BİNALİ YILDIRIM “MÜJDE”Yİ VERDİ: SHAKESPEARE’İ YASAKLADIK!

BİNALİ YILDIRIM “MÜJDE”Yİ VERDİ: SHAKESPEARE’İ YASAKLADIK!

Şaka değil. Zaytung haberi hiç değil. Başbakan Binali Yıldırım gıdısını kabartarak verdi müjdeyi: “Devlet tiyatroları tamamen Türk sanatçıların eserleriyle sahne açacak!” Ve bunu söylemeden önce “müjde!” vurgusunu da es geçmedi.

Bunun müjde olarak verildiği ve orada bulunan bir Allah’ın kulunun “şaka mı bu?” demeyi aklından geçirmediği bir memlekette bunlara dair iki satır karalamak bile öyle bezginlik veriyor ki… Kızmak istiyorsun, gülmek istiyorsun, ikisi de olmuyor. Adana’yı sel basma hadisesini uzaya gönderilen rokete bağlayan adamın cehaletini andırır bu tablo karşısında donup kalmamak mümkün değil. Üstelik bu “müjde(!)” bir kenar mahalle kahvesinde değil, Bakanlar Kurulu toplantısının bitiminde Başbakan tarafından söyleniyor. Nutkumuzun büsbütün tutulması da bundan…

Evet, müjdeler olsun ki, yeni sezonda Devlet Tiyatroları’nda artık Shakespeare, Moliere, Ibsen, Bernard Shaw ve Anton Çehov yasak! Sanırsın ki, yerli yazarların ellerinde çuval dolusu oyun var; başbakanımız onları “korumak” ve “himaye etmek” için müjdeyi(!) veriyor. Shakespeare ve Çehov’a sahne yasağı getirdik ya; Türk tiyatrosunun sırtı yere gelmez artık! Bu mu mantık?!.

Oldu olacak, Devlet Kütüphanelerine Balzac ve Dostoyevski’yi de sokmayalım ki, şu bir türlü zarını delemeyen Türk romanı uçuşa geçsin. Kant’ı, Hegel’i, Bergson’u raflardan indirelim ki, beklenen Türk filozofunun yolu açılsın.

Ömrü boyunca cebinden para verip bir defa olsun tiyatro salonuna gitmemiş ve iki yerli tiyatro muharririnin eserini sayamayacak politikacıların aldığı bu kararla açılacak yeni tiyatro sezonunda ne mi olacak? Aynı şekilde, ömrü boyunca cebinden para verip belki bir defa tiyatro izlemeye gitmemiş yandaş kalemler birden gizli kalmış yeteneklerini(!) keşfedecek ve oyun üstüne oyun yazmaya(!) başlayacak. Bakın, mevcut Türk tiyatro muharrirlerinin eserlerinin ne kadar “Türk” olduğunun tartışmasına girmiyorum bile. Tiyatromuzun şu kör topal hâlini bile mumla arayacağız. Bir avuç kalmış gerçek tiyatro seyircisini de büsbütün kaçıracağız.

Yabancı sermayeye vatan kapılarını ardına kaçan bir hükümet… Yabancı askerlere giriş ve çıkış izni vermekte en ufak bir nazı, kaprisi olmayan hükümet… Öyle ki, geçtiğimiz ay, 19 Ağustos tarihli Milliyet gazetesinde İncirlik Üssü’nde Amerikan ordusuna ait NÜKLEER SİLAH bulunduğunun resmi açıklaması vardı. Türkiye’nin kendi topraklarında nükleer silah çalışması “yasak” iken Amerikalıların ülkeye nükleer silah sokmalarına bile müsaade eden hükümet… Shakespeare, Çehov ve Ibsen’e yasak koyarak ne kadar milli(!) ve yerli(!) olduğunu gösteriyor.

Bir fıkra: Memleketin birisinde varlıklı bir ağa biricik oğlunu evlendirir. Zifaf gecesinin sabahı oğlan telaşla babasının kapısını çalar ve “baba, bana aldığın kız, bakire değilmiş; ne yapacağım ben” diye ağlamaya başlar. Ağa biraz düşünür, sakalını sıvazlar ve “oğlum, şimdi hemen kızı geri gönderirsek, dosta düşmana laf oluruz. Alay ederler. Hele birkaç ay idare et. Bir bahane bulup boşarız ve ben sana yeni bir düğün yaparım.” Oğlan ikna olur.

Tam bu sırada üst kattan gelinin çığlığı duyulur. Panikle koşar ve ne olduğunu sorarlar. Gelin der ki, “kulaklarımda küpe deliği yoktu. Deldirmeye korkmuştum. Ancak şimdi evlenince heves ettim. Hizmetçi kulaklarımı deliyordu; çığlığım onadır babacığım!” Ağa dayanamaz ve lafı yapıştırır:

-“Ah be kızım, ah be kızım! ! Ne diyeyim şimdi ben sana? Babanın evinde deldireceğin şeyleri buraya saklamışsın; buraya saklayacaklarını babanın evinde!..

Yabancı sermayeyi, yabancı askerlerin girişini, hatta İncirlik Üssünde nükleer silah bulunmasını bile yasaklayamazken, Shakespeare’in oyunlarına yasak getirilmesinde, fıkradaki Ağa’nın ifâde ettiği türden bir terslik yok mu sizce?

Gökhan YAMANGÜL
ADIMLAR
04 Eylül 2016

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: