ŞEHİD ÜNSAL ZOR VESİLESİYLE: ÖZELEŞTİRİ – ÖZ ELEŞTİRİ – FARZ-I KİFÂYE MANASINA!..
“Ey ehl-i îman! Zillet içinde esaret altına girmemek isterseniz, aklınızı başınıza alınız. İhtilafınızdan istifade eden zalimlere karşı, [Mü’minler ancak kardeştir, meâlindeki âyet-i kerimenin] kal’a-i kudsiyesi içine giriniz, tahassün ediniz [sığınınız]. Yoksa ne hayatınızı muhafaza ve ne de hukukunuzu müdafaa edebilirsiniz. Malumdur ki, iki kahraman birbiriyle boğuşurken iki çocuk ikisini de dövebilir. Bir mizanda (terazide) iki dağ biribirine karşı müvazenede bulunsa [tartılsa] bir küçük taş müvazenelerini bozup onlarla oynayabilir, birini yukarı, birini aşağı indirir.”
“İşte, ey ehl-i iman! İhtiraslarınızdan ve husumet-kârâne [düşmanca] tarafgirliklerinizden kuvvetiniz hiçe iner, az bir kuvvetle ezilebilirsiniz. Hayat-ı içtimaiyenizle alakanız varsa, [Mü’minin mü’mine münasebeti, taşları birbirine destek olan sarsılmaz bir bina gibidir.] mealindeki hadiste belirtilen düstur-u âliyeyi düstur-u hayat yapınız. Sefâlet-i dünyeviyeden ve şekavet-i uhreviyeden [dünyada sefaletten ve âhirette azaptan] kurtulunuz.” (Said-i Nursî Hazretleri- Mektubat.s. 247-249)
ŞEHİD ÜNSAL ZOR VESİLESİYLE:
ÖZELEŞTİRİ – ÖZ ELEŞTİRİ – FARZ-I KİFÂYE MÂNÂSINA!..
Peşin fikir olarak belirtmek isterim… Bu yazının gayesi; ne bir kimse veya gurubu göklere çıkarmak, ne yerin dibine batırmak, ne de muallak da bırakmak değildir.
ERKEN GEL
“EY GENÇ ADAM, YOLUMU ADIM ADIM BİLİRSİN!
ERKEN GEL, BENİ EVDE BULAMAYABİLİRSİN! [1975]
Bu dâvetin muhatabı; genelde, başta Anadolunun Müslüman Gençliği olmak üzere tüm İslâm Âlemi ve özelde ise “BİR” KEYFİYETİ’in “BİRİCİK” MÜŞAHHASI: KUMANDAN SÂLİH MİRZABEYOĞLU olduğunu izaha gerek var mı?..
KUMANDAN da genelde aynı şekilde, özelde ise muhtelif meziyet ve istidat sahiblerine aynı dâveti kendi usulünce yapagelmiştir.
Tilki Günlüğü’nün 2. Cildi, “SON GÜNÜNE YETİŞEN” başlığıyla başlıyor ve ilk levha 17 Ekim 1989’da ÜNSAL ZOR’un ÜNSAL isminin; “Silâhlanmış” ve “Silâhlandırılmış” mânâsı ile “Şöhretlenmek” anlamları arasındaki alâkadan bahsediliyor.
ÜNSAL ZOR sonu “BÜYÜK KURTULUŞ” olan bu davete hem “KURTULMAK” hem de “KURTARMAK” gayesiyle icâbet etmiş ve “DOĞRU ADRES”e “ADIM ADIM” gitmiş ve sonunda da kendisine nasib edilen ŞEHÂDET ŞERBETİ’ni kana kana içmiştir… KENDİSİNE VE CÜMLE ŞEHİTLERİMİZE BİN GIBTA… NE MUTLU ONLARA!..
“AHİRETTE KOMŞU OLMAYI DİLEDİKLERİMDEN” ifâdesinin sahibi KUMANDAN’la birlikte kendisi ve cümle ŞEHİDLERİMİZLE birlikte olmayı ALLAH (C.C.) bizlere de nasib etsin…
Evet, “ordu milletin yumruğudur. Dimağ emrinde yumruk…” ŞEHİD ÜNSAL GÖNÜLDAŞ; “BEYİN” emrinde YUMRUK OLMUŞ; Yaptığı BİAT’tan asla dönmemiş, görmüş olduğu zulüm ve işkenceler onu yıldıramamış, DAVAYI HAYATIN İÇİNDE DEĞİL, BİLAKİS, DAVA’NIN İÇİNDE HAYATI YAŞAMIŞ, daha doğrusu DAVAYI HAYAT BİLMİŞ BİR YİĞİT!..
Ömrünün en kıymetli dönemini ve neredeyse yarısını işkence altında ve zindanlarda geçirmiş… İLKLERDEN BİRİ… KUMANDAN’ı hiç bir zaman terketmemiş, yalnız bırakmamış, 30 yıl Davaya hizmet etmiş, HAYATINI SEVGİLİ EŞİ ŞEHİDE NURAY ZOR İLE BERABER KUMANDAN’A VE DAVASINA ADAMIŞ BİR “FEDÂİ”…
“Sabrı az, hırsı çok olan…” bu kardeşimiz ve hepimiz zaman zaman “BEYİN” EMRİNE- MURADINA uygun olmayan hareketlerde bulunmuş olabiliriz; DAVA ADINA, NİZAM ADINA…
Bu YUMRUK ne yazık ki -gafleten- zaman zaman içeriye karşı da işlemiş ve bazı istenmeyen durumlara sebebiyet vermiş olabilir… Bu yazı; -‘bu yumruk’la bilfiil tanışmış fakat -Şehâdetinden önce dahi-hakkını anasının ak sütü gibi helal etmiş biri tarafından kaleme alınmıştır.
Bu noktada; Hz. Ali (r.anh) Efendimiz’in oğlu Muhammed bin Hanif-(Hanefiyye) (R.aleyh) den rivayet edilen Hadis-i Şerif müşahhaslaşıyor: “…Bulutların semada toplandığı gibi, Allah O’nun etrafına bir kavim (topluluk-cemaat) toplar. Onların kalblerini uzlaştırır. Onlar içlerinden şehit düşene üzülmez, kendilerine katılana da sevinmezler.
Şayet O, O’ysa; kalplerimiz uzlaşacak demektir veya biz o kavim-cemaat’ten biri isek; onun ashabından biri isek, o defterde kayıtlı biri isek…
Birbirlerine zıd ve kırık olmayan kalplerin UZLAŞMASI, UYUŞMASI VE BİRLEŞMESİ mevzuu bahis edilir mi?.. Demek ki HAKÎM mahkemenin ikinci celsesinde DAVAYI SULH’a bağlayacak: HÜKMEN SULH!.. Bu noktada kazananı kaybedeni yok bu fâsid sen-ben davasının…
O’NUN “O” OLDUĞUNA ŞÜPESİ KALMAMIŞ BİRLEŞİK KÂFİR DEVLETLER BİRLİĞİ (İsrail-Amerika ve Haçlı Birliği) HALİÇ’te ADALET MUTLAK’A KONFERANSIYLA,
DÜNYA AĞIR SIKLET BOKS ŞAMPİYONUNUN YUMRUĞUNUN (İBDA) SADECE GÖLGESİNİ GÖRMÜŞ
VE BU YUMRUĞUN ÇOK KISA ZAMANDA “ANADOLU KITASI BÜYÜKLÜĞÜNDEKİ” HACMİNE EŞECEĞİNİ
VE “KÜFRÜN BEYNİ”Nİ DAĞITACAĞINI PEK ÂL ANLAMIŞ VE PANİĞE KAPILARAK O’NA GÖZDAĞI VERMEK(!) İSTEMİŞ, BU SEBEBLE DE O’NUN
“ADIMLAR”INA ÇELME TAKMAK(!) SURETİYLE,
DÜNYA HAKİMİYETİNE YÜRÜYÜŞÜNÜ DURDURMAK, EN AZINDAN GECİKTİRMEK İSTEMİŞ OLDUĞU BEDÂHET!..
İLK HEDEF NEDEN ADIMLAR?!.
İnsaf ve vicdan’ın bunu çok iyi düşünmesi ve değerlendirmesi elzemdir…
Daha sonraki hedefler şu veya bu cenah ve şahıslar olmayacağı anlamında alınmamalıdır!.. Allah cümlemizi korusun…
Ayrıca: Yine Muhammed bin Hanif Ebul Kâsım (R.Aleyh) buyurdu ki: “Bir kimse SEYYİDLERİ ve ÂLİMLERİ severse, o kimse çok günahkâr bile olsa, Allahü Teâlâ o kimseye pek çok ihsanlarda bulunur!!!…
Küffar bâtıl davasında uzlaşıp anlaşabiliyorsa, bizler HAK DAVAMIZ’da nasıl olurda anlaşamayız, uzlaşamayız. BU, BÜYÜK DAVAMIZ ADINA, HESABI ZOR, BÜYÜK BİR VEBALDİR!
Ehli sünnet inancında sadece Peygamberlerin İSMET (masum, günahsız) sıfatı vardır. Onlarda İlâhî hikmet icabı ZELLE(küçük hata)ler işlemişlerdir.
Sâhabe-i Kiram görüş ayrılığından ve bazı fitneler sebebiyle birbirleriyle savaşmamış mıdır?.. Her iki tarafın ölenleri de ŞEHİD! Halbuki, doğru birdir… Öyleyse... İşte burada karşımıza: “Sahabenin birbirini taklidi caiz değildir” hükmü çıkmaktadır; Çünkü her biri müçtehid ve müçtehidin müçtehide içtihadı caiz değil…
Bu minvalde “Ümmetimin ihtilâfı rahmettir.” Hadis-i Şerifi devreye girer ve Mü’minlere ışık tutar: Yeter ki; İhtilâf ÎTİKAD’da değil MUÂMELÂT ve HÂDİSÂT’ta olsun !..
MAYSTRO yönetimindeki ÇOK SESLİ KORO’da değişik ENSTRÜMAN’lara rağmen “TEK SES” algısını ve zevkini veren : “SES AHENGİ”….
Enstrümanların ses ve strateji’lerinin farklı farklı olması doğaları gereğidir. Şayet koro’ya zarar verecek, ses-strateji-akort bozukluğu görülen enstrüman söz konusu ise; MAYSTRO sanat diliyle, mimik, el-kol hareketleri ve sembolik “değnek” ile ihsâsen ona nota vererek koro birliğini korur.
Tabiatiyle nihâî hedef “AKADEMİK KORO”…
MAYSTRO’ ya rağmen “enstrüman”lar birbirlerine akort vermeye kalkarsa sonuç ne olur?.. Düşünmek dahi istemiyorum…
MAYSTRO’nun -yanılmıyorsam- şu uyarısı çok dikkat çekicidir: “Bizi yıkabilecekleri tek nokta!”. Bu da açıktır ki: İhtilâf ve sen ben meselesi… “Mü’minler bir binanın tuğlaları gibi birbirine bağlıdır” Hadis-i Şerifi en çok bize hitab etmelidir. Bir tuğlayı çektiğinizde bina çökmez mi?..
Bu ifâdelerden; “hadi gelin bu senfoniyi şu enstrümanla icrâ edelim”, anlamı çıkmaz. Böyle bir şeyin senfoni olamayacağı açıktır. Esâsen şahsım itibariyle İBDA ÇOK SESLİ KOROSU’nda –hepsi hoş, hepsi güzel, fakat- beni büyüleyen enstrüman KANUN’dur… MAYSTRO’nun bestelediği her SENFONİ’de enstrümanların eksiksiz olması ve olmasa olmazı: KANUN!..
Başka bir ifâdeyle koro: “KESRET’TE VAHDET”-“ÇOKLUKTA BİRLİK”, BİR “VÜCUDUN ORGANLARI GİBİ”… Yeter ki, kalbler aynı sedâ ve aynı ahenk, aynı hedefle atmış olsun…
“Öyle zamanlarım oldu ki, davanın yürümesi için münafık’ı kullandım!..”
İş kullanmaktan çıkıp kullanılma noktasına geldiğinde elbette –söz sahibi- MAYSTRO’dan- uyarı gelecektir. O’na rağmen biz bu işi yapmaya kalkarsak her şeyden önce O’na saygıda kusur etmiş olmaz mıyız?.. MAÂZALLAH!..
Buna rağmen hiç mi bir birimizi tenkid etmeyeceğiz? En küçük bir şeyde ilkokul çocukları gibi “öğretmeniim!” mızıldanması ile mızıldanmak bizlere yakışır mı?.. O’nun yükünü ağırlaştırmış olmaz mıyız veya olmadık mı?..
Elbette O’na yakışır şekilde, fikirle, meşru ve edeb dâiresinde ve yapıcı olarak tenkit mübah… Âcizâne yapmaya çalıştığım…
ÜSTAD ile bağlayalım: “Senin malın senin, benim malım benim!” Bu ŞERİÂTTIR… “Seninki senin, benimki de senin!” Bu TARİKÂTTİR… “Ne benimki benim, ne de seninki senin… Her şey ALLAH’ın!” bu da HAKİKÂTTIR!..
Ne sen varsın, ne ben, ne yâr, ne kimse;
O var ! [ÜSTAD-1982]
KISACA: HER ŞEY İBDA’NIN!..
11.04.2016
HASAN Parmaksız
MAYSTRO:
1- ÜSTAT
2- ORKESTRA ŞEFİ
3- MÜZİK YAZARI
4- MÜZİK ÖĞRETMENİ