO İŞGALİ VE “İSLAMCILAR”
Aydın ALKAN
“ZALİM KADDAFİ” EDEBİYATI
Libya İşgali, Muammer Kaddafi ve Haçlı-Yahudi Gücü’nün BOP Projesi çerçevesinde konuşulacak birçok husus vardır şüphesiz. Ve bu hususlar, aslına bakılırsa, toplumun gözü önünde olup biten ve umumiyetle şeklen bilinen şeyler.
Benim Kaddafi ve Libya vesilesiyle dikkatinizi çekmek istediğim husus, göz önünde olup biten bunca işgal, soykırım ve yağma karşısında Anadolu insanının tutumu şekillendiren “etkili” insanların yaydıkları zehirli kanaatleridir.
Bu çerçevede Kaddafi’nin Müslüman bir Arap Subay olarak “İslâmcılık” ile alâkasına kısaca değinmek, günümüzdeki “AKP İslâmcılığı”na muhatap, meselâ herhangi bir vatansever inanan Türk Subay’ının zihninde oluşan “İslâm” ve “İslâmcı” imajının da ni’düğünü ele verecektir.
Kaddafi’nin ilk gençlik yıllarından beri muhatap olduğu “İslâmcı” anlayış, babalarının ve dedelerinin Libya işgâli karşısında İslâm Temelli büyük bir Kurtuluş Savaşı verdikleri anlayıştan çok çok uzaktır. Önce Libya karşısında İdris Senusî ve çevresi tarafından sindirilmiş, ardından dönemin İngiliz emperyalizmi karşısında sinmiş, hâline razı, pasif bir “İslâmcılık”a muhatap olan genç bir vatansever olarak Kaddafi’nin bu “İslâm” anlayışa karşı mesafeli duruşu, bir mazeret kabul edilmese dahi, anlaşılır bir şeydir.
Zira, 19. Yüzyılın başından beri gelen ve Afrika’nın Kuzeyi’ni işgâlci Fransız ve İngilizlere dar eden Senusîliğin veliahtı olarak (Senusîlik’te şeyhlik, babadan oğula geçen bir düzendedir) lider olarak ortaya çıktığı ilk yıllarda işgalci İtalyanlar ile anlaşan, ardından İtalyanlar lehine direnişi baltalayan ve nihayet İngiliz işgâli sonrasında benzer şekilde faaliyetlerini sürdürdükten sonra, 1951 yılında kral tayin edilen İdris’in Batıcı, dejenere (ılımlılaştırılmış) bir “İngilizci İslâm” anlayışının oluşturduğu iklimde yetişmiştir Kaddafi…
Ülkesinin İngilizler tarafından sömürülmesini, Kral başta olmak üzere Libya’daki hiçbir kurumun Batı karşısında bir şahsiyyet ifâde etmediğini gören Kaddafi’nin, kendisini sükûnete ve “ulul emre itaat”e davet eden anlayışla ne alâkası olabilir?
İşgalci, sömürgeci Batı için hiçbir tehlike belirtmeyen “İslâmcılık”, vatan duygusundan ve Millî duruştan nasibi olmayan “İslâmcılık”tır. Hâlbu ki İslâm, kendi temelinde yürütülen vatan ve millet sevgisini, imandan bilmiş ve bildirmiştir.
Dedelerinin, babalarının İngiliz, İtalyan ve Fransız işgalciler karşısında verdikleri Kurtuluş Savaşı mücâdelelerinin hikâyeleriyle büyüyen bu gençlik ne yapacaktır?
Hususiyle Anadolu’dan bakarak Kaddafi, Saddam ve benzer BAAS liderlerine sırıtan buradaki “İslâmcı” anlayışın aksine, Batı karşısında daima taarruz ruhuyla hareket eden bu vatansever liderleri etkileyebilecek gerçek bir İslâmcı Siyaset örneği olmamıştır.
Kaddafi’nin Darbe yaptığı dönemde, Batı Emperyalizmi karşısında dünya çapında siyaset geliştiren ve etkili olan Sosyalizmin tesiri ile Arap milliyetçiliğinin bir terkibi olarak BAAS, İslâm Coğrafyasındaki Fikir-Dünya Görüşü ihtiyacının bugünlere kadar gelen bir çığlığı olarak görülmelidir. 60’larda Batı Emperyalizmine karşı Bağlantısızlar Hareketi olarak başlayan bu cereyanın vatan-millet temelinde ortaya çıkışı, İslâm’a sırt dönülmesinin değil, belki, dönemin İhtilâlci enerjisinden yoksun İslâmcılarının BAAS kadrolarının enerjisinden çok uzak hâllerinin bir ifâdesi olduğu söylenebilir.
Türkiye’deki sözümona “İslâmcı” cemaat ve camiâların, Batı Politikaları karşısında hiçbir “sorun” teşkil etmeyen kendi keleş hâllerine bakmadan Irak ve Libya, Saddam ve Kaddafi etrafında ortaya attıkları “Zalim”, “Diktatör”, “Laik”, “Sosyalist”, “Baasçı”, “Kâfir” ve “Fasık” gibi hükümler, aslında İslâm’ın hakikatine nisbetle Din, Vatan ve Millet meselesindeki suçlu durumlarını gizlemek içindir.
Kaleme aldığı “Yeşil Kitap” vesilesiyle Kaddafi’ye küfür itham edenler, Kaddafi’nin bu girişimiyle İslâm’a nisbetle “Tatbik Fikri” – “Vasıta Sistem” ihtiyacını haykırdığını görmezden gelmişler, onun, sadece bu yönüyle dahi şahsında ifâde ettiği “çaresizlik” durumunun, İslâmî bir Dünya Görüşü ihtiyacına cevap veremeyen sözde “İslâmcılar”ın sorumsuzluğuna ayna tuttuğunu itiraf edememişlerdir.
Bu noktada Afganistan mücahidlerinin “maddi yardım” talebiyle Üstad Necip Fazıl Kısakürek’e gelmeleri ve Üstad’ın onlara İdeolocya Örgüsü’nü en büyük yardım olarak takdim edişi hatırlanmalı…
İBDA Mimarı Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun, Pakistan’da Darbe yapan Ziyâ ül-Hak vesilesiyle misâllendirdiği “Bütün Fikrin Gerekliliği” davası hatırlanmalı.
Anti emperyalist ve Anti Siyonist duruşu konusunda SAMİMİYETLE çabalayan Kaddafi hakkında sözünona İslâmcı çevreler, “Yeşil Kitap”a sırıtmak dışında ne yapmışlardır?
Ziya ül Hak, Saddam Hüseyin ve Kaddafi başta olmak üzere, bir BÜTÜN’e nisbetle siyasetin, askerî hamlelerin, iktisadın, eğitimin, sosyal meselelerin kendisini dayattığı geçen onyıllar boyunca, bu liderlerin şahıslarında haykırdıkları İHTİYAÇa cevap olmak adına ne yapmışlardır?
Söz konusu çevrelerin “zaman ölçüsü” ile nerede bulundukları ve şuurlu-şuursuz hangi safta konumlandıklarını gösteren bu durum, bütün problemlere DÜNYA ÇAPINDA bir Tatbik Fikri / Vasıta Sistem olarak cevap verebilen tek DÜNYA GÖRÜŞÜ olarak İBDA’ya bakışlarıyla, O’na karşı 16 yıldır uygulanan TELEGRAM İşkencesi’ne sessiz kalışlarıyla görünür niteliktedir.
Bu toprakların inancıyla şekillenen tarihine düşman olanlar bir yana, kendilerini İslâm’a nisbet eden çevrelerin bu sefil tutumlarının tarihte başka bir örneği var mıdır, bilemiyoruz.
Özellikle 1991 yılında Saddam Hüseyin’in Batı Saldırganlığı karşısında teslim olmayışı sonrasında “Zalim Saddam” edebiyatıyla yürütülen bu propaganda, neticesi on milyonları bulan Arap Soykırımı için Uluslararası Terör Örgütü Amerika’yı ve müttefiki Yahudi-Haçlı devletleri cesaretlendirmiştir.
BOP Plânı, diğer adıyla Büyük Ortadoğu Projesi, hususiyle Anadolu insanına yutturulan bu zehirli mantıktan cesaret alarak yürütülegelmiş ve 2003 Irak işgâli sonrasında, büyük Türk Dostu, Afrika’nın Babası, İsrail’in amansız düşmanı Kaddafi’yi hedef alacak şekilde “Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi” hâlini almış ve aynı “İslâmcı” çevreler bu defa “Zalim Kaddafi” edebiyatına başlamışlardır.
İŞGÂL SÜRECİ VE NATO’CU ERDOĞAN-AKP
Bop Plânı veya Projesi, aslında 1989 yılında Sovyetlerin dağılmasının hemen ardından, 91’deki 1. Körfez Savaşı’yla ilan edilen Yeni Dünya Düzeni saldırısının 2003’ten sonra revize edilmiş adıdır.
İslâm Coğrafyası’nı paramparça ederek bir daha bütünleşememe yolunda düşmanlıklar sağlamayı hedefleyen bu plânın biricik hedefi, işgalci İsrail’in “Büyük İsrail” (Arz-ı Mev’ud) hâlini almasıdır. İslâm Milleti’ni adetâ beyliklere bölercesine unufak etme gayesiyle sürdürülen bu işgal, ümmet bütünlüğünü sağlayan iki ana unsur olan Türk ile Arab’ın arasına “Kürdistan” adlı Siyonist bir Duvar’ın çekilmesiyle mümkün olacaktır ki, bugün, bu “son safha” gerçekleştirilmektedir.
Bu sürecin önündeki engeller Ortadoğu’da Saddam Hüseyin’ken, Kuzey Afrika’da Muammer Kaddafi’dir ki, Batı için Kaddafi, tecrübe edilmiş bir şekilde her ân dünyayı ateşe verecek bir potansiyeli barındırmaktadır.
Bu çerçevede “Arap Baharı” kodlu Demokratik Sömürgeleştirme saldırısının Libya ayağı, 7 Şubat 2011 tarihinde tertiplenen ilk tiyatro gösterilerle başlamış ve hemen on gün sonra Bingazi’de cezaevlerini basan çapulcu sürüsünün hırsız, katil ve Batı ajanı oldukları için tutuklu olanları serbest bırakıp Bingazi’yi ele geçirmesiyle alevlenmiştir.
Fransız ve İngiliz ajanlarıyla birlikte, işbirlikçi Libyalıları yaptıkları bu gösterilerin hemen birkaç gün sonrasında, olaylar başlar başlamaz Kaddafi’nin “teröritst!” diyerek damgaladığı Birleşmiş Milletler (Domuzlar Diktatoryası) harekete geçti. ABD, Avrupa Birliği (AB), İngiltere, İtalya ve özellikle Fransa hemen 1973 sayılı BM kararına dayanarak askeri müdahalyle, Libya’ya saldırı başlattı.
Saldırıların başladığı hafta, dönemin Rusya Başbakanı Putin “bu bir Haçlı Seferi’dir” diyerek işgâli kınarken, ona nazire yaparcasına Fransa İçişleri Bakanı Claude Gueant şu açıklamayı yapıyordu:
“Tanrıya şükür ki Cumhurbaşkanımız Sarkozy, Haçlı Seferi’nin önderliğini yapıyor”
Kuzey Atlantik Terör Örgütü (NATO) şemsiyesi altında gerçekleştirilen bu saldırılarda, Erdoğan-AKP Hükümeti’nin oynadığı rol, 14 yıllık ihanetleri arasında en pişkin şekilde gerçekleştirdiklerindendir.
Dönemin AKP başbakanı Tayyip Erdoğan, 28 Şubat 2011 tarihinde Almanya CeBIT Kongre Merkezi’nde yaptığı konuşması sırasında, kararlı mimik ve jestler eşliğinde şunları söylüyordu:
“NATO Libya’ya müdahale etmeli midir?” Böyle saçmalık olabilir mi ya! NATO’nun ne işi var Libya’da?! Libya’ya nasıl müdahale eder?! Bakın Türkiye olarak biz dedik ki, “biz bunun karşısındayız!” Böyle bir şey konuşulamaz, böyle bir şey düşünülemez!
Aynı Erdoğan yukarıdaki sözlerinden birkaç hafta sonra 21 Mart 2011 tarihinde büyük bir döneklik örneği sergileyerek BOP Eşbaşkanı misyonuna olan inancını haykırıyordu.:
“NATO, Libya’nın Libyalılara ait olduğunu tesbit ve tescil için oraya girmelidir!”
NATO’nun, neticesi onbinlerce vatansever-Müslüman Libyalının katledildiği saldırıları sırasında, “Timur’a giden Nasrettin Hoca’nın ikinci fili istemesi misâli” gibi, “NATO Libya’ya girmelidir” demekle yetinmeyen Erdoğan, NATO’nun Akdenizde’ki ana üssünü İzmir’e taşımış ve NATO Libya’lı kardeşlerimizin katledildiği bombardımanlarda bu üssü kullanmıştır. AKP ise kendisine bağlı gemiler ve uçaklarla Libya karasularındaki NATO uçaklarının “güvenliği” görevini üstlenmiştir.
Dönemin AKP Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Amerika, Fransa ve İngiltere’nin başını çektiği Haçlı ordularının silahlandırdığı çetelere Türk Milleti’nin cebinden aldığı paraları, bavullarla taşımış ve bu vatansatan işbirlikçileri ödüllendirmişti.
Söz konusu yağmacı-çapulcu işbirlikçilerin tedavisini Türkiye’de gerçekleştiren AKP, tedavileri bitenleri uçaklarla Libya’ya geri taşımıştır. Hastahanelere gelen bu çapulcularla ilgili, İzmir’deki bir hastahanenin Başhekim’inin canlı yayında yaptığı açıklamalar, bu aşağılık güruhun karakterini ortaya koyan niteliktedir. Başhekim, yaptığı açıklamada, “Libyalıları hastahanelerimizde istemiyoruz! Hemşirelerimize sürekli ahlaksızca sarkıntılıkta bulunuyorlar, bilgisayar ve telefon istiyorlar” demiş ve canlı yayın ânında kesilmişti.
Kaddafi’nin kendisine yapılan bütün tekliflere rağmen vatanını terketmeyip “şehidliği arzuladığını” ifâde eden beyanlarının ve “gerekirse, çocuklarım da ben de Libya’da, vatanımızda şehid olacağız!” duruşunun hakkını vererek, sokak sokak savaşarak sürdürdükleri vatan savunması sırasında şehid düştü.
Samimiyeti tartışılmaz bir Vatansever-Devrimci lider olan Albay Muammer Kaddafi ve tüm aile fertleri, alçakça katledildi…
Kaddafi’nin katledildiği gün, Türkiye’deki Amerikancı Liberal AKP Medyası ile, Amerikancı İslâmcı AKP Medyası’nın başlıkları birbirlerinin aynıydı:
“Dünya bir Diktatör’den Kurtuldu”, “Tiran’ın Sonu”, “Diktatörün Ölümü”, “Kaddafi Son”, “Bir Diktatörün Sonu”, “Ateş Etmeyin Diye Yalvardı” ve “Kaddafi Geberdi”…
KADDAFİ’NİN LİBYASI
İşgalci Amerika ve Avrupa ülkelerinde başlatılan “Diktatör Kaddafi” edebiyatını sakız gibi ağzına dolayanların hakkında “geberdi” diyecek kadar alçakça saldırganlık gösterdikleri Muammer Kaddafi Libyası’nın halkına sunduğu imkânları tablolaştırmak gerekirse:
Kaddafi Libyası’nda
– Elektrik ücretsizdi.
– Su ücretsizdi.
– Doğalgaz ücretsizdi.
– Hastaların tüm tedavileri ücretsiz. İlaçlar ücretsiz.
– Eğitim hizmetlerinin ücretsiz.
– Benzinin litresi Türk lirasına göre 20 kuruş.
– Libya vatandaşlarından hiçbir şekilde vergi alınmıyordu.
– Yut dışında burslu okuyan öğrencilerin bütün masraflarını devlet karşılıyor ve aylık Türk lirasına göre 5500 liraya tekabül eden 1650 euro karşılıksız veriliyordu.
– Tüm üniversite mezunları, iş bulana kadar maaşa bağlanıyor.
– Evlenen her çifte 150 metrekareden küçük olmamak üzere ev veriliyordu.
– İstisnasız olarak her aileye aylık 300 euro (1000 lira) yardımda bulunuluyordu.
– Petrol gelirlerinin %90’ı Libyalılara verildiği gibi, kalan %10’u ile Devlet idaresi gerçekleştiriliyordu.
– Yıllık bütçesi fazla veren ve dünyada en borçsuz ülke.
– Bankalarında faiz alınmıyordu.
– Araba dahil, ürettiği her mamülü fabrika çıkış fiyatına verildiği gibi, nakliye ücretlerini de devlet karşılıyordu.
– Dünyanın çeşitli “kredi derecelendirme” kriterlerinde “AAA” biçiminde işaret edilen güvenilir, sağlıklı, riski olmayan, bağımsız ekonomiye sahip, dünyadaki tek ülke olan özgür ve bağımsız, Anti Emperyalist ve Anti Siyonist Libya işgâl edildi.
LİBYA VE BİZ
Son olarak, bütün bu yaşanan süreçte imkânlarımız dahilinde ADIMLAR olarak ortaya koymaya çalıştığımız aksiyonumuzu hatırlatmalıyım.
Libya’ya NATO Saldırısı ile ilgili Türkiye’de sistemli bir şekilde mücâdele yürüten ADIMLAR Kadrosu, o dönem gerek işgâlin ilk haftalarında, gerekse Kaddafi’nin şehâdeti üzerine gösteriler yapmış ve şehidler için cenaze namazı kılmıştı.
Haçlı Fransa’nın girişimleriyle 17 Mart tarihli Domuzlar Diktatoryası’nın kararı ve hemen sonrasında BOP Eşbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 21 Mart 2011 tarihli “NATO Libya’ya girmelidir” açıklamasıyla aynı gün Taksim’de Fransız Konsolosluğu önünde gerçekleştirdiğimiz protesto, Türkiye’de Libya’yı, Devlet Başkanını ve ülke bütünlüğünü destekleyen mahiyetiyle ilk ve tek eylem olmuştur!..
Gündüz gerçekleşen bu eylemden bir hafta sonra 27 Mart 2011’de bu defa gece gerçekleşen ikinci eylemimizle, Taksim Meydanı’ndan pankartlarla Fransız Konsolosluğu önüne gelinerek bir protesto gösterisi yapılmıştır.
Ve Muammer Kaddafi’nin şehâdeti üzerine gerçekleşen ilk ve tek eylem de 23 Ekim 2011 tarihinde yine kadromuzca gerçekleştirilmiş ve “Bütün İstiklal Savaşları Kardeş, Bütün Şehidler Azizdir” başlığı altında okunan bildiriye eşlik eden sloganlarla yapılmıştır.
Ve Muammer Kaddafi’nin şehâdeti üzerine Amerikancı medyada yer alan “cenaze namazını kılan bile olmadı” şeklindeki aşağılamalar üzerine, şehidin gıyabî cenaze namazını Fatih Camii’nde kılan İBDA mensupları, Libya işgâli ile ilgili tutumunu net bir şekilde ortaya koymuştur.
Şehidlerimiz Ünsal Zor ile Nuray Zor’un katılımlarıyla İBDA mensuplarının ortaya koydukları irade, Vatan çapında verdiğimiz Kurtuluş Mücâdelemizin kutlu sayfalarında yerini almıştır.
-Son-
Ekler:
21 Mart 2011… Libya’ya düzenlenen NATO Saldırısı’nı İstanbul-Taksim’de bulunan Fransız Konsolosluğu önünde protesto (gündüz):
27 Mart 2011… Libya’ya düzenlenen NATO Saldırısı’nı İstanbul-Taksim’de bulunan Fransız Konsolosluğu önünde protesto (gece):
23 Ekim 2011… Kaddafi’nin NATO işbirlikçileri tarafından alçakça katledilmesi üzerine, İstanbul-Taksim’de bulunan Fransız Konsolosluğu önünde gerçekleştirdiğimiz eylem:
25 Kasım 2011… Kaddafi için Fatih Camiî’nde gıyabî cenaze namazı:
SEMİNER’İN BİRİNCİ BÖLÜMÜ İÇİN: