ÖZGÜR ERDEM VE ALİ ÖZSOY: GÖKÇE FIRAT “HAKSIZLIK KARŞISINDA SUSAN DİLSİZ ŞEYTANDIR!” DEDİĞİ İÇİN TUTUKLANDI
Türk Solu Gazetesi Başyazarı ve Ulusal Parti Genel Başkanı Sayın Gökçe FIRAT’ın tutuklanması üzerine Türk Solu Gazetesi’nin Sorumlu İmtiyaz Sahibi Sayın Özgür ERDEM ve Türk Solu Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Sayın Ali ÖZSOY ile bir röportaj gerçekleştirdik.
Sayın Gökçe FIRAT’ın tutuklanma süreci ve durumuyla ilgili Genel Başkanımız Sayın Ali Osman ZOR’u bilgilendiren Özgür ERDEM ve Ali ÖZSOY’a ayrıca Türk Solu Gazetesi Yazarlarından Sayın Kuzey FIRAT da eşlik etti. Uzun ve verimli bir sohbetin ardından Erdem ve Özsoy’a siz kıymetli okuyucularımız için sorularımızı yönelttik ve cevaplarımızı aldık.
ADIMLAR Platformu’nun Fatih Bürosu’nda ağırladığımız misafirlerimizin sorularımıza verdiği cevapları dikkatlerinize sunarken, haksızlık karşısında dik duruşuyla tanıdığımız Gökçe FIRAT’a yapılan hukuksuzluğu kınıyor, onun ve arkadaşlarının onurlu duruşunu, Hakikat önündeki insan haysiyet ve şerefi adına desteklediğimizi bütün kamuoyuna tekrar duyuruyoruz.
ADIMLAR Dergisi
GÖKÇE FIRAT “HAKSIZLIK KARŞISINDA SUSAN DİLSİZ ŞEYTANDIR!”
DEDİĞİ İÇİN TUTUKLANDI
– Öncelikle Türk Solu Dergisi Başyazarı ve daha önemlisi bir partinin (Ulusal Parti) Genel Başkanı olan Sayın Gökçe Fırat’ın tutuklanma sürecini anlatır mısınız?
Özgür Erdem: 30 Ağustos 2016 tarihinde “FETÖ’nün medya yapılanması” adı altında pek çok gazeteci ve yazar hakkında gözaltı kararı çıkartıldı. Gökçe Fırat’ın da arananlar arasında olduğunu biz de basından öğrendik. Kendisine herhangi bir tebligat gelmemekle birlikte yandaş basında Gökçe Fırat hakkında “yurtdışına kaçtı” gibi haberler çıktı. Gökçe Fırat ise “Burdayım. Kaçmadım. Kaçmam. Mustafa Kemal’in askeriyim.” şeklinde bir tweet attı ve savcılığa ifâde vermeye gideceğini duyurdu. Nitekim, ertesi gün, 31 Ağustos 2016’da Çağlayan Adliyesi’ne giderek soruşturmanın savcısına ifâde vermek için teslim oldu.
Savcı ise soruşturmanın henüz tamamlanmadığını ve teknik birtakım incelemeler yapmak zorunda olduklarını söyleyerek, Gökçe Fırat’ın emniyete gönderilmesi talimatını verdi. Böylece Gökçe Fırat kendisi gidip teslim olduğu hâlde 2 gün nezarette kaldı.
Ali Özsoy: 16 Temmuz’dan itibaren zaten Saray’ın tetikçi medyası Gökçe Fırat’ı ve Türk Solu’nu hedef gösteriyorlardı. Hakkımızda bir delinin bile aklına gelmeyecek yalan ve iftiralarla haberler yaptılar. Böyle bir operasyon bekliyorduk ve hazırlıklıydık. Gökçe Fırat 14 yıldır hem AKP, hem PKK, hem de Fethullahçılara karşı asla taviz vermeden en sert ve ulusalcı muhalefeti yapıyor. Dışarıda kalmasına izin vermeyeceklerini biliyorduk.
Aslında bu tutuklanma süreci bizim için bir zaferdir. “Kaçtı, firarda, saklanıyor” palavraları bir saniyede çöktü. Polis Gökçe Fırat’ı almadı. Gökçe Fırat kalabalık bir destekçi grubuyla, sloganlar atarak kendisi Çağlayan’a gitti. 15 Temmuz sonrası bu bir ilktir. Mahkeme ve cezaevinde bir direnişçi vardır. Direniş cephesi açılmıştır.
Çöken ikinci provokasyon ise bizim hakkımızda ortaya attıkları “fetö”cü iftiralarıydı. Bıyık, sakal resimleriyle komplo teorisi üretenlerin kıl kadar aklı yok! Zaten savcılıkta da bu saçmalıkların hiçbiri sorulmadı. Sadece Gökçe Fırat’ın yazıları ve paylaşımları soruldu. “Fetö” üyesi olmaktan da tutuklanmadı. Suçlama, propaganda yaparak destek olmak ki bu da çok saçma. Ama pislik medyasının iftiralarını bizzat savcı çökertmiş oldu.
– Emniyette işkence gördü mü?
Özgür Erdem: Hayır, kötü bir muamele yapılmadı. Ancak son derece lüzumsuz bir gözaltıydı. Kendisi teslim olmuş ve hakkındaki tek suçlama sosyal medya paylaşımları ve yazıları olan birisinin gözaltına alınması tamamen yıldırma ve sindirme amaçlıdır. Emniyetteki sorgusunun ardından 2 Eylül’de savcılığa çıkarıldı ve aynı gün sabaha karşı sevk edildiği Sulh Ceza Hakimliği tarafından tutuklandı.
Ali Özsoy: Emniyet’e sloganlarla girdi, sloganlarla çıktı Gökçe Fırat. Ankara’dakiler rahatsız olmuş. “Doktora götüreceğiz” bahanesiyle -ki zaten götürmüşlerdi- arabaya bindirip ters kelepçe taktılar. Ters kelepçeli fotoğraf çektiler. Bu bile bir acizlik göstergesidir.
– Suçlamalar neydi?
Özgür Erdem: Resmi gerekçe “FETÖ üyesi olmamakla birlikte, bilerek ve isteyerek örgüte yardım eden yayınlarda bulunmak.” Delil olarak gösterdikleri ise 15 Temmuz sonrası attığı tweet’lerde “bu bir darbe değil tiyatro” değerlendirmesi yapması ve 3 yıl önce Gezi eylemleri sırasında yazdığı yazılar. Tabii bu çok tehlikeli bir suçlama ve bu şekilde Türkiye’de muhalefet yapan herkesi “FETÖ çuvalı” içine sokarak tutuklayabilirsiniz. Örneğin yolsuzluklara karşı çıkarsanız “17 Aralık FETÖ’nün bir darbesiydi” gerekçesiyle tutuklanabilirsiniz. Ya da AKP’nin dış politikasını eleştirdiniz diyelim, “FETÖ dış politikada AKP’yi hükümeti köşeye sıkıştırıp devirmek istiyor” gibi bir gerekçeyle tutuklanabilirsiniz.
Ali Özsoy: Bizim anladığımız kadarıyla Beştepe, Gökçe Fırat’ın yürüttüğü sert ve uzlaşmaz muhalefetten çok rahatsız. Gökçe Fırat “haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır!” dediği için tutuklandı. Bu açıdan ulusalcı-İslamcı, laik-dindar ayırmadı. Bu ise AKP yönetiminin alışık olmadığı bir tavırdır. Her kesimden işbirlikçi devşirebiliyorlar. 15 Temmuz’dan sonra da susturmak istediler bizi.
Kamuoyunda tutuklamadan sonra, Gökçe Fırat’ın en son “sahte diploma” ile ilgili yaptığı mücadele akla geldi. Bundan oldu deniyor ve soruluyor: “Gökçe Fırat hapiste ama diploma nerede?” Ama ben de bu konuda Özgür arkadaşıma katılıyorum. 15 Temmuz’dan sonra sinse, sussa bugün içeride olmayabilirdi. En çok “darbe değil, tiyatro” sözüne takılmışlar. Gökçe Fırat ise bu konuda mahkemede geri adım atmadı. Tersine itham etti. “Daha da ileri gidiyorum, bence bu ABD, Tayyip Erdoğan ve Fethullah Gülen’in TSK’yı ortadan kaldırmak için ortak provokasyonuydu. Amaç BOP’u gerçekleştirmek ve “büyük Kürdistan”ı kurmak” dedi.
Burada “tiyatro” sözü doğru anlaşılmalı. 15-16 Temmuz günleri can veren vatandaşlarımızın da, tıpkı Mavi Marmara’daki şehitler gibi AKP tarafından pazarlık masasına sunulduğunu ve dolar olarak nakde çevrilmeye çalışıldığını düşünüyoruz.
– Peki Gökçe Bey’in bu “gerekçeler”e karşı argümanları nelerdi?
Özgür Erdem: Tabiî suçlamaları reddediyor. Cemaat ile bir bağlantısı olmadığını, zaten Atatürkçü/ulusalcı farklı bir örgütlenmenin lideri olduğunun altını çizdi. Cemaat ile bir bağlantısı olmak bir yana Türk Solu‘nun yaptığı yayınlar nedeniyle Fethullah Gülen‘in aleyhinde açtığı onlarca davadan örnekler vererek “olumlu bir ilişkimiz de yoktur” dedi.
Ancak Gökçe Fırat, Türkiye’de pek çok muhalifin düştüğü tuzağa düşmedi. “Paralel Devlet” kavramını ilk kullanan isim olmasına, Cemaat’i eleştiren onlarca Türk Solu kapağına ve hatta Fethullah Gülen’in aleyhinde açtığı onca davaya rağmen “Ben de FETÖ’ye karşıyım” şeklinde AKP ile ortak noktalar bulma çabasına girişip af dilenmedi. Aksine “Yıllardır hem Cemaate, hem AKP’ye ve hem de PKK’ya karşı çıktım, karşı çıkmaya da devam edeceğim” şeklinde muhalif duruşunu korumayı başardı. Sanırız tutuklanmasının en önemli nedeni bu şekilde biat etmeyeceğini göstermesidir.
Ali Özsoy: Evet. Gökçe Fırat devrimci bir duruş sergiledi. Bazı sözde Kemalist ve ulusalcılar gibi AKP’ye yamanmadı. İçeriden dışarıya çıkarabildiği ilk mesajı şuydu: “Ben devrimciyim. Hapislerde de seve seve yatarım. Sizin yatacak yeriniz yok!” Onu susturduklarını düşünenler devrimcilerin zindandan sesinin daha gür çıktığını hesap edemediler.
– Cezaevinde içinde bulunduğu şartlardan bahsedecek olursak?
Özgür Erdem: Cezaevinde Gökçe Fırat’a yönelik özel bir baskı ve susturma çabası var. OHAL nedeniyle tutukluların pek çok hakları kısıtlanmış durumda. Örneğin kapalı görüşler sadece birinci dereceden akrabalarla sınırlı. Avukatla görüşmeler de haftada bir sadece bir saatle kısıtlanmış durumda. Ancak Gökçe Fırat’a özel bir tecrit uygulanıyor. Örneğin, kitap okumasına izin verilmiyor. Diğer tutukluların kullanabildiği bir hak olan cezaevi kütüphanesinden kitap almasına izin verilmiyor. Bizim kendisine iletmek istediğimiz kitaplar da Cezaevi İdaresi tarafından alınmıyor. Bu tamamen keyfi bir uygulama.
Bunun dışında, gönderdiğimiz mektuplar kendisine ulaştırılmıyor. Yazdığı mektupları da bizlere göndermesi yasaklandı. Dolayısıyla bizlerle ve genel olarak dışarıyla bağı tamamen kesilmiş durumda.
Ayrıca televizyon ve buzdolabı gibi bütün tutuklulara tanınan haklardan da mahrum bırakılıyor. 3 haftadır tutuklu, ücretini ödemesine rağmen buzdolabı ve televizyonu çeşitli bahanelerle bir türlü teslim edilmiyor. Küçük bir radyo alabilmiş, ancak radyonun da pili yok! Radyosuna uzun bir süre pil alamadı. Uzun uğraşlardan sonra sınırlı sayıda pil alabildiği için saat başı haber dinlemekle yetinmek zorunda kalıyor. Tabii günlük gazete edinmesi de yasak.
Dediğim gibi, bunlar tamamen keyfî, Gökçe Fırat (ve tabii aynı koğuşu paylaştığı Atilla Taş ve Murat Aksoy) ile sınırlı yasaklamalar.
Avukatıyla ve ailesiyle görüşleri de kısıtlanıyor. Bayramda avukat görüşü yapamadı. Gerekçe “bayram görüşmeleri var.” Bilirsiniz bayramlar geleneksel olarak tutukluların daha fazla görüş yapabildiği zamanlardır. Gökçe Fırat’ta bu tersine işledi ve bayram bir cezaya dönüştürüldü, o hafta avukatıyla görüşemedi. Geçen hafta ise 12 Eylül’de bile uygulanmamış bir kısıtlamayla karşılaştı ve bir saatlik avukat görüş hakkı, bütün koğuşla sınırlandırıldı. Yani koğuştaki 3 kişiye toplamda bir saat avukat görüş izni verildi! Tabii bu süreye avukatların sırayla girmesi, çıkması da dahil. Yani Gökçe Fırat, Atilla Taş ve Murat Aksoy son avukat görüşlerini diğer tüm tutuklular gibi 1 saat değil, 15-16 dakika gerçekleştirebildiler!
Ali Özsoy: Gökçe Fırat’a yönelik cezaevindeki tecrit zulmü büyük bir korkaklıktır, acizliktir. Oradaki varlığından bile korkuyorlar. Tutukluluk içinde tutukluluk yaratıyorlar. Adımlar Dergisi’nin bu konuda bizi Türkiye’de en iyi anlayabilecek gelenek olduğunu düşünüyorum. 28 Şubat’ta size ve Salih Mirzabeyoğlu’na yapılan eşi benzeri az görülmüş işkenceyi Türkiye görmezden geldi. Şimdi de belki daha inceltilmiş hâli yapılmak isteniyor. Kalem, kâğıt, kitap ve mektup yasakları ve tecrit ile bir aydını, bir fikrin ve hareketin önderini, bir siyasi partinin, Ulusal Parti’nin Genel Başkanını cezalandırabileceklerini düşünüyorlar. Kendi zayıf karakterleri ile dava insanlarının ahlâkını ve direnme gücünü bir tutuyorlar. Gökçe Fırat bu süreçten daha da büyüyerek çıkacak.
– Gökçe Fırat niçin böyle bir hukuksuzluğa-zulme muhatap oldu?
Özgür Erdem: Hem tutuklanmasının hem de Gestapo hapishanelerini hatırlatan bu özel tecritin bizce en önemli nedeni “sahte diploma” meselesi. “Sahte diploma” Tayyip Erdoğan’ın en zayıf noktası. Biliyorsunuz, Gökçe Fırat bu konu üzerine çok gitmişti. Onu susturmak ve “sahte diploma”yı gündemden düşürmek istiyorlar. Ayrıca daha genel bir çerçeveden bakılırsa, Gökçe Fırat Türkiye’de AKP karşıtı geniş bir kesimi kucaklayabilecek ve harekete geçirebilecek bir fikriyata ve potansiyele sahip. AKP’nin OHAL ile birlikte baskılarını artırdığı ve CHP-MHP gibi muhalif partilerin “Yenikapı Ruhu” söylemiyle teslim olduğu bir dönemde Gökçe Fırat gibi muhalif kimliğinden ve AKP-PKK karşıtlığından vazgeçmeyen bir siyasi figürün dışarıda bırakılması egemenler için büyük bir risk. Tutuklayarak ve tamamen tecrit ederek Gökçe Fırat’ın fikirlerinin AKP’den rahatsız milyonlara ulaşması engellenmeye çalışılıyor.
Ali Özsoy: Biraz önce söylediğim gibi Gökçe Fırat “güç Saray’da, ben de hem ulusalcılık, hem Tayyipçilik” yapayım diyenlerin karaktersizliğine asla tenezzül etmedi. Ama şunu da belirtmek gerekir: Türkiye’de Gökçe Fırat, sol ve Kemalist çevrelerde “solun afyonu ateizmdir” diyebilen ilk isimdir. Bir halk çocuğu olduğu için bunu içinde hissediyor zaten. Milliyetçi, İslâmcı, solcu ve Atatürkçü kesimlerin bir araya gelebileceğine inanıyor. Bunun için çalışıyor. Çünkü kendisi zaten bunları içselleştirmiş. Karakteri bu. Halkımızın çoğunluğu da böyle… Sahte “laik-dinci” çatışmasının bitmesi, Türk milleti ile ABD ve tüm Batı emperyalizmi arasındaki gerçek çatışmaya göre her çevreden insanın yeniden konumlanması bunları çok korkutuyor. AKP, PKK ve ABD’nin en büyük korkusu bu…
Gökçe Fırat ise solcular, Türkçüler, Atatürkçüler ve İslamcılar ortak bir temelde buluşabilir diyordu ve bunu gerçekleştiriyordu da. Gökçe Fırat’ın Ünsal Zor’u hepimizin, bütün Türk milletinin şehidi olarak görmesi bile bence tarihi bir kırılmadır. Türk düşmanları hep birleşti. Ama Türkler hep bölündü. Bence bu bitiyor.
Zaten Gökçe Fırat tutuklanmadan önce ve sonra ona saldıranlara bakarsanız istisnasız hepsi ya AKP’li ya PKK’lı ya da her ikisini de savunan kişiler.
– Benzer bir şekilde Sayın Gökçe Fırat’ın şahsında değerlendirecek olursak, bütün kesimler açısından uygulanmakta olan bu zulümlere karşı sizce nasıl siyasi bir yol izlenmeli ve nasıl bir duruş sergilenmeli?
Özgür Erdem: 12 Eylül’den beter bir sivil darbe yaşıyoruz. Öncelikle temel hak ve hürriyetler için mücadele edilmeli. Gökçe Fırat gibi isimlere yapılan zulme ve tecrit politikalarını karşı çıkılmalı. Bildiğimiz kadarıyla, yani basına yansıyan 10 ölüm var. Gözaltında ya da tutuklular arasında. Bu ölümler intihar olarak açıklandı ancak aileleri bu iddiayı kabul etmiyorlar. Bu da bizce gündeme getirilmesi ve gündemde tutulması gereken önemli bir mesele.
Daha genel olarak söylemek gerekirse, “darbe karşıtlığı” üzerinden “Yenikapı ruhu” gibi söylemlerle tüm siyasi görüşlerin AKP’ye biat etmesi, en azından AKP’ye muhalefeti ertelemesi/durdurması dayatılıyor. Bunu yapmayan herkes “FETÖ“cülükten tutuklanmakla tehdit ediliyor. Muhalif kesimler AKP’ye muhalefet etmeye ve PKK‘ya karşı mücadele etmeye devam etmeli. Ve tabii Gökçe Fırat gibi muhalif isimlerin tutuklanarak susturulmaya çalışılmasına da karşı çıkmalı.
Ali Özsoy: “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytan” olmamak. Bunun için bir siyasi duruşa bile gerek yok. Bu bizim milli ve dini ahlâkımız. Türklüğün töresi de bu, herhangi bir vicdanlı, ahlâkî duruş da, dünyanın hangi ülkesinde olursa olsun budur. Dünyada Che Guevara neden sevilir? İdeolojisi ne olursa olsun bu duruşun vücuda bürünmüş hâli çünkü. Bu vesileyle bu ahlâkî duruşu asla yitirmeyen Adımlar Dergisi’ne, tutsak bir önderin arkadaşlarına Türkiye’de söz hakkı tanıyan –kendi gazetemiz hariç- tek yayın olduğun için de tekrar teşekkür ediyorum.
Röportaj: Aydın Alkan