SEN İSLAM’IN DEĞİL, BOP’UN TEMSİLCİSİSİN
REKLAM
Davutoğlu, İstanbul’da gerçekleştirilen İslam İşbirliği Teşkilatı 13. Zirvesi’nde İslam ülkelerine çağrıda bulunmuş bu çağrıdaki Davutoğlu’na ait şu cümleyi okuyunca aklıma Firavun ve sihirbazları geldi: ‘Biz İslam’ın bugünkü temsilcileri olarak..’
Davutoğlu ve mensup olduğu zümrenin İslam’ın temsilcisi olmadığı bazıları için tartışma konusu olsa da, BOP’un temsilcisi olduğu hiç kimse için tartışmaya mahal bırakmayacak bir gerçek. İslam’ın gerçek temsilcileri İmam-ı Azam, İmam-ı Gazali, İmam-ı Rabbani, Muhyiddin Arabi, Şah-ı Nakşabendi, Abdülhakim Avrasi, Necip Fazıl, Mahmud Efendi ve Salih Mirzabeyoğlu’dur.
Bu soydan gerçek temsilcilerle bu tipleri yan yana koyduğumuzda zaten, aradaki fark kendiliğinden ortaya çıkmakta. Yazımızın başlığında da dile getirdiğimiz gibi siz ancak İslâm düşmanı BOP’un temsilcisi olabilirsiniz. Hak ettiğiniz de, şüphesiz temsil ettiğiniz mânâya göre olacak.
Bu gerçekten dolayı “İslâm’ın temsilcisi” sahtekârlığında fazla takılmadan hemen konumuza geçelim.
Allah (cc) Zuhruf Suresi 54. Ayetinde Firavun ve kavmi için şöyle buyurur: “Firavun, halkını küçümsedi ve hiçe saydı, onlar da körü körüne ona itaat ettiler. Çünkü fâsık (günahlarla yoldan çıkmış) bir topluluk idiler.”
Kur’an-ı Kerim’de Firavun ailesi, avanesi ve askerleriyle birlikte zikredilmektedir. Firavunun gücü ferdi değil, ekibiyle birlikte oluşturduğu güçtür. Kendisi askeri gücü, Kârun sermaye gücünü, Hâman ise bürokratik gücü temsil ediyordu. İktidar bu üç güçten oluşmaktaydı.
Firavunun hikâyesinde benim en çok dikkatimi çeken, elde ettiği gücü devam ettirebilmek için halkını ‘aptallaştırma’ siyaseti gütmesi.
Evet, Firavun kavmini aptallaştırdı.
Peki, firavun bunu nasıl yaptı? Ne kullandı?
Firavunun emrinde çalışan, en yakın adamları “sihirbaz”lardı.
Firavun sihirbazlarıyla halkın gözünü boyuyordu. Onlara yalanlar söylüyorlardı. Var olanı “yok”, Yok olanı “var” gibi gösterip akıllarında şüphe etmelerini sağlayıp halkını aptallaştırarak kendisine bağlıyordu.
Bugün ‘Biz İslamın temsilcileri’ diyen biri, değil İslam’ın temsilcisi, ancak bu halkı aptallaştıran Firavun’un sihirbazından biri olabilir!
Vatan hainliğini, tecavüzü, yalanı, hırsızlığı, itibarsızlaştırmayı, ahlâksızlığı kitlelere yaymaya devam eden zamanın sihirbazları; halkı aptallaştırma operasyonlarını kendilerinin “İslâm’ın temsilcisi” olduklarını iddia ederek, “din pezevenkliği”ne devam ediyor.
Bu sihirbazlar, yarın da tıpkı Firavun gibi ilâhlıklarını iddia etseler inanın hiç şaşırmam. Bunlar değimliydi daha dün ‘Allah’ın vasıflarını üzerinde toplayan lider’ diyen.
Peşlerinden giden aptallaştırılmış kitle ise aval aval bu sapıklıklara bakmıştı.
Süfyanın iktidar ömrünü uzatmak için Firavun ve sihirbazlarının bu aptallaştırma operasyonundan istediği halk profili ise bu olsa gerek: Hayvan sürüsü gibi, “otur” deyince otursun, “kalk” deyince kalksın, fikir beyan etmesin, emirlere itaat etsin!
“Emre itaat” deyince de aklıma Metehan geldi…
Bilmeyenler için söylüyorum hani günümüz ordularının temellerini atmış, onbaşı, yüzbaşı, binbaşı, tümen başı gibi rütbelerin kullanıldığı bir ordu kuran, adaleti ve yiğitliğiyle hakkı olan tahtı yine kendi gibi yiğit, gözü kara, adalet için canlarını fedâ edecek yiğitler yetiştirip savaşarak alan Metehan.
Günümüzde Türk Kara Kuvvetleri de kuruluş yılını Metehan’ın tahta geçtiği MÖ. 209 yılı olarak kabul edip, bunu tarihçesinde anlatmış, logosuna da kuruluş yılını MÖ 209 yazmıştır.
MÖ 209 Metehan’ın tahta çıkışı olarak kabul görür. Hikâyesi kısaca şöyle;
Teoman, oğlu Metehan‘ın yerine üvey annesi Yenişi’nin oğlunu tahta çıkarmak istemiştir. Hanlığın beyleri ve Metehan bu duruma karşı çıkmıştır.
Dönemin töreleri gereğince Türk annelerden olan, has bir Türk’ün tahta geçmesi gerekmektedir. Babası Teoman’ın, son karısı olan Çinli hatunun Metehan’ı kötülemesi sonucunda dolduruşa gelmiş ve eşi Yenisi’nin oğlunu tahta geçirmek isteyerek veliaht tayin etmiştir.
Bu durumdan rahatsız olan Metehan üvey annesinin oyunları neticesinde Yuezhi’ler tarafından rehin alınmıştır. Metehan’ın Yuezhi’lere sığındığını düşünen ve duruma sinirlenen babası Teoman, hemen Yuezhi’lere savaş ilan ederek Metehan’ı öldürtmek istemiştir.
Uzatmadan; “emre itaat deyince aklıma Metehan’ın ok hikâyesi geldi” demiştim… Metehan’ın Ok hikâyesi ise kısaca şöyle;
Tarihte çavuş oku adı verilen “ıslıklı ok”un Metehan tarafından icat edildiği bazı kaynaklarda yer almaktadır.
Metehan’ın çocukluğundan beri oynadığı Hedefe Çevirme oyununun, onun tahta geçmesini sağladığı bazı Çin kaynaklarında anlatılmaktadır. Bu oyuna göre Metehan okunu bir yöne doğrulttuğunda, ordusundaki tüm okçular, hemen o hedefe doğru nişan alıp ateş ederler ve hedefi yok ederlermiş.
Yine bir gün okunu en sevdiği atına çevirmiştir. Askerlerinden bazıları tereddüt etmiş ve oklarını Metehan’ın atının üzerine doğrultmamışlardır. Bunun üzerine Metehan hemen okunu tereddüt eden askerlerin üzerine doğrultmuştur.
Bunu gören diğer okçular hemen nişan alıp, tereddüt eden diğer askerleri öldürmüşlerdir. Bu hareketi ile mutlak itaat kavramını ordusuna aşılayan Metehan, zamanı geldiğinde 10000 kişilik askeri ile birlikte okunu babasına doğru çevirmiş ve sonuç kaçınılmaz olmuştur.
Savaş sathı (bkz 1) mahallinde yaşadığımız bu günlerde devlet idarecileri cemiyette din ve vatan hainliğini, tecavüzü, yalanı, hırsızlığı, itibarsızlaştırmayı, ahlaksızlığı yayıp bunlarla iş görüyor ve idare edilenler de bunu hoş karşılıyorsa, orada Firavunlar ve Münafıklar iktidar olmuş, idare edilenlerin de ruhları ‘aptallaştırma’ siyasetiyle delik deşik olmuş demektir.
Günümüz “propaganda makinesinin” o dönemin sihirbazları olduğuna dikkat etmek gerekir. Asasıyla Musa’nın dağdan inmeye başladığı bugün kendilerini İslam’ın önderi, temsilcisi sayan, aslında İslam’ın önünü kesen günümüz Firavun ve sihirbazlarına, ordu- millet ruhuyla oklarımızı çevirmiş “fırlat” emrini beklemekteyiz!
Bu sihirbazlar -propaganda makinesi- medya hak ettiği muameleye tabi tutulduğunda, yani tam olarak düşmanlaştırıldığında mücadelenin hızının nasıl birden arttığını hep beraber göreceğiz.
Cüneyt KARAN
bkz1: Modern savunma stratejilerin temeli olan askeri taktik, adı üstünde bir çizgi halinde savunma yapmayı reddeden bir anlayıştır