3. DÜNYA SAVAŞI – SOYLU DEĞİL O, KUTSAL MIZRAK… VE BU DA SON HAÇLI SALDIRISI!

3. DÜNYA SAVAŞI – SOYLU DEĞİL O, KUTSAL MIZRAK… VE BU DA SON HAÇLI SALDIRISI!

Amerika, “bizimkiler”in Fırat Kalkanı dediği saldırıya, “Soylu Mızrak” adını vermiş diye duyduk.

Neymiş bu Soylu Mızrak?

Bir kere, “Soylu Mızrak” değil o, “Kutsal Mızrak“…

Hikâye şu:

Yahudi çıfıtı -güyâ- Hz. İsa’yı çarmıha gerdikten sonra, alçağın biri (Longinus)mızrağını çarmıhtaki bedene saplıyor ve bu da bir kehanetin gerçekleşmesine yoruluyor.

İşte, o günden sonra, bu mızrağa kutsiyet atfediliyor, bu mızrağa sahip olanın mağlup olmayacağı söyleniyor vs.

Derdim hikâye anlatmak değil, meselenin, yani bu savaşın Hıristiyanlar açısından bir Haçlı saldırısı olduğun göstermek. Bu saldırıya Kutsal Mızrak adını vermekle, Haçlılar bu işin diğer Haçlı saldırılarından bir farkını da ortaya koyuyorlar ki, anlatılanlara göre, Kutsal Mızrak’ı ele geçiren, dünyaya da hâkim olacaktır.

Yani Amerika açısından IŞİD’in yenilmesi ile elde edilecek zafer, kendileri açısından kutsal ve dünya hâkimiyeti yolunu açacak bir mânâ ifâde ediyor.

Bu kısacık malumattan sonra, isteyen internette uzun uzun Kutsal Mızrak motifinin Hıristiyanlık açısından ne mânâya geldiğini araştırıp bakabilir ve hâliyle şu soruyu sormak da gerekir:

Peki, Haçlıların Kutsal Mızrak’ı, nasıl oluyor da Soylu Mızrak oluyor?

Apaçık bir Haçlı saldırısını “Haçlı saldırısı” olmaktan çıkarmak için bunca gayret ancak ihanetle izah edilebilir. Hani güya “terörle mücadele ediyoruz” palavrasını başka türlü nasıl yutturacaklar? Kutsal Mızrak dense, “hani bu basit bir terörle mücadele meselesi idi, Haçlı saldırısı Haçlı saldırısıdır ve bu iş denildiği gibi terörle mücadele filan değildir!” diye karşılık bulacak hâliyle…

Ve hatırlanacağı üzere, ÖSO içindeki bazı gruplar, Amerika askerlerini görünce, onları, “Haçlılar! Domuzlar!” diyerek protesto edip kovdu ve AKP, Haçlılarla işbirlikçilikte ısrar edince, “Bu işte Haçlılar varsa biz yokuz!” diyerek ÖSO’dan ayrılıp, Haçlı saldırısına katılmayı reddettiler.

Haçlılar açısından iki tür insan vardır: Haçlılar ile işbirlikçileri ve onlara düşman olanlar.

Yani buradaki temel mesele “IŞİD”, “terör” vs. değil. Biliyoruz ki Arap Direnişi’ne karşı oluşları bir hak ve hakikat duygusundan kaynaklanmıyor. Biliyoruz ki dünyada hak ve hakikatin baş düşmanı Haçlı-Yahudi Batı Barbarlığıdır. Onların Arap Direnişi’ni hedef almaları da, işgal etmeyi plânladıkları bölgede Arap Direnişi’nin onlara karşı verdiği mücadeledir. Bu sebeble o coğrafyada kendilerine karşı direnen IŞİD değil de başka bir yapı olsaydı, bu defa IŞİD gibi şeytanlaştırılarak, terörist denilerek saldırıya uğrayacak olan o olacaktı.

Saddam “IŞİD” değildi, Kaddafi “IŞİD” değildi…

Ama Saddam ve Kaddafi, Haçlıların hesaplarını bozuyorlardı ki önce onların katledilmesi gerekti. Hatırlanırsa, Saddam ve Kaddafi de en alçak sözcüklerle aşağılanıp şeytanlaştırıldı işgalci medya tarafından ve buna AKP de çanak tutup, Haçlı saldırılarında en önde yer almaya çalıştılar.

Mesele terörse, Haçlıların esas terörist olarak kendilerini görüp, dünyanın terör belasından kurtulması için, Terminatör misâli kendi kendilerini imha etmeleri gerekir.

Meselenin bir din savaşı, bir medeniyetler arası savaş olduğu şuradan da belli ki, Amerika’nın işbirlikçisi Salih Müslim, Haçlı desteğini alabilmek maksadıyla, şeriata karşı savaştıklarını ilân ediyor. O bunu açıkça söylüyor, çünkü tabana karşı Türkiye’deki mevcut iktidar gibi kıvırma ihtiyacı duymuyor. Yani “teröre karşı mücadele ediyoruz” kalıbı etrafında gerçek niyetini gizleme ihtiyacı hissetmiyor.

Bakın, bundan ta 13 sene önce, Türkiye Gazetei’nde M. Necati Özfatura neler yazmış ( O da bunları, İmpact International’ın Aralık 2002 sayısındaki Elizabeth Liaglin‘in makalesinden aldığını belirtmiş):

Medeniyetler çatışması tezinin sahibi Samuel Huntington’un “Voice of America” (Amerika’nın sesi)ne yaptığı açıklamada: “Batı medeniyetinin önündeki en büyük tehdit; İslâm fundamentalizmi değildir. Bizatihi İslâmdır. İslâmı doğrudan düşman ilan etmek Müslümanları asırlık uykusundan uyandırır. İslâm fundamentalizmi ve İslâmi terör maskesi altında safdışı ve imha edilmek istenen İslâmiyettir.” (İmpact International Aralık 2002 sayısında, Elizabeth Liaglin’in makalesi) http://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/m-necati-ozfatura/164369.aspx)

Gayet açık değil mi?

Yani, Huntington bu konuşmayı-açıklamayı, AKP’nin iktidara geldiği sıralarda yapmış oluyor. Daha ortada IŞİD filan yok ama, Amerika’nın 91’de Irak’a saldırmaya başlaması 10 yılını doldurmuş, peşinden yine “terör” bahanesiyle Afganistan’a saldırmaya başlamışlar… Zamanın başbakanı Erdoğan, Buşt oğlu Buşt’un ardı sıra (hatırlanırsa Bush bu saldırılara zaten “Haçlı Seferi” demişti.) Haçlı saldırılarına katılmaya ve Müslüman katletmeye can atıyordu. Öyle ki tecavüzcü, sapık, katil, işkenceci conilerin “sağ salim evlerine dönmeleri için”, Müslümanlara her türlü pisliği yaptıktan sonra sağ salim Haçlı inlerine avdet edebilmeleri için onlara duâlar etmekteydi.

Görüldüğü üzere, mesele IŞİD filan değil, mesele bizzat İslam’ın kendisi. Salih Müslim’in “şeriat” diye kastettiği de bu aslında…

IŞİD, tabiri caizse, “Sarı Öküz” oluyor ve biliyoruz ki, Haçlıların asıl hedefi Sarı Öküz değil, hepimiziz ve Sarı Öküz’ü teslim edersek, sıra bize de gelecek.

Bu bir dünya savaşıdır ve bu savaşın ana eksenini ve taraflarını da Yahudi-Haçlı Batı barbarlığı ile Müslüman Doğu Medeniyeti projesi oluşturmaktadır: Haçlı-Yahudi Batı’nın esas hedefi, IŞİD’den de öte, asıl olarak Müslüman Doğu’nun medeniyet projesi İBDA’yı yok etmektir, Anadolu’yu yok etmektir. IŞİD vesilesiyle uzayan savaşta, Batı, her geçen gün güç kaybetmekte ve böyle giderse, bölgedeki kontrolü tamamen kaybetme tehlikesi de ortaya çıkmıştır. Amerika zaten kendisi güç kaybetmekte olduğundan, Obama, kendi askerlerinin ayaklarını bölgeye bastırmayacağını, bölgede savaşları kendi adlarına işbirlikçi ülkelerin vereceğini, kendilerinin de buna arkadan destek vereceklerini, arkadan liderlik edeceklerini (ABD’nin 2010’ların başında açıkladığı yeni güvenlik konseptinde buna “Arkadan Liderlik” diye isim verdiklerini) açıklamışlardı ki şimdi gerçekleşmekte olan tam da budur…

Erdoğan’ın geçtiğimiz hafta Amerika’da gerçekleşen işbirliği toplantısında görüştüğü ABD’nin eski Dışişleri Bakanı H. Kissinger, bu plânı şöyle açıklıyor: “Hıristiyanlarla Müslümanların savaşı değil, tamamen Müslümanlarla Müslümanların savaşı olacak” şekilde planlanmıştır.

Yani Müslümanlar Esas ve Ortak Düşman Amerika ile değil de, haçlı düşmanın aramıza sızdırdığı işbirlikçilerin yönlendirmesiyle, onların menfaatleri için, terörizmle mücadele ediyoruz vs. bahaneleri ile birbiriyle savaştırılacak.

ABD’de 2001 yılının Kasım ayı başlarında The New York Times Gazetesi’nde William Safire imzasıyla şöyle bir yazı yayınlanmıştı: “Sovyetlere karşı (ABD olarak) Çin’i kullandık; Müslümanlara karşı da Türkiye’yi kullanalım!..” (Arslan Bulut, 04.10.2011)

Tablo netleşti, Kutsal Mızrak’ın süngü başı, AKP sayesinde Mehmetçik olacak…

Niyetleri bu…

Son bir not daha:

ABD-İngiliz basınında uzun süre tartışılan, “Imperial Hubris:  Why the West Is Losing the War on Terrorism” (Emperyal Kibir: Batı Terörizmle Savaşı Neden Kaybediyor) adlı kitabı kaleme alan, 22 yıl CIA’de çalışan ve Usame Bin Ladin operasyonlarının başında bulunan, ancak gerçek adı gizlenen, ABD basınının adını “Mike” koyduğu yazar şöyle demiştir:

Biz, terörle ya da suçla değil, dünya çapında İslami başkaldırı ile (yani İslam’la) savaşıyoruz.“( İbrahim Karagül, Yeni Şafak Gazetesi, 6 Temmuz 2004)

Saflar gayet net:

Ya Haçlı-Yahudi Batı Barbarlığına uşak olacaksın ya da ona karşı.

Ya “stratejik ortak”lığı, “dost ve müttefik”liği Yahudi-Haçlı Batı teröristleri ile yapacaksın ya da ona karşı İslâm Temelli Kurtuluş Savaşı verenlerle…

Ya BOP Saldırısı‘nın yanında olacaksın yada bu saldırıya karşı direnenlerin yanında.

A. Bâki AYTEMİZ

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d