Sünnilik Üzerine

Sünnilik Üzerine

Tayyip Erdoğan’ın “ne Şiîyim, ne Sünnî” laflarının ardından gündeme taşıdığımız MEZHEPSİZLİK fitnesi etrafında “dilsiz Şeytan”lığı reddeden bazı yazar ve hocaefendiler konu hakkında yazmaya devam ediyor. Bu çerçevede Marifet Derneği güdücülerinden Şefik Kocaman hocaefendinin Vahdet Gazetesi’nde yayınlanan “Sünnilik Üzerine” başlıklı yazısını dikkatlerinize sunuyoruz.

ADIMLAR Dergisi

Besmele, hamdele ve salat-ü selamdan sonra…

Kıymetli Vahdet okurları!

Geçtiğimiz günlerde İslam’ın Sünnilik olduğunu izah etmiştik. Sünnilik, Ehlisünnet vel-Cemaat ifadesinin kısaltılması olup Peygamber Efendimizin (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) yolunu takip eden gerçek Müslümanlar anlamına gelmektedir. O yazılarımızdan sonra yaşanan bazı gelişmeler bu mevzuya yeniden temas etme ihtiyacı doğurdu. Fakat bu sefer asrımızın iki büyük alim ve evliyasının sözlerini sizlere arz etmekle iktifa edeceğim.

Allah-u Teâlâ, cümle Ümmet-i Muhammedi o kutlu Peygamberin yolundan ayırmasın. Âmîn…

Kurduğu medreseler, yetiştirdiği takva sahibi alimler ve sünnet-i seniyye üzere terbiye ettiği cemaatiyle asra damgasını vuran Müceddid Mahmud Efendi Hazretlerinin mevzumuza dair buyurmuş olduğu bazı kelamları:

“Ehlisünnet vel-Cemaat mezhebinin gayrisine fetva veren büyük hoca değil, büyük şeytandır!”

“Bu mezhebin başı Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem), erkânı hulefâ-i râşidîn, efrâdı ise ashab-ı kiramdır. Daha sonra da kıyamete kadar bu itikat üzere devam edenlerdir. Oraya sokulmadan olmaz. Sürüden ayrılanı kurt kapar. Sürünün içinde olan koyunu kurt kapamaz biiznillâhi Teâlâ.”

“Ey Müslümanlar! Bizler, Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) nasıl inandıysa, ashâbı nasıl inandıysa öyle inanırsak doğru yoldayızdır. Doğru itikat ancak budur.”

“Eğer Rabbin dileseydi elbette insanları tek bir ümmet yapardı lakin ihtilâf ediciler olarak kalacaklar.” (Hûd:118) buyuruyor Allah-u Teâlâ. Rabbimiz isteseydi bütün insanlar bir düşüncede, bir inançta ve hepsi takva üzere olurdu. Fakat hikmeti gereği böyle dilemedi, kıyamete kadar ihtilaf edenler olacaktır. Rabbimiz kime acıdıysa o ihtilaf edicilerden olmadı. Ehlisünnet ve’l-Cemaat mezhebinden olanlar ihtilaf etmeyenlerdendir.”

Sen Allah dostu olamadıysan olan var, bunu inkâr etmenin ne faydası var?! Fakat illa inkâr edecekler, İrancı olacaklar. İranlıların çoğu tarikatı kabul etmez. Müta nikahı yaparlar. Bunlar bazılarının hoşuna gidiyor. Ehlisünnet olan bir kimseyi İrancı olmak yükseltmez, alçak eder. Nerede tembellik var oraya gidiliyor, nerede çalışmak var oradan kaçılıyor.”

Dört mezhebin müftüsü, padişahların hocası ve Osmanlı son döneminin en büyük âlimlerinden Ahıskalı Ali Haydar Efendi bizzat başından geçen bir hadiseyi şöyle anlatmıştır:

“Bir gece seher vakti, uyanıkken aşikâre olarak şeytan yanıma geldi ve bana: Sen hangi mezheptensin diye sordu. Ben de: Ehlisünnet vel-Cemaat mezhebindenim dedim. Peki! Mezhebinin hak olduğuna delilin nedir dedi. Ben de Kuran-ı Kerimdir dedim. O: Her mezhep sahibi haklı olduğuna dair Kuranı delil getiriyor. O halde onların haksız olup senin haklı olduğun ne malum? dedi.

Bunun üzerine ben ona nice ayet ve hadisler okuyarak cevap verdiysem de, bir türlü ikna olmadı ve önüme bir taş yuvarladı. Böylece uzun müddet mücadele devam etti, çok yoruldum, aciz kaldım ve yanımda duran yatağa düştüm, uzandım.

O anda Mevla Teâlâ, Bakara Suresi 137. ayet-i celilesini hatırıma getirdi. Ben de hemen yatağımdan doğrulup ona cevap olarak bu ayeti okudum ve dedim ki: Bu ayet-i celilede Mevla Teâlâ, Habibi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e ve ashabına hitaben buyuruyor ki:

“Eğer onlar (kendi dinlerini hak bilip insanları ona davet eden Yahudi, Hristiyan ve sair din mensupları) senin ve ashabının inandığı gibi inanırlarsa muhakkak (ancak o zaman) hidayete ermiş olurlar. Eğer yüz çevirirlerse ancak onlar haktan büyük bir ayrılık içindedirler.”

Ve devamla şeytana dedim ki:

İşte bu ayet-i celile nazil olduğu zaman ne Mütezile, ne Şia, ne Cebriyye, ne de Kaderiyye gibi batıl mezhepler mevcut değildi. Ancak Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ve ashabı mevcuttular ve hak üzere olanlar da ancak bunlardır.

Öyle ise dünya yıkılıncaya kadar ancak onlar gibi inanıp, onların amelleri gibi amel edenler onlara hakkıyla tabi olmuş ve hidayet üzere bulunmuş olur. Ehlisünnet vel-Cemaat işte bunlardır. Ben böyle deyince şeytan bu izahata karşılık veremedi ve gitti.”

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: