RESSAM NİHAT TAŞKIRAN’LA, RESİM SANATI ETRAFINDA
Bu haftasonu ADIMLAR Fikir-Kültür-Siyaset Plâtformu’nun Fatih bürosunda Ressam Nihat TAŞKIRAN’ı ağırladık.
Cumartesi, saat 15:00’te başlayan sohbet, kendisini “alaylı bir ressam” olarak tavsif eden 1962 Adıyaman doğumlu ressamımızın, çocukluk ve ilk gençlik yıllarında resme yöneliş macerasını anlatmasıyla başladı.
Sayın Taşkıran çocukluk döneminde resme ilgi duyma sebeblerini, duygu ve his kabiliyetlerini, ressam olma arzusunu, buna karşın gerek bölge, gerek ailesinden başlayarak yakın çevresinin içerisinde bulunduğu maddi zorluklar ve sıkıntıları bir türlü aşamaması ve böyle bir çocukluk döneminden sonra çok arzu ettiği “sanat eğitimi”ni bir türlü alamaması ile başladığı konuşmasının bu bölümünde adetâ oto-portresini tasvir etmiş oldu.
Gayet açık sözlü bir şekilde ve samimi duygularla tasvir edilen bu tablo karşısında, “hayatını sanatına adayan sanatkâr” idealinden bazı çizgiler gördük desek, abartmış olmayız.
Batı Resminin bugün geldiği donma, daha doğru bir ifâdeyle dejenere anlayışın, tarihindeki belki en önemli kırılma noktası olan “Akademizmin reddi”nin, esaslı bir “sanat eğitimi”ni inkâra yol açması, ifâde çetinliği yaşayan ressamlarımızın sözlerinde temel bir mesele olarak kendisini gösteriyor.
Batı sanat tarihi açısından 19. Yüzyılın ikinci yarısından başlayarak 20. Yüzyılda büyük bir devrime kapı açan bu red tavrı, Batılı ressamlar tarafından hakkı verilmiş bir şahsiyet ifâdesiyken, söz konusu büyük ressamların ölümünden sonra bu temel problem ne yazık ki anlaşılamamış olarak, resim sanatı başta olmak üzere, sanatta büyük bir rastgeleliğe kapı açmıştır.
Salih Mirzabeyoğlu’nun gerek Şiir ve Sanat Hikemiyatı adlı eserinde, gerekse Resim Sanatı etrafında müstakil olarak kaleme aldığı Elif adlı eserinde “sanat ve sanatı üzerine düşünen adam” olarak idealize ettiği sanatçı, Batı’da, asıl gerekçesi pörsümüş eski karşısında her daim “yeni”ye yol açan “mücerredi inkâr” olan Akademizm’in karşısında olduğu gibi, ifade dilini mücerrette arayan gerçek ressamlara nisbet noktaları verecek bir Akademinin hakkını da teslim edecektir.
Ressam Nihat Taşkıran’ınla gerçekleştirdiğimiz sohbeti tamamını, bu ıstırabın bir ifâdesi olarak çerçeveleyebiliriz.
“Sanatı üzerine” düşünen, tecrübe eden ve eser veren Taşkıran, ressam arkadaşlarıyla buluşup resmin temel problemleri üzerine yaptıkları uzun mülahazalardan da bahsetti sohbeti sırasında… Diğer ressam arkadaşlarının da türlü “düşüncelerini” aktardıkları bu vasat, şüphesiz, bir Manet, bir Picasso, bir Kandinsky, bir Dali ve “çevresi” değil. Her bir ressamın bugünlere gelen tesirleriyle bildiğimiz, dönemin şair, romancı, düşünür, ilim adamlarının meydana getirdiği nasıl muazzam bir çevre ile temas içerisinde olduklarına bakarsanız, hangi “problemler”in hangi seviyelerde ele alındığını da hayâlinizde canlandırabilirsiniz. “Sanatı üzerine” düşünen ressam, geniş mânâsıyla “sanat üzerine” düşünürken, elbet, “herşeyin herşeyle alâkası vardır” hikmeti etrafında kendisini her mevzuun temel meseleleriyle zenginleştirebilen bir sanatçıdır. Batı’da söz konusu büyük ressamlarca tecrübe edilmiş bu husus, aynı zamanda yukarıda bahsettiğimiz Başyücelik Devlet’inin ortaya koyacağı Akademi anlayışından izler taşır…
Bu noktada Sayın Taşkıran’ın, günümüz ressamlarının okumadığını ortaya koyan ifâdeleri, doldurulması gereken boşluğun çapını ihtar ediyor. “İstemekte hürüm, istemeyi istemekte hür müyüm?” hikmetinin bir diğer yönünü; çağımız (Ahir Zaman şartları) insanını temel ihtiyaçlarından bî haber bırakan fikrî-siyasî-sosyal çevre şartlarını tablolaştırıyor. “Hürriyet” bahsi bizim dünya görüşümüzde “zorunluluk” kavramının dışında değerlendirilemeyeceği gibi, sanatın varlığı ve sanatçının varoluş problemi de bundan ayrı düşünülemez. Elbette biz sanatta evvela şahsiyetçiyiz ve sanat adamını bazı eleştirmenler gibi “çevre faktörlerinin” pasif bir yansıtıcısı olarak görmüyoruz. Fakat çevre-etraf faktörlerinin de “yerinde” değerini inkar edemeyiz. İlgilenenlere Salih Mirzabeyoğlu‘nun Şiir ve Sanat Hikemiyatı‘nda işlediği Etraf ve Kademeler başlıklı bölümü okumalarını salık veririz. Sanatının çilesini çeken sanatkâra düşen vazife “merkez” ve “etraf” olacağı yerleri doğru seçmesi, nefsinde bunun muhasebesini yaşamasıdır. Hürriyet bunun için var.
Sohbet sırasında sanat ve sanat tarihi ile ilgili fikirlerini aktaran Ressam Taşkıran’ın Anadolu coğrafyasının insanlık tarihinden bugüne oynadığı role dikkat çekmesi ve bu noktadaki anlatımları bizi heyecanlandırıyor. “27 medeniyete beşiklik yapmış olan Anadolu” vurgusu ve ressamın bu çerçevede verdiği bilgiler, “insanlık tarihi” ile eş bir yerde ele alınabilecek sanat tarihinin aynı zamanda Anadolu tarihi olduğu gerçeğini tedai ettirir bir zenginlikteydi. Madde plânında, yeraltında bütün bir insanlık tarihini barındıran Büyük Anadolu, insanlığın selâmeti için ihtiyaç duyduğu o yeniden doğuşa, Büyük Terkip’e duyulan ihtiyacın bir sembol ifâdesi, bir beşik.
Bu tarihi yaklaşımı sırasında İslâm ve resim sanatı başlığı etrafında da değerlendirmelerde bulunan Nihat Taşkıran, tarihimizde sanatı ve yeniyi (“icat-sıçrama”) ortaya koymak açısından en doğurgan dönem olarak Selçuklu dönemini işaretliyor. Tarihimizde İslâm’ın tatbik edildiği anlayışlara göre farklı görünen “resme yaklaşım”lar hakkında örnekler veren Ressam, denebilir ki bizler için, İslâm’a Muhatap Anlayış’ın dönem dönem tasvirî ve tezyinî sanatlardaki görünüşünü de ortaya koymuş oldu.
Allah Resûlü’nün “gözlerinin ağırdığı”nı ifâde eden bir Sahâbî’ye, “yeşile ve gökyüzüne bakması”nı buyurmalarını misâl veren Ressam Nihat Taşkıran, renklerin insan üzerindeki tesirlerine ve resimlerde kullanılan renklerin, muhtevaya uygun olarak bu esaslar etrafında kullanıldığına dair misâllerle konuşmasını sürdürdü.
Hat sanatının Batı’daki ifâdesiyle “soyut” resmin babası olduğunu vurgulayan Nihat bey, Halılarımızda yer verilen figürlerin, nelerin stilize edilmiş mücerret tasvirleri olduğuna dair güzel örnekler verdi.
Ulu Hakan Sultan 2. Abdülhamid Han’dan, “Devlet-i Ebed Müddet” kaygısıyla sanata ve sanatçıya değer veren yönüyle de bahseden Nihat Taşkıran, Cumhuriyet dönemi sanat anlayışı hakkındaki değerlendirmelerinde ise mevzuyu “Arabesk ve pop müzik” temelinde misâllendirerek, bugünkü vasatımızı ortaya koyarak konuşmasını tamamladı.
Bazı başlıklarda karşılıklı soru-cevap havasında seyreden, verdiği örneklerle bakış açımızı zenginleştirerek katılımcı gönüldaşlarımızın mevzuları etrafında tedailer sunan bu sohbeti vesilesiyle Ressam Sayın Nihat Taşkıran’a teşekkür ediyoruz.
ADIMLAR Fikir-Kültür-siyaset Platformu