GALATÂT – Alevî

GALATÂT – Alevî

Kafa namusu, fikir namusu diye bir kavram olmalı.. Misal, sırf kendi kafasında oluşturduğu kurguya uymuyor diye var olanı görmezden gelmek, çarpıtmak, saklamak namussuzluk olarak tanımlanmalı.. Dağa taşa tapan yerli kabilesiyle alay etmek kolay; adam kendi kafasındaki kurguya tapınca ne edeceğiz?..

Yok Alevî kelimesi “luvi”den gelirmiş, yok Ali ile hiçbir ilgisi yokmuş da al-evi demekmiş; zaten 16. yüzyıla kadar ışık taifesi denirmiş..

Türkçe bir yazılı kaynakta Alevî kelimesinin ilk geçtiği yer, bildiğim kadarıyla Kutadgu Bilig.. Aynen aktaralım:

Alevîler Birle Katılmaknı Ayur

er atta öngin beg kişisinde taş
katılgu kişiler bu ol ay kadaş
olarda biri savçı urgı turur
bularnı agır tutsa kut kıv bulur

Yusuf Has Hacib; özenti, yozlaşmış ve kendi milletinden nefret eden biri olduğu için dediklerinden bir şey anlaşılmaz, tercüme edelim:

Alevîler ile İlişkiyi Belirtir

Hizmetkârlar ve bey’in adamları dışında, ilişki kurulacak kişiler şunlardır: Bunlardan biri Peygamberin neslidir.. Bunlara saygı gösterirsen, devlete/mutluluğa kavuşursun.

Muzib Yusuf!.. Neyse bu elde var bir olsun..

Osmanlı fermanlarında Alevîler için “ışık tâifesi” filan denmez; her zaman geçen ifade Râfızî ve Kızılbaştır.. 15. ve 16. yüzyıl boyunca Safevi Şeyh Cüneyd, Şeyh Haydar ve Şah İsmail’e bağlı olan Kızılbaşlar, yani Türkmen ve Kürt Alevîler, kızıl bir başlık giydikleri için bu isimle anılıyordu.. (Şimdi o meşhur “Kürdün Alevîsi olmaz!” fikrinizi yavaşça yere bırakın ve arkanıza bile bakmadan kaçıp kendinizi kurtarın).. Daha sonra bu kelime küçültücü bir anlama kaydığı için Alevî kelimesi daha çok tercih edilir oldu..

Normal bir kelime iken küçültücü bir anlama kayma dilde çokça yaygındır.. En son örneği herhalde Kezban kelimesi olsa gerek.. Böyle şeylere “pejoratif” deniyor.. Eşcinsele homo, homoseksüel; başörtülüye sıkmabaş, mürekkeb yalamışa entel demek pejoratiftir.. Aslına bakarsanız Kezban çok da pejoratif değildi.. Hülya Koçyiğit’in, köylü bir kızın Avrupalı bir hanımefendiye dönüşme hikayesinin anlatıldığı “Kezban Paris’te” isimli berbat filmiyle meşhur olmuş olmalı..

Daha önce nötr iken, bir kavramın pejoratifleşmesi sonucu sıfata konu olanlar kendilerine yeni bir isim ararlar.. Şoförün ulaştırma sorumlusu, tezgahdarın satış danışmanı, sağcının muhafazakar demokrat, Cem Küçük beyefendinin yazar -ama durun, sayın Küçük hiç nötr olmadı!- olması bundandır.. Alevî kelimesinin bu bağlamda kullanımı 19. yüzyıldadır..

İşin etimolojisi oldukça basit: Arabça -î nisbet ekidir.. Kelime a-e/u-ü/ı-i ile bitiyorsa ve nisbet eki alacaksa, aynen Türkçe’deki kaynaştırma harfi gibi araya bir “v” girer.. Aslında tam olarak böyle değil, ama Arabça bilmeyen birine en anlatılabilir hâli böyle.. Hem çok da yanlış sayılmaz.. Konya-Konevî, Bursa-Bursevî, Mevla-Mevlevî gibi Ali’den de Alevî.. Gayet net, gayet sarih..

Fantastik edebiyat hoştur da, “uydur ellezi minel becer” olmaz, çok yanlış, ayıp..

Hayyam Ârif

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: