KIBRIS DAVASI’NDAN “KIBRIS SORUNU”NA TARİHİ GERÇEKLER

KIBRIS DAVASI’NDAN “KIBRIS SORUNU”NA TARİHİ GERÇEKLER

Turan YİĞİTALP’in ADIMLAR’da yayınlanan “Kıbrıs Yakın Doğu Üniversitesi, Etnik Kürtçülerin Terör Üssü” başlıklı yazısı Kıbrıs’ta büyük bir alâka gördü… Irak’ın Kuzeyi başta olmak üzere, coğrafyamızın her noktasında üs kuran Etnik Kürtçülüğün Kıbrıs’taki etkinliğini gösteren yazı, Türkiye merkezli uygulanan “açılım” politikalarının Etnik Kürtçülüğü şımartırken, Milliyetçi vatanseverleri sindirmeye dönük sonuçlarını Kıbrıs’ta, Yakın Doğu Üniversitesi özelinde ele alıyor… Yazının Kıbrıs’ın bağımsız medyasında uyandırdığı ilgi de, bu tek taraflı Kürtçü propaganda, sansür ve sindirme politikalarına bir karşı çıkış olarak değerlendirilebilir.

Bu çerçevede Kıbrıs ve Kıbrıslı’nın sindirilmesini reddeden kibrismanset.com ve kibrisnethaber.com gibi siteler yanında merhum Rauf Denktaş’ın izinden yürüyen çeşitli sosyal paylaşım sitelerinde de söz konusu makale yayınlandı.

Kıbrıs’ı Barzani-YPG-PKK çiftliği hâline getiren süreci kısaca hatırlamak, Kıbrıs Davası’nın hangi ellerle “Kıbrıs Sorunu” hâline getirildiğini hatırlamak olacaktır.

 

608_0906BOP’UN ÖRTÜLÜ HEDEFLERİ: ARAFAT VE DENKTAŞ

Bölgemizde Haçlı-Yahudi gücü Amerika öncülüğünde 25 yıldır sürdürülen işgal ve soykırım politikalarının adı olan BOP Plânı karşısında gözlerden kaçırılan iki isim vardır ki, bu isimlerin mücadeleleri bu çerçevede pek anılmaz. BOP Saldırısı’nda “sessiz-sedasız” tasfiye edilen bu isimler:

Yaser Arafat ve Rauf Denktaş…

Her ikisinin de “uluslararası hukuk” palavrası etrafında BOP Plânı çerçevesinde “çözüm” ve “anlaşma”lara karşı mücadele etmeleri, onları daima hedef tahtasına oturtmuştur. Türkiye’deki Liberal medya bir tarafa, Amerikan İslâmcısı medyanın (Yeni Şafak, Zaman, Akit ve saire) en aşağılık usullerle saldırdıkları bu isimlerden Arafat, iki yıl boyunca işgalci Yahudi teröristlerin ablukası altında tutulduktan sonra 2004 yılında katledilirken, Rauf Denktaş, aşağılık medya tezgahıyla itibarsızlaştırılarak(!) etkisizleştirilmeye, yok edilmeye çalışılırken 2012 Ocak’ının 13’ünde vefât etti.

Her iki Vatansever liderin de ortak özelliği “en iyi çözüm, çözümsüzlüktür” denerek alaya alınan, vatan lehine olmayan hiçbir çözümü kabul etmez ve uzlaşmaz tavırları, bir taraftan İsrail, bir taraftan AB-Rum-Yunan lehine sonlandırılmak istenen süreci uzatmalarıydı. Bu hususta merhum Denktaş’ın siyaset hayatı, emperyalist Batı diplomasisi karşısında takındığı “kurt politikacı” simasıyla birlikte, harika sahnelerle doludur.

Yunan-Rum tarafı karşısında yıllardır yürüttüğü mücadele ile birlikte Dünya’nın Jandarmalığına soyunan Amerikan Elebaşının “Kıbrıs özel temsilcisi” nâmıyla gönderdiği Richard Haas, Nelson Ledsky, Tom Miller, Thomas Weston ve Richard Holbrooke karşısında vakur duruşu, bağımsız bir devlet adamı tavrından örneklerle doludur. Bu çerçevede Bosna-Dayton anlaşmasıyla öne çıkan, herkese yukarıdan bakan Bill Clinton’ın Kıbrıs özel temsilcisi Richard Holbrooke’u müzakere stratejisiyle ilk görüşmesinde perişan eden Denktaş’ın, Holbrooke’a ‘tam adınızı alabilir miyim’ diye sorması, bunun sebebini soran muhatabına “Bu elimdeki kâğıtta sırayla bugüne kadar önümden geçen özel temsilcilerin ve genel sekreterlerin adı yazılıdır. En altına da sizin adınızı yazacağım” demesi Millî Dava’ya sahip çıkma iradesinin özgüvenini göstermektedir.

 

AKP’NİN KIBRIS’I SORUNLAŞTIRMASI
Kıbrıs Davası’nın “Kıbrıs Sorunu” hâline getirilmesi, 2003 yılında BOP Projesi adıyla sürdürülen Batı Saldırganlığının en önemli medya operasyonlarından birisidir.

AKP’nin iktidara taşınmasıyla başlatılan süreçte BOP Eşbaşkanı Erdoğan’ın Irak’ın İşgâli görevi yanında ilk icraatları arasında yer alan “Kıbrıs Sorunu’nu çözmedavranışıyla cesaretlenen Batı “Annan Plânı”nı masaya koymuş ve hükümet eliyle Denktaş’a dayatılmıştır.

45 yıllın Kıbrıs Mücâdelesinin çileli hayatını ve Batı’nın bu süreçteki tavrını en iyi bilen isim olaran Kıbrıs’ın Mücahid Lideri Denktaş, bu plâna karşı çıkarak, Türkiye’nin AB’ye alınması karşılığında süreç içerisinde Türk Ordusu’nun Kıbrıs’ı terk ederek Rumlara teslimini öngören plânı şiddetle reddetmişti.

Bu tavizsiz tavır üzerine harekete geçen Hükümet, hakkında itibarsızlaştırma çalışmalarına hız verdiği Rauf Denktaş’a karşı Liberal AKP Medyası ve İslamcı AKP Medyası ortak bir dille saldırılarını arttırdı.

 

DAVASI OLMAYAN MİLLET OLMAZ

Bir Millet’i “millet” yapan şeyler ortak dava ve değerleridir. Bir ülkede “Milli Dava” adını almış her mesele, o ülkede yaşayan yığınların millet bütünlüğü taşımasındaki temel motivasyonudur.

Türkiye’de Türküyle, Lazıyla, Kürdüyle, Arabıyla, Çerkeziyle bütün fertlerin ortak kırmızı çizgilerini temsil eden bu tür meseleler, hükümetlerin de milli karakter kazanması için “kırmızı çizgisi” olarak benimsemesi ve buna uygun politikalar geliştirmesi gereken hususlardır… Bu çerçevede Erdoğan-AKP Hükümeti öncesi Ecevit Hükümeti’ne kadar gelen milli davalarımız:

– Kıbrıs Davası.

– Ermeni meselesi

– Irak’ın Kuzeyi’nde bir Kürdistan kurulmasına karşı tutumlarda kendisini göstermekteydi.

Erdoğan-AKP Hükümeti’nin iktidara getirilmesiyle birlikte kastettiği, hedef aldığı şeyler milletimizi “millet” yapan bu davalarımızı BOP Plânı çerçevesinde çözmek olmuştur!

2003 yılında Irak’ın işgaliyle birlikte Barzani’nin en büyük destekçisi Erdoğan-AKP Hükümetleri “Ermeni açılımı” adı altında bir diğer Milli Davamızı da Ermenistan lehine “çözme”ye girişmiştir.

Fakat, değimin hakkını verircesine Erdoğan-AKP iktidarının iktidara geldiği ilk günlerde hedef aldığı Millî Davamız, Kıbrıs ve onun yılmaz savunucusu merhum Denktaş’tı.

rteErdoğan 24 Kasımda Baykal’la gerçekleştirdiği görüşmesinin ardından Dış politika ve iç politikada bir statükoyu koruma gayreti içinde değiliz bu statükonun değişmesi gerekir” diyerek Batı lehine bir çözüme karşı direnenleri “statükocu” ilan etmiş, ardından Portekiz ziyareti öncesinde yine Kıbrıs vesilesiyle “devlet politikaları ilânihaye değişmez diye bir şey yok, ülkenin menfaatleri böyle bir değişimi gerektiriyorsa böyle bir değişimi süratle yapmak gerekir” diyerek, ilânihaye değişmez olan Millilik vasfının içinin boşaltılacağının işaretlerini veriyordu.

Erdoğan’ın iktidara taşınması ile eş zamanlı olarak Kıbrıs’ta oluşturulan Denktaş karşıtı muhalefet desteklenerek Kıbrıs’ta Çözüm ve AB Mitingleri yapılıyor, Denktaş ve Baykal yuhalanıyor, Ankara’da tedavi gören Denktaş’ı ne Erdoğan ne de Gül ziyaret etmiyordu.

1 Ocak 2003’te Rize TV’ye konuşan Tayyip Erdoğan, bizzat Denktaş’ı hedef alarak bir paragraflık beyanat içerisinde kaç türlü tezat sergilenebileceğinin emsalsiz bir örneğini sunuyordu: Kıbrıs’ta 30-40 yıldır sürdürülen siyasetin sürdürülmesinden yana değilim. Siyaset sorun üretme değil çözüm üretme sanatıdır. AK Parti de bu işin adresidir. Bu konuda üzerimize ne düşerse yaparız. Bu iş Sayın Denktaş’ın kişisel olayı değildir. Ahmet’in Mehmet’in Tayyip Erdoğan’ın olayı da değildir. Bu milletin varlık mücadelesidir. Sayın Denktaş ile baş başa görüştüğümüz zaman, sayın Denktaş bu statükoyu, tamamen korurum iddiasında değildi. Bu planın müzakere edilebilir olduğunu söyledi. Öbür tarafa güvenemediğini ifade ediyor. Burada güvenip güvenememeyi bir tarafa bırakacağız. Madem biz bunu müzakere edilebilir buluyoruz, o zaman müzakere edeceğiz… 28 Şubat’a kadar çözüm yönünde bir karar çıkmazsa burada işler zorlaşır. Gerçekten de sıkıntılı yarınlar doğabilir. Eğer Kuzey Kıbrıs’ta 30 bin kişi aynı anda miting yapıyorsa, Kuzey Kıbrıs bir yerlere doğru gidiyor demektir. Bu sıradan ve rastgele bir olay değildir. Bu işi düşünüp iyi değerlendirmemiz lazım. Halkın bu konudaki görüşlerini bir kenara itemezsiniz. En geniş manada tabana yayarak, bu konuda bir karar alıp onu uygulamak lazım.

BOP Plânı çerçevesinde Batı için sorun olan bütün Milli Davalarımızın çözülmesinin adresi olan AKP’nin Genel Başkanı, Kıbrıs meselesinde Yunan tarafının ağzıyla Denktaş’ı 24 Ocak 2003’te Davos’tan tehdit ediyordu: “Biz 28 Şubat’a kadar Kofi Annan planının müzakere edilerek bir çözüm bulunmasından yanayız. Masaya gelirken ben çözmeye geliyorum diye gelirsen bir şeyler olur. Denktaş çözüm istiyor mu?” 

Hükümeti’in bu çıkışları karşısında bir açıklama yapan Denktaş, hemen ertesi gün 25 Ocak 2003’te Erdoğan’ın karnından konuşarak gizlemeye çalıştığı niyetini ortaya koyuyordu: “Türk hükümeti şimdi milli davadaki ilkelerden vazgeçmişse ve önümüze konan belgeyi olduğu gibi kabul etmeye hazırsa, bunu bize açıkça söylemelidir!” 

Aynı Erdoğan’ın 1 Şubat 2003 günü AKP kurucular kurulu toplantısında Kıbrıs konusunda “bizim hızımıza ayak uyduramayanlar bizi kendi statik konumlarına çekmeye çalışmasınlar” cümlesinde ifâde ettiği gibi Millî Davalarımızı Amerika ve İsrail’in istekleri doğrultusunda Rum-Ermeni-Barzani-PKK lehine çözmekte, hızına TARİHTE HİÇBİR KİMSENİN YETİŞEMEYECEĞİ BİR HIZLA çözmekteydi. Bu sebeble aynı toplantıda şu ifâdeleri kullanıyordu: “Biz Türkiye’nin uzun yıllardır beklediği yapısal değişim için ülkenin önünü tıkayan eskimiş politik anlayışları değiştirmeye kararlıyız. Kıbrıs ve Irak meselesinde statükonun dilini kullanmıyoruz”

Erdoğan’ın bu süreci bizzat başlatıp yönetmesiyle ilgili söylemlerini uzatmaya gerek yok.

Kıbrıs Davası’na sahip çıkarak, aynı zamanda Türkiye’nin Batı politikaları doğrultusunda kullanılmasının da önünde engel teşkil eden Denktaş hakkında tüm bu söylemlerine rağmen başarılı olamayan AKP iktidarı, Müslüman Anadolu insanının sevgisini kazanmış bir vatansever lideri itibarsızlaştırmak için neler yaptılar neler… Bugün “kumpasmış”, “aldatıldık” deyiverip yürüttükleri saldırıların sorumluluğunu üzerinden attığını zanneden Erdoğan-AKP İktidarı, Türk Ordusu’na Paralel kardeşleriyle birlikte düzenledikleri, daha doğrusu SİYASİ SORUMLULUK MAKAMI OLARAK bizzat yürüttüğü Ergenekon, Balyoz ve Askeri Casusluk operasyonlarına Denktaş’ı da dâhil ederek, muazzam bir itibarsızlaştırma propagandasına girmişlerdi.

Kıbrıs’ta’ki Türk Ordusu’nu işgalci olarak vasıflandıran AKP’nin Liberal ve İslamcı medyası, Ergenekon sürecinde merhum Rauf Denktaş’a karşı Rum-Yunan medyasının dahi teşebbüs edemeyeceği bir şirretlikle saldırıyordu.

 

TAYYİP ERDOĞAN’IN LİBERAL-FETULLAHÇI-İSLÂMCI MEDYASI VE DENKTAŞ

Yüzyıllar boyunca İslâm’ın Sancaktarı ve İslâm Milleti bütünlüğünün liderliğini üstlenmiş Türk’e düşman bütün kesimlerin ortak saldırısı hâlinde yürütülen operasyonlarla MİLLÎ DAVALARIMIZA kastedenlerin ittifakla gerçekleştirdikleri Ergenekon Saldırısı, “Hepimiz Ermeniyiz” çıkışı, “Kürt açılımı”…

Ergenekon Süreci’nde ETÖ’nün siyasî sorumluluğunda FETÖ ile birlikte gerçekleştirdikleri saldırılarda Amerikan İslâmcısı, Amerikancı Liberal, Amerikancı ulusalcılar ve Amerikancı Kürtçüler elele vermiş şekilde ORTAK YAYIN yapıyorlardı.

89711735_ahmet_altanLiberal Çapulcu Taraf Gazetesi’nden “vatanı bir çift kadın memesine satarım” zihniyetli Ahmet Altan’ın Kıbrıs ve Denktaş’ı hedef alan yazılarına Amerikan İslâmcısı Vakit sayfalarında hayranlıkla yer verirken, Cumhuriyet Gazetesi, Zaman’dan haberler geçiyordu.

Bu süreçte Denktaş ve Kıbrıs Davası’nı da Ergenekon Tezgâhıyla “halletme”ye çalışanlardan Halil Berktay, Taraf’ta Ermeni Düşmanı olduklarını gerekçe göstererek Ergenekon tutukluları arasında Rauf Denktaş’ı da anarken, çevik bir dille “Derin Devlet” edebiyatıyla tutuklanması çağrısını yapıyordu.

Erdoğan’ın, kendisi ve ailesi hakkında ortaya çıkan gerçekler üzerine ortaya attığı “Paralel” edebiyatı sakızını çiğneyen Amerikan İslâmcısı Vakit’ten Abdurrahman Dilipak (ki, AKP’nin kuruluşunu Amerikalılarla görüşerek, anlaşarak bizzat gerçekleştirenler arasında olduğunu itiraf etmektedir) gazetesinde 22 Temmuz 2008 tarihinde yazdığı yazıda alçakça ifâdelerle Denktaş’a saldırıyordu:

Tırnak içinde “Müslüman Denktaş” vurgusu yaparak, Denktaş’ın Haçlı işgalciler karşısında mevzi tutan İnanan bir Vatansever olduğu gerçeğiyle dalga geçen yazar, onun adını 28 Şubat’çı Demirel’le birlikte aynı cümlede kullanarak bakın neler yazmıştı:

33599“Müslüman Denktaş” bir zamanlar Amerika’nın ılımlı İslâm politikasının taşeronluğuna soyunmuş ve Yeni Asya’da “Müslüman Türkiye”yi yazıyordu…

Amerika’nın Ilımlı İslâmcısı Dilipak, bu “yavuz hırsız” tavrını öylesine şirret bir üslupla sürdürüyordu ki, Ergenekon’un sırrının Denktaş’ın sorgulanmasıyla çözülebileceğini söylüyordu:

“Denktaş’ı sorgulayın, bu işin sırrı çözülür.”

Dilipak ihbarnameye dönen yazısında Denktaş’ı tehdid ediyor, onun da tutuklanması için Paralel kardeşlerine yol gösteriyor ve “millilik” anlayışını ele veriyordu:

Bana kalırsa Denktaş şu günlerde Türkiye’ye pek uğramasın. Aniden onun hakkında dosyalar masaya konabilir. Eğer başına bir iş gelirse, kendisini Demirel bile kurtaramaz.. “Milli kahramanlık” filan da kalmaz hani..

AKP’nin Milli Davaları yok etmesindeki yılmaz savunucusu, borazanı Yeni Şafak, “Ergenekon” kavramıyla teslim almaya, çözmeye çalıştığı Milli Davamız Kıbrıs ve Denktaş’ı hedef alan “Ergenekon ‘yavru’lamaya Kıbrıs’ta devam edecek” başlıklı haberleriyle devam ediyordu:

Ergenekon Kumpası’ndan tutuklu olanların 2003 yılında, Erdoğan’ın zehirli dili eşliğinde yukarıda bir kısmını verdiğimiz AKP’nin Avrupa Birliği’ne girmek için Rum diliyle yaptığı tehditler karşısında Denktaş’a destek veren bildirilerini hatırlatan Yeni Yavşak, bakın “sorun” kabul ettikleri Kıbrıs Davası’na nasıl düşmanlık ediyordu:

“Ergenekon’da tüm yollar darbe planlarından geçerek Kıbrıs’a çıkıyor. Öyle ya, Annan Planı görüşülürken Dönemin KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın kulağı son dakikaya kadar generallerin yayınlayacağı bildiride imiş. Danışmanı Mümtaz Soysal; “her şeyin bitmediğini, farklı gelişmelerin olabileceğini” söylemiş. Danıştay üyesi Mustafa Yücel Özbilgin cinayeti var bu davada, Kutlu Adalı cinayeti yok… Cumhuriyet Gazetesi’ne atılan bombalar var bu davada, Afrika gazetesine atılan bombalar yok… Nereye kadar?

Kıbrıs, Ergenekon davasının yumuşak karnı. ‘Yavru vatan’, Fırat’ın ötesinde işlenen kirli savaş suçları ve darbe girişimleri ile birlikte Ergenekon davasının mihenk taşı. Kimse kimseyi kandırmasın; Ergenekon davası Kıbrıs’a uzanmadıkça kontrgerilla ‘yavru’lamaya devam edecek!” (9 Nisan 2009 – Yeni Şafak)

 

“ORTAK SORUN” KIBRIS, “ORTAK DÜŞMAN” DENKTAŞ

Bugün ETÖ’nün “Paralel”, “FETÖ” diyerek güya kendisini sıyırdığını zanneden borazanlarının Ergenekon Süreci’nin basit bir destekçisi, yönlendiricisi olmayıp, Paralel kardeşleriyle bizzat yürütücüsü olduklarını gösteren bu ifâdeler unutulmamalı.

Erdoğan Cemaati’nin henüz “çırak” kaldığı ilk aşamalarda Fethullah Cemaatine mensup gazete ve televizyonlar sürükleyici oluyor, Ermenici-Kürtçü-Liberal Çapulcu Taraf Gazetesi’yle birlikte Todays Zaman, Zaman ve Samanyolu’nda merhum Denktaş hedef alınıyordu.

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

“Ergenekon içerde Kızılelma ufukta” başlıklı yazısında İhsan Dağı (eşi Zeynep Dağı AKP milletvekili) 15 Temmuz 2011 tarihli köşe yazısıyla Denktaş’ı hedef gösteriyordu. Erdoğan’ın iktidara getirildiği 2002 yılındaki dilini 2011 yılında kullanan “Paralel” köşe yazarının yazısını aynen alıntılamak gerekmekte. Zira, ETÖ ile FETÖ’nün ORTAK SORUN gördükleri Kıbrıs ve ORTAK DÜŞMAN kabul ettikleri Denktaş hakkındaki bu yazı, Dağı’nın kardeş yazarı Dilipak’ın yazısı gibi, arşivlerde kaybolmasın:

Adamlarının birçoğu Ergenekon ve Balyoz sanığı olarak yargılanıyor ama, hedefe çok yakınlar. Tıpkı tezgâhladıkları gibi Türkiye’nin Avrupa Birliği süreci Kıbrıs sorunu nedeniyle durma noktasında. Kendileri içeride, ama planları tıkır tıkır işliyor. Meğer şu Kıbrıs sorunu ‘eski düzen’ için ne kadar değerli ve işlevselmiş….

 Bildiğimiz anlamda Jakoben-Kemalist vesayetçi düzenin sonu… O dönemde The Economist’in bir haber-yorumunun başlığını hatırlıyorum: “Adios Kemalism”. Kasım 2002 seçimlerini AK Parti kazanınca panik daha da arttı. Daha da kötüsü, daha birkaç yıl önce kolayca dışladıkları, ezdikleri, mahkûm ettikleri o ‘İslamcı’ hareket dönüşmüş, AB üyeliğini birinci hedef olarak ilan etmişti. Seçime girmesi bile engellenen Recep Tayyip Erdoğan, Avrupa başkentlerini dolaşıyor, AB üyeliği için bastırıyordu. Galiba ‘eski düzen’lerinin miadı doluyordu.

Akıllarına Kıbrıs geldi. Rum Yönetimi AB’ye üyelik müzakerelerinin sonuna ulaşmış, BM bir barış planı hazırlamıştı. Plana karşı çıkılacak, Rum Yönetimi’nin Türk tarafı olmadan tek başına AB’ye girmesi sağlanacaktı. Neden? Rum Yönetimi’nin tam üye olduğu bir AB’ye Türkiye giremezdi çünkü. Böylece Türkiye ilelebet ‘dışarıda’ kalacak, ‘eski düzen’ devam edecekti. Nasıl olsa çözümün anahtarı kendi ellerindeydi; bu iş Denktaş’tan sorulurdu. O da ‘adamlarıydı’, çözdürmezdi.

Ulusalcı, Ergenekoncu ve AB karşıtı çevrelerin Denktaş ve Kıbrıs ‘aşkı’ böylesine bir ‘hesaplı aşk’tı. Kıbrıs’ı satıyorlar’ nidaları yükseldi. Denktaş birden ulusalcıların gözdesi oldu.”

Daha önce de ifâde ettiğimiz gibi, AKP’nin iktidara gelişiyle eş zamanlı olarak Kıbrıs Davası “Kıbrıs Sorunu” hâline getiriliyor ve Denktaş’a karşı Kıbrıs’ta bir “muhalefet” şekillendiriliyordu.

Bu çerçevede ETÖ ve FETÖ’nün yayın organlarında (Yenişafak, Zaman, Doğan, Akit, HaberTürk, Taraf, Sabah, Cumhuriyet ve sair bütün yazılı basın ve bağlı oldukları televizyonlar) parlatılan Mehmet Ali Talat’ın Fetullahçı “Aksiyon” dergisine verdiği “Annan Planına hayır diyenler Ergenekoncu!” başlıklı röportajı da unutulur gibi değildir.

talatDenktaş’ın Ergenekon sürecinde tasfiyesi için yapılan yayınlara eşlik eden, Denktaş’ın ardından KKTC’nin Cumhurbaşkanlığı makamına getirilen Mehmet Ali Talat, “muhalefet yapma”yı işgalci Rumların dileklerini yerine getirmek zannederken, aynen şu ifâdeleri kullanıyordu:

Savcılar talepte bulunursa Ergenekon soruşturmalarını başlatırız! (22 Mart 2010)

Yine o dönem Erdoğan’ın borazanlığını yapan ve ayrıştıkları 2013 senesine kadar bunu sistemli bir şekilde sürdüren Fetullahçı Medya’nın SamanyoluHaber’inde 20 Kasım 2010 tarihinde yer alan “Kıbrıs’ta Ergenekon hâlâ iktidarda” başlıklı haber de kısa bir araştırmayla bir çırpıda önümüze çıkanlar arasında.

Türkiye’de 2007 yılında başlayan Ergenekon soruşturması ilerleyen zamanlarda sınırları aştı.” denerek takdim edilen “haber”de “ele geçirilen her belgeyle genişleyen soruşturma KKTC’ye sıçradı” denerek Mehmet Ali Talat’ın ifâdeleriyle Kıbrıs Davası müdafilerine saldırılıyordu.

Aynı yılın Mart ayında yukarıda zikrettiğimiz röportajı sırasında Kıbrıs’taki Ergenekoncular ile ilgili Meclis Komisyonu kurduklarını iâde eden Talat, komisyonun çalışmalarını sürdürdüğünü söyledikten sonra, Ergenekon Kumpası’nın bütün ruhunu ele veren şu ifâdeyi kullanıyordu: “Henüz bir şey üretmiş değil!”

Bu sözlerinden bir ay sonra Cumhurbaşkanlığı’nı Derviş Eroğlu’na devreden Talat, komisyonda ilerleme (delil üretme) sağlanamadığını SamanyoluHaber’e şikayet eden sözleri şu şekilde “haberleştiriliyordu:

Mehmet Ali Talat, Ergenekon’un Türkiye’de olduğu kadar bir dönem Kıbrıs’ta da aktif olduğunu anlatıyor. Örgütün Kıbrıs’taki faaliyetlerini aleni bir şekilde yürüttüğünü söylüyor. Başta kendi evi olmak üzere muhalif yayınlarıyla bilinen gazetelerin bombalandığını hatırlatıyor. Talat, “Güvenlikten sorumlu makamlar da bir şey yapmadı. Saldırıları gerçekleştirenlerin bir kısmı Ergenekon’la ilişkili çıktı. Kıbrıs’ta çok aktiflerdi.

 

BARZANİ’NİN KİRLİ SERMAYESİ’NE RÂM OLANLAR

Erdoğan-AKP İktidarları boyunca, şöyle veya böyle Milli Bütünlüğümüzün ifâdesi olan Esas Politikaların altını oymuş ve Batı lehine çözmüştür.

Geçtiğimiz hafta sitemizde yayınlanan Turan YİĞİTALP’in yazısında da ifâde edilen gerçeklerin işaret ettiği üzere, Ergenekon tezgâhıyla NATO ve Etnik Kürtçülük karşısında mevzilenen vatanseverler hedef alınırken, bu süreçte AKP’ye bağlı Liberal Erdoğan Medyası, İslâmcı Erdoğan Medyası ve Paralel Erdoğan Medyası’nın Ordu-Millet Ruhunu hedef alan yayınlarıyla Kürtçülük “mağdur”, “haklı” gösterilirip şımartılırken, İnanan-Vatansever bir Türk olmak sistemli bir şekilde aşağılanmıştır.

Ergenekon Saldırısı’nı başta 1 Mart Tezkeresi’ne ve Irak işgaline karşı çıktıkları için Amerikalı Paul Wolfowitz tarafından “not ettik!” denilen isimler olmak üzere, Abdullah Öcalan’ın verdiği listelerle gerçekleştirenler, Etnik Kürtçü BOP militanlarını “gizli tanık” olarak kumpasların merkezine yerleştirmişlerdi.

Ergenekon Operasyonlarında Kemal Alemdaroğlu, İlhan Selçuk gibi İslâm düşmanlığı ile temayüz etmiş kişileri öner çıkaran, bu şekilde tabanında “28 Şubat’ın intikâmı alınıyor” hissiyatı oluşturarak bu saldırıları kitleler nazarında meşrulaştırma gayretine giren Hükümet ve çevreleri, 28 Şubat adı altında yürüttüğü davalarda Çevik Bir ve Kemal Gürüz gibi Amerikan-İsrail mandacılarını bir kaç ay cezaevinde tuttuktan sonra, tahliye ederek aklamak(!) yolunu seçmişti. Süreç içerisinde Irak işgaline ve NATO’ya karşı olan samimi vatanseverler, bu isimlerin öne çıkarılmasıyla tasfiye edildi.

1AKP Medyası’nın bütün unsurlarıyla ortaya koydukları Kürtçü Propaganda ile şımartılan, desteklenen ve 40 yıldır elde edemediği imkânlar önüne serilen Etnik Kürtçülük, Türkiye’de elde ettiği boşluğu Kıbrıs’ta da bulmuştur.
Sayın Turan YİĞİTALP’in Etnik Kürtçülüğün üniversiteler üzerinden kurdukları “tezgâh”ı ortaya koyan yazısında söz konusu edilen Yakın Doğu Üniversitesi’nin Barzani’nin Amerikan himayesinde böldüğü Irak’ın masum Arap ve Türkmenlerinin malvarlıklarına, yeraltı zenginliklerini yağmalayarak elde ettiği kirli sermayesiyle finanse edildiğini ve hatta Girne üniversitesinin de bu çerçevede inşâ edildiğini kaydetmiş olalım.

Barzani-YPG-PKK ve diğer Etnik Kürtçü BOP’çu örgütlerin kolaylıkla diploma aldığı bu “okul”lar, Kıbrıs’taki İslâm-Türk düşmanlarının meşruiyet zemini olarak kullandıkları “terör üsleri” hâlini almıştır. Değer ölçüleri, hassasiyetleri “sermaye” olan bazı Kıbrıslılar bu gerçekleri “Barzani’nin sıcak parası” nimeti(!)nden faydalanmak için ses çıkarmazken, Erdoğan-AKP başta olmak üzere, Amerikancı bütün kesimlerin karşı propagandalarına rağmen halâ KIBRIS DAVASI’nı sürdürmeye çalışan vatansever Kıbrıslılar, sağır kulaklara karşı haykırmaya çalışıyorlar.

 

KIBRIS BATIYA VE İSRAİL’E TESLİM

AKP’nin iktidarları boyunca BOP Plânı çerçevesinde Amerika ve İsrail için “sıfır sorun” çabalarının en önemli hedeflerinden biri olan Kıbrıs Davası yok edilmeye çalışılırken;

– Kıbrıslı Türklere ait karasuları, yeraltı-yerüstü zenginlikleri tümüyle İsrail’e terk edilmiş,

– 12 ada ve Ege Denizi’nde Kardak benzeri, egemenliği tartışmalı ada, adacık ve kayalıklar Yunan’a bırakılmış,

– Ege Denizi “mülteci arama kurtarma” bahanesi altında Yunan dostu Haçlı Terör Örgütü NATO’ya devredilmiş,

– Kıbrıs Davası’nda karagün dostu olan Kaddafi gibi vatanseverler katledilmiş,

– Allah Resûlü’nün Sahâbîleri eliyle ilk fethi gerçekleşen vatanımız Kıbrıs, Haçlı-Yahudi gücü hâline gelen Etnik Kürtçülüğe terk edilmiştir.

BOP Saldırısının Eş Başkanı’nın bu neticeleri elde edebilmek için önündeki en büyük engellerden biri olarak duran Denktaş’ı tasfiye ile işe başlaması sizce de “normal” değil miydi?

 

SON SÖZ

Bu yazdıklarımızdan AKP’nin dış politikadaki bu yanlışlıkları karşısında en “yumuşak” tabirle sessiz kalanlar, ortaya koyduğumuz Erdoğan-AKP’nin Denktaş düşmanlığı etrafındaki gerçeklerin açıklığı sebebiyle;

Amerikancı Liberaller ile Amerikancı Fethullahçılar, sürecin içerisinde oynadıkları tetikçi rolleri sebebiyle;

Amerikancı İslâmcılar, kendilerini “masum” gösterme çabalarına karşın hatırlattığımız suçları nedeniyle;

Amerikanın BOP Militanı Kürtçüler, Kıbrıs’ta kurdukları tezgahları, bütün bu Türk Düşmanı müttefiklerine borçlu olduklarını ortaya koymamız saikiyle;

Ve nihayet, Kıbrıs’ta yıllardır yuvalanmış olan Batı Hayat Tarzı müdafiî vatansevmez-“meyhane laikçisi” Kıbrıslı’nın, Kıbrıs Davası’nın yok edilmesine seyirci kalarak destek verdiğini işaret eden ifâdelerimizle;

Görmezden geleceklerdir.

Fakat tarih, görmezden gelinemeyecek açıklıkta ilerlemekte ve hiçbir şekilde boş sayfa bırakmamaktadır.

HER ŞEYİN BİR VAKT-İ ZAMANI VARDIR!

 

Aydın KALKAN – ADIMLAR Dergisi

10-03-2016

 

Not: Süreçle ilgili BOP Eşbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın nasıl sistemli bir şekilde Denktaş’ı Bitirme Plânı (ifâdemiz tanıdık gelmiştir sanırım) yaptığını gösteren Mehmet Ali Talat ile gerçekleştirdiği telefon konuşmaları ile ilgili haberi google’da aramanızı tavsiye ederim.

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: