BİR MİLLETİN DRAMI

BİR MİLLETİN DRAMI

Bir kanalizasyon çukuru içindeyim, her yanım fareler ile dolu. Burnumun ucunu görebileceğim bir ışık bile yok. Korkuyorum… Sonra bir ânda susup, çırpınmaktan vaz geçiyor ve etrafı dinlemeye koyuluyorum. Fark ediyorum ki yalnız değilim. Sayamayacağım kadar çok insan var etrafımda. Birçoğu kendisini kurtarmak için feryat ediyor. Kimisi ise sanki buraya aitmiş gibi, hâlinden gayet memnun görünüyor.

Boğazımıza kadar pisliğe batmış durumdayız.

Sonra gözüm tepeden süzülen ince bir ışığa takılıyor. Işığın girdiği deliğe dikkatle bakıyorum. Yukarıda belkide sayıları binleri bulan insanların uğultularını ve alkış seslerini işitiyorum. Ve bu sesler arasında sanki kulakları yırtarcasına bir ses ile kim olduğunu bir türlü anlayamadığım ama insanı büyüleyecek bir akıcılıkla konuşan birisi olduğunu fark ediyorum. Öyle bir konuşuyor ki,yukarıdaki kalabalık bu adam ne derse alkışlamaya başlıyorlar. Orkestra edası ile her cümlesinde farklı tonda alkış çalıyorlar. Bir ara bu adamın, “Kalbinizi ferah tutun, bizler sizin için buradayız, sizlerin kolu, kanadı olmak, sizinle üzülüp, sizinle gülmek, hiçbir güce sizi ezdirmemek, dertlerinizde derman olmak için buradayız. Bizim gözümüzde Sünni bir insanın Şiâ bir insandan farkı yoktur. Türk’ün Kürt’ten farkı yoktur.Bizler bu ayrımları ayaklarımızın altına alarak sizlerin huzurunuza geldik. Her başınız sıkıştığı vakit yanınızda olmak için geldik!” dediğini işitiyorum.

İçimde bir kuşku duyuyorum; “nasıl olur da bir Müslüman’ı, Şia bir insan ile bir tutar?” diye takılmadan edemiyorum ama o ânki içinde bulunduğum aciz durumdan dolayı onun hizmetkâr sözleri yüreğime umut serpiyor. Sonra avazım çıktığı kadar bağırıyor ve beni kurtarmaları için yardım istiyorum. Ama o adamın konuşması benim sesimi o kadar çok bastırıyor ki, ben kendi haykırışlarımı bile duyamaz hâle geliyorum…

O hayâl kırıklığı ile kendimi suya bırakıyorum. Tam suya düştüğüm ânda gözlerimi açıyorum. Büyük bir kalabalığın ortasında buluyorum kendimi, sanki az önce gördüğüm o kalabalığın içinde gibiyim ve bu insan yığını içerisinde o adamın sesini duyuyorum. Sesin geldiği tarafa doğru bakıyorum. Dev bir platform üzerinde bir adam, kalabalığa sesleniyor. Ben adamı anlamak için süzerken bi yerlerde birisinin yardım istediğini duyar gibi oluyorum. Sesin geldiği yeri bulmak için etrafıma bakınırken, sesin yerde ki bir kapaktan geldiğini duyuyorum. Aşağı eğilip kapağı kaldırmaya çalışıyorum ama beceremiyorum. İnsanlardan yardım istiyorum ama herkes sanki kürsüdeki adamın büyüsüne kapılmış, beni duymadan sürekli o tarafa doğru bakıyorlar. Kapaktaki küçük bir deliğe ilişiyor gözlerim, içeride bağıranın kim olduğunu öğrenmek için delikten aşağıya bakıyorum. Baktığımda suyun içerisinde kendimi görüyorum…

 

DİPNOT: İnsanlar öyle bir büyüye kapılmışlar ki, burunlarının ucundaki insanların hâlinden, feryatlarından, acılarından habersizler.

Her zaman dediğim gibi;

“Rota var, dümen yok, kaptan var, kolu yok, gemi var, yelken yok, yolcular var, bu gemi ne olacak diyen yok!”

Ben az söyledim sizler çok anlayın. Millet, büyük bir gafletin içerisindedir. Öyle ki, gözünün önünde maneviyatına hakaret edilmesine rağmen, nesil, kanalizasyon çukurlarına atılmasına rağmen, halâ değerlerine ihanet edenlerin peşinde koşmaktan vaz geçmiyor.

Feryatlarımıza yardım edeceğini söyleyenlerin gerçekte yaptıkları tek şey;

“BU MİLLETİN FERYADINI BASTIRMAKTIR!”

Ebubekir İkiz

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: