OTOKRASİ DEĞİL, BAŞYÜCELİK DEVLETİ!

OTOKRASİ DEĞİL, BAŞYÜCELİK DEVLETİ!

Başkanlık Tartışmalarına Katkı:

OTOKRASİ DEĞİL BAŞYÜCELİK DEVLETİ!

Üstad Necip Fazıl, eserlerinin en önemlisi kabul ettiği “İdeolocya Örgüsü”nde, İslâm İnkılâbını bütün yönleriyle ele almış, tasvir ve teklif etmiştir. Bu inkılâbın, çekirdeği, zübdesi ve özü ise, bilindiği gibi “Başyücelik Devleti” idealidir.

Üstad için İslâm İnkılâbı, Müslümanların boyunlarının borcudur. Müslümanlar, “Allah’ın hükmüyle hükmetmeyene itaat edemez”ler. İslâm, kimsenin çıkar aracı veya şahsi avuntusu değildir. İslâm ancak İslâm inkılâbı ile, İslâm devletinde idrak edilebilir. O devletin adı da, yine İslâmi bir incelikle “İslâm devleti” değil, “Başyücelik Devleti”dir.

Başyücelik Devleti, “Hâkimiyet Hakkındır!” düsturuna dayanır ve bütün hâkimiyetinin kaynağını ve temel ölçülerini İslâmiyetten alır. Bu temel ölçülerden çıkan sonuç ise ne saltanata, ne cumhuriyete benzer. Üstad Necip Fazıl’ın tarif ve tasvirleri içinde –kısaca özet hâlinde verirsek- şudur:

* İslâm ve Devlet

İslâm, devlete, ruhun uzviyete yapışık olması gibi sımsıkı bağlıdır; asla ayrılmaz ve onsuz uzviyet düşünülemez.

* Teşkilât ve İdare

İslâm inkılâbı, başlı başına ve müstakil ideal kıymetinde, bütün bir teşkilât ve devlet şekli gayesine sahiptir. Bu gayenin ismi “Başyücelik devleti” ve teşkilatıdır.

… Başyücelik devleti, eski Yunan’dan bugüne kadar gelen örnekler arasında misilsiz bir ilerilik ve yenilik temsil ettiği gibi, tarih boyunca gelmiş, ya ferdî, ya içtimaî, yahut da zümrevî irade hâkimiyetlerine bağlı şekillerden teker teker herbirinin faziletlerini toplayıcı son ve üstün buluştur. Öyle bir buluş ki, İslâm’ın “şûrâ” ölçüsüne de sımsıkı bağlı…

… Teşkilât cephesi Büyük Doğu ideolocyasında gergef gibi nakışlandırılmış olan bu davanın fikir ve özü, bir topluluğu, o topluluk içindeki en üstün ruh ve idrak kahramanlarının emir ve iradesine teslim etmekten ibarettir. Açıkçası, her sahadaki idrak soylularının, bir hastahanede ilmi doktorluk hâkimiyeti gibi mutlak hegemonyasını kurmak…

* Devlet

Bütün zıtlarından ve sahte benzerlerinden ayırarak, şeriat, tasavvuf ve onlara tâbi aklı, anlayışı ile derin ve gerçek mümine bağladığımız İslâm inkılâbı içinde devlet ve hükümet şekli, serbest ve ileri akıla bırakılmış, bütün bir icat ve ibda mevzuudur. Bu davada serbest ve ileri akıl, ana ölçüye daima bağlı kalarak, insan cemiyetlerinin ve idare nizamlarının tarih boyunca macerasını takip ederek, en doğru, en iyi ve en güzel şekli seçmekte veya bulmakta yüzdeyüz hürdür.

* Aydınlar Aristokrasisi

Bir İmam-ı Gazali ile bir keleş çoban arasındaki farkı daima aziz tutan ve tutacak olan ölçümüz, keleş çobanla uyuz keçinin de hakkını kendilerinden daha emniyetle tekeffül edecek nizamın nihai hak ve adl tecellisi içinde fenâya ermiş ve nefslerini aşmış “entellektüeller hâkimiyeti” olduğunda asla tereddüt sahibi değildir.

* Yüceler Kurultayı

“Büyük Doğu” mefkûresinde, cemiyet iradesini temsil adına, dünyanın her yerinde örnekleri bilinen millet meclisleri yerine, bir “Yüceler Kurultayı” vardır. (…) “Yüceler Kurultayı”nın mânâsı, milleti, en ileri düşünenlerin ve en iyi yapanların kadrosunda özleştirmektir.

* Başyüce ve Kurultay

“Başyüce”den itibaren “Yüceler Kurultayı” azasına ve topyekün hükümet kadrosuna kadar hiçbir ferdin, kanun muvacehesinde mesuliyetsizlik ve şahsi masuniyet (dokunulmazlık) gibi bir imtiyazı yoktur. Meselâ, sokağa tükürmek, “Yüceler Kurultayı”ndan çıkacak bir zevk ve terbiye yasasına göre suçsa, zabıta, bunu yapacak bir “Başyüce” ile bir “yüce”yi, bir hükümet reisi ve bir çöpçüyü bir tutar.

* Başyüce

Anlaşılıyor ki, “Başyüce”, İslâmın “ulülemr” diye isimlendirdiği büyük içtimâî irade ve icrâ makamını, bu makama en küçük nefs ve hırsı karıştırmamak ve kendi öz nefsaniyeti bakımından madum (altta) kalmak borcu altında, şahsıyla dolduran ideal ferddir. “Başyüce”, temsil ettiği iman ve hakikat kutbunun, en ileri hürriyet içinde her şeyi ve herkesi köleleştiren mânâsına karşı mukaddes mizan önünde, bizzat, her şeyden ve herkesten fazla köleleşecektir.

İdeolocya Örgüsü’nde ayrıntısıyla ortaya konulan bu fikirleri, daha sonra Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu, “BAŞYÜCELİK DEVLETİ – Yeni Dünya Düzeniadını verdiği eserinde, günümüz dünyası ile ilgisi içinde detaylandırdı. Böylece Başyücelik Devleti ideali, Hristiyan-Yahudi Batı Emperyalizmini ve onun kurduğu yeni dünya düzenini red tavrı içinde, İslâm birliğinin ve İslâm devletleri birliğinin fikri altyapısı olarak tamamlanmış oldu.

 

OTOKRASİ DEĞİL, AYDINLAR ARİSTOKRASİSİ

Başyücelik idealini günümüzdeki Başkanlık sistemi tartışmaları bakımından ele aldığımızda, bu tartışmaların tam da merkezinde bulunduğunu görürsünüz.

Başkanlık sistemine taraftar olanlar, klasik parlamenter sistemin dünyanın hiçbir yerinde, örnek alındığı Fransa’da bile kalmadığını ve âtıl bir sistem olduğunu savunuyorlar.

Başkanlık sistemine karşı olanlar ise onun kolayca otokrasiye, yani keyfî yönetime, yani diktatörlüğe dönüşebileceğini öne sürüyorlar.

Başyücelik idealine yakından bakıldığında, bu iki mahzuru da ortadan kaldırıcı olduğu kolayca görülebilir. Başyücelik ideali, hem klasik parlamentarizmin ataletinin, hem de otokrasi tehlikesinin bir arada ve yegâne tedbiridir.

* Demokrasinin Üstünde

Üstad Necip Fazıl’ın teklif ettiği “Başyücelik Sistemi”, bir tür başkanlık modelidir. Ancak bu model, “Amerikan tipi başkanlık” modelinden veya “Fransız tipi yarı başkanlık” modelinden ayrı, nevi şahsına münhasır bir başkanlık modelidir.

Başyücelik Sistemi, her şeyden önce “demokratik bir rejim” değil, “aristokratik bir rejim” öngörür. Sözkonusu aristokrasi, “kan ve soy üstünlüğü” esasına dayanmayıp, “fikir ve idrak soyluluğu” esasına dayandığı için, Üstad Necip Fazıl bu sistemin ortaya koyacağı rejime “Aydınlar Aristokrasisi” adını vermiştir.

Bu rejimde, yasama kuvvetini temsil eden Yüceler Kurultayı ve yürütme organının başı olan Başyüce, halk seçimiyle ortaya çıkmaz. Yüceler Kurultayı, ilk defa “Müessisler Meclisi – Kurucular Meclisi” adı verilen, memleketin en ileri idrak soyluları arasından oluşturulur ve daha sonra kendi kendini idâme eder. Başyüce ise 5 yıllığına bu Kurultay içinden, Kurultay içinde yapılacak seçimle belirlenir.

* Otokrasinin Dışında

Başyücelik Sistemi’nde, Amerikan sisteminde olduğu türden yasama ve yürütme kuvvetleri arasında keskin bir ayrılık yoktur. Başyüce (Başkan), Yüceler Kurultayı’ndan (Kongre) ayrı bir seçimle değil, doğrudan doğruya Yüceler Kurultayı içinden seçilir.

Yüceler Kurultayı’nda bir Başvekil (Başbakan) vardır ve Başvekil, yine Yüceler Kurultayı içinden, bizzat Başyüce tarafından seçilir. Başvekil, Kurultay dışından oluşturacağı “Vekiller Heyeti” (Bakanlar Kurulu) listesini Başyüce’ye arzeder ve liste onun tasdikinden geçerek ve “Başyücelik Hükümeti” adıyla göreve başlar.

Yine Amerikan Sistemi’nden farklı olarak Yüceler Kurultayı, gerek Başyüce’yi, gerekse Başyücelik Hükümeti’ni denetleme ve gerektiğinde düşürme yetkisine sahiptir. Yüceler Kurultayı’nın Başyücelik Hükümeti’ni düşürebilmesi için mutlak çoğunluk (yani yüzde 51) kararı lazımdır. Başyüce’yi düşürebilmesi için ise, Yüceler Kurultayı’nın yüzde 75’i bulması gerekir.

Başyüce ise doğrudan doğruya Yüceler Kurultayı’nı feshedemez. Kurultayı feshetmek için, Kurultay üyelerinin yüzde 40 desteğiyle beraber halk oyuna (referandum) başvurması lazımgelir. Bu takdirde, Başyüce, halk desteğini arkasına alırsa, kendi karşısında olan yüzde 60’lık Kurultay çoğunluğunu feshedebilir. Eğer halk oyu, Yüceler Kurultayı’ndan yana çıkarsa, bu sefer Başyüce görevinden azledilir.

* Kuvvetler Birliği ve Kuvvetler Ayrılığı

Üstad’ın teklif ettiği bu sistem, Başyücelik Devleti adını alır. Sözkonusu sistem içinde Başyüce, “kuvvetler birliği”nin sadece bir sembolüdür; bunun dışında, yetkileri sınırsız değildir ve “kuvvetler ayrılığı” bütün alanlarda geçerlidir.

Meselâ bu sistemde “masuniyet – dokunulmazlık” diye bir şey yoktur. Başyüce, Yüceler Kurultayı üyeleri, Vekiller Heyeti mensupları, hiç kimse, en küçük bir suç isnadı karşısında kanun karşısına çıkmaktan kurtulamaz. Yargı ise mutlak hürdür. Her ne kadar Başyüce adına hüküm verirse de, gerektiğinde Başyüce üzerine de hüküm verir.

Yargı bağımsızlığı, bu sistemde, diğer bütün kuvvetlere tanınan ayrıcalıklardan daha geçerlidir. Yasama ve yürütme, belli şartlar altında, yukarıda söz ettiğimiz gibi, birbirine müdahale edebilir. Fakat yargıya hiç kimse müdahale edemez. Başyücelik Sisteminde kanun, bütün fani şahıslardan daha üstün bir güçtür.  

Buradan anlaşılacağı gibi, Başyücelik Sisteminde Başyüce, parlamenter sistemdeki cumhurbaşkanı gibi “sembolik” ve “sorumsuz” değildir. Ancak Başkanlık Sistemindeki gibi, katı sınırlarla yasama organının dışına çıkarılmış da değildir. Daha yakın olduğu sistem, “yarı başkanlık” modelidir. 

* Check and Balance (Murakabe ve Muvazene)

Necip Fazıl’ın öngördüğü Başyücelik Sistemi’nin denetleyici unsurları, üç tânedir. Bunlardan biri, dinî uzmanlık bakımından, diğeri aydınlar rejimi bakımından, üçüncüsü ise doğrudan doğruya halk şikayetleri ve çıkarları bakımından sistemi denetler.

Dini uzmanlık bakımından bu sistemin denetleyici unsuruna, Üstad Necip Fazıl “Yüce Din Dairesi” adını vermiştir. Yüce Din Dairesi, hükümet üstü bir seviyede ve Yüceler Kurultayı’nın yanında bir dini uzmanlık sahasıdır. Hükümleri dine uygunluk noktasından denetler. Her ne kadar soyut olarak Başyüce adına bu denetimi yaparsa da, somut ifâdesinde Başyüce’nin dahi etkisine kapalıdır. Onunla çelişmesi hâlinde, Yüceler Kurultayı’nı hakem tutabilir.

Aydınlar rejimi bakımından Başyücelik Sistemi’nin denetim organı ise Başyücelik Akademyası’dır. Necip Fazıl onu İlim ve Tefekkür kolu, Fen ve Keşifler kolu, Edebiyat ve Güzel Sanatlar kolu olarak üç şubeli görür. Bu alanlarda kendini gösteren eser ve buluş sahibi aydınlar, Başyücelik Akademyası’nın kadrosunu oluştururlar.

Başyücelik Akademyası, Yüceler Kurultayı’nın soyut ifâdesidir. Onun somut hâli, Yüceler Kurultayı’dır. Bir müessese olarak Başyücelik Akademyası’nın, siyasî, idarî veya hukukî olarak bir yaptırım gücü yoktur. Ancak o, Başyüce’nin danışma çevresidir ve görüşlerini rapor hâlinde Başyüce’ye arzeder. Bunun yanında, Yüceler Kurultayı’nın bir tür tamamlayıcı ve onu devam ettirici unsurudur.

Sözkonusu sistemin bir diğer denetleyici mekanizması da Halk Divanı’dır. Bu divan, senenin belli başlı günlerinde kurulur. Halktan, şikâyet ve talep sahibi her fert bu divana katılabilir. Başyücelik Sarayı’nda kurulan bu divan karşısında başta Başyüce olmak üzere bütün hükümet erkânı halka hesap vermeye ve onların ihtiyaçlarını dinlemeye hazır bir ruh hâleti içinde bulunur.

Selim GÜRSELGİL – ADIMLAR Dergisi
08 Kasım 2016

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: