“28 ŞUBAT MAĞDURLARI” NİÇİN HALÂ CEZAEVİNDE?.. CEVABINI BİLİYORSUNUZ!

“28 ŞUBAT MAĞDURLARI” NİÇİN HALÂ CEZAEVİNDE?.. CEVABINI BİLİYORSUNUZ!

Türkiye’de cezaevleri gerçeği, düzenin yürütücüsü siyasi iktidarların özenle perdelediği bir zulüm hikâyesi olmuştur daima…

Fakat hangi kesimden olursa olsun özellikle “siyasî mahkûm” statüsünde cezaevlerine atılanların uzun açlık grevleri ve hak arayışları şeklinde ortaya koydukları haysiyet mücadeleleri neticesinde elde ettikleri haklar, ilk olarak Müslüman esirler cephesini temsilen İBDA-C Davası tutuklu ve hükümlülerine “Noel Baba” ve ardından Devrimci-Sol Davası tutuklu ve hükümlülerine karşı “Hayata Dönüş” kodlu saldırılarla gasbedilerek F Tipi Cezaevleri’nde hücrelere kıstırılmıştı.

O dönem “Batı tipi (Amerikan tipi) cezaevleri” olarak Düzen bekçileri tarafından övüle övüle bitirilemeyen F Tipi Cezaevleri’nin, bugünden bakınca, bölgemizde hazırlıkları sürdürülen BOP Saldırısı öncesi bu saldırılara meydanlarda karşılık verebilecek kesimleri etkisizleştirmek hedefli olduğu artık herkes tarafından görülmektedir.

Bugünkü iktidar, kendisini hazırlayan bu şartlar üzerine BOP Eşbaşkanlığı’na soyunmuş ve meydanları tutabilecek gerçek bir devrimci muhalefetten kendisini iktidara taşıyanlar tarafından göreceli olarak emin tutulmuştur.

Öcalan’ı niçin teslim ettiler anlamadık” diyen Ecevit Hükümeti döneminde yasadışı bir şekilde Sayın Salih Mirzabeyoğlu’nun tutuklanması, hemen ardından “Noel Baba Operasyonu” ile yok edilmek istenmesi, peşi sıra gelen günlerde “Hizbullah kazıları” etrafında medyada yapılan Hizbullah “canavarlaştırma”sı ve bu propaganda etrafında onbinleri bulan sayıda Müslümanın sorgusuz-sualsiz tutuklanmaları ve nihayet 19 Aralık 2000 tarihinde gerçekleşen “Hayata Dönüş Operasyonu” ile birlikte F Tipleri şeklinde hazırlanmış olan İşkence Düzeni’nin hayata geçmesi…

Süreci takip edenler unuttuysa hatırlatalım:

O dönemde bütün bu operasyonları Fetullahçılar alkışlarken, yeni partisi ile arz-ı endam eden Tayyip Erdoğan ve çevresi kulağının üzerine yatarak destekliyordu. Hatta bütün bu operasyonlara benzer şekilde partisi bölünen Necmettin Erbakan, “kayıp trilyon davası” adlı kumpasa muhatap kalırken, bizzat Tayyip Erdoğan tarafından “hırsızlık”la suçlanıyor ve siyasî yasaklı olarak ceza alması alkışlanıyordu.

 

“28 Şubat Tutsakları Niçin Hâlen Cezaevinde?”

“İslâm Coğrafyası”nda yaklaşmakta olan BOP İşgali karşısında Anadolu merkezli irade koyabilecek İslâmcı örgütler tasfiye edilirken, bunun gereği olarak 28 Şubat dönemi hukuksuzluklarıyla zindana atılan İslâmcı siyasî muhalefet F Tipi Cezaevleri’nde ölüme terk ediliyordu. Ve tabiî ki İslâmcı Mücâdele’nin gerçek sahipleri türlü düzmece davalarla zindanlara atılırken, dışarıda büyük bir medya operasyonu ile sahte kahramanlar peydâ ediliyordu.

Batıcı düzene karşı mücâdele veren örgüt ve isimlerin zindanlarda tutulmasında biricik kıstas ise, BOP İşgali’ni destekleyen BOŞ Eşbaşkanı Erdoğan-AKP Hükümetine kesinlikle biat etmeyeceklerinin bilinmesiydi.

28 Şubat tutsakları niçin hâlen cezaevinde?” sorusuna samimiyetle cevap arayan herkes, İslâmcı Mücâdele’nin bu yiğit akıncılarının zindanlarda tutulduğu 15 yılda neler olduğunu gözden kaçırmamalı.

Irak’ın işgâli… 5 milyondan fazla kardeşimizin katli… Gerçek bir İsrail Düşmanı ve bir Devlet Başkanı Saddam Hüseyin’in katledilmesi… Ortak vatan topraklarımızın yağmalanması, yeraltı-yerüstü zenginliklerinin sömürülmesi…

Afganistan’ın işgâli… 2 milyondan fazla kardeşimizin katli… Ortak vatan topraklarımızın yağmalanması, yeraltı-yerüstü zenginliklerinin sömürülmesi…

Libya’nın işgali… 600 bin kardeşimizin katli… Gerçek bir İsrail Düşmanı ve bir Devlet Başkanı Muammer Kaddafi’nin katledilmesi… Ortak vatan topraklarımızın yağmalanması, yeraltı-yerüstü zenginliklerinin sömürülmesi…

Suriye’yi işgal girişimi… Erdoğan’ın nefsi hesabına “Şam’da Cuma namazı kılarak” elde etmek istediği “zafer” uğruna 1 milyon kardeşimizin yok edilmesi… Suriye’nin de parçalanma sürecine sokulması…

Siyonist Duvar’ın inşâsı… Etnik Kürtçülüğün Irak, Türkiye, İran ve nihayet Suriye topraklarında güçlendirilmesi sonucu İsrailci bir “Kürdistan”ın kurulma projesinin “tıkır tıkır” işletilmesi…

Filistin’in Yahudi’ye terkedilmesi… “Van minüt” tiyatrosuyla perdelenen İsrail’e Muhtaçlık Polisikası…

Anadolu’nun işgâli… Komşu kardeşlerimize karşı gerçekleşen Haçlı-Yahudi saldırısının merkezi konumundaki İncirlik Terör Üssü başta olmak üzere, Anadolu’nun hemen her yerinde mevcut olan üslere yasadışı izinlerin sürekli tazelenmesiyle kalınmayıp, Anadolu’nun NATO toprağı olarak görülmesi ve bunun ilan edilmesi…

Anadolu’yu çözme süreci… Kendisini iktidara taşıyan ve 15 yıldır iktidarda tutan söylemleriyle Anadolu insanı arasında bütün farklılıkları kaşıyarak, hemen her aile içinde babayı evlâda, anayı babaya, kardeşi kardeşe düşman edecek şekilde tarihte görülmemiş bir tefrikaya, çözülmeye sebeb olması…

Yalanları, aldatmaları, fitneleri… Yalancı medyası, imansız âlimleri, fitneci yazar-çizerleri

Siyasî karar mekanizması olarak isteyip de yapamadığı hiçbir şey olmayan Erdoğan-AKP İktidarının “stratejik ortaklık”, “paralel kardeşlik” ve en son “Yahudi’ye muhtaçlık” şeklinde ortak olmakla kalmayıp bizzat yürütücüsü olduğu süreçte, hemen her Şubat ayında “kim, kime kimden şikâyet ediyor?” şeklinde bir belirsizliğe hapsedilen cezaevlerindeki kardeşlerimizin ve ailelerinin durumu tekrar gündeme gelmekte.

 

AKP’nin “Adalet”i ve 28 Şubat Mahkûmları

Yine geldik bir Şubat ayına…

Hükümet ve çevrelerinin iktidara gelişleri ve ardından “çıraklık”, “kalfalık” ve “ustalık” kavramları üzerinden devşirdiği iktidarları boyunca tıpkı tepe tepe kullandığı ve nihayet 15 Temmuz sonrasında “28 Şubat’ta neymiş!” küstahlığına varacak şekilde sırt çevirdiği “28 Şubat dönemi ve 28 Şubat Mağdurları” söylemi tekrar medyada yer alma hakkını(!) elde ediyor.

Üzerinde istisnasız bütün kesimlerin ittifak ettiği biçimde hukuksuz ve uydurma fezlekelerle, Fetullahçı polis ve hâkimlerin kurdukları kumpaslarla 20 yıldan fazla bir şekilde cezaevlerinde tutulan kardeşlerimiz hakkında tekrar bir kamuoyu oluşturma çabasına girişilecek. Daha doğru bir ifâdeyle zaten kamuoyunda oluşmuş haklı taleplerin Erdoğan-AKP Hükümeti tarafında karşılık bulmasına çaba gösterilecek.

Fakat, 15 yıldır “İslâmcı” bir görünümle iktidarda tutunan partinin onyılları bulan bu hukuksuzlukları ısrarla görmezlikten gelmesinin izahı sorgulanmamaya devam edecek.

Herşeyden önce bu samimiyetsizlik ve yarımağızlılıktır kardeşlerimizi zindanlarda tutan. Daha da ötesi F Tipi işkencehânelerinde çürüttükleri bedenlerini tabutlarda ailelerine teslim eden!

Hizbullah Davası’ndan haksız-hukuksuz tutuklanan Hüseyin Akbalık daha dün şehîd oldu!

SİYASÎ İKTİDAR-KARAR ALMA MEKANİZMASI’nı elinde bulundurmasına rağmen Hükümet ve çevresinin, İNSANLIK TARİHİNDE GÖRÜLMEMİŞ BİR ŞEKİLDE “hiçbirşeyin sorumluluğunu üstlenmeme” hinliğini besleyen söylemlerin zindanlardaki kardeşlerimize hiçbir faydası yoktur!

Herşey açıktır ve bunu en başında hükümet ve çevresi bilmektedir:

28 Şubat kararları ve sonrasında gelen bütün haksız-hukuksuz-kumpas cezaların sorumluluğunun Fetullahçı polis-hâkim-savcılarda olduğu bilinmesine rağmen, durup durup İktidarın kendi nefsi hesabına ortaya attığı “FETÖ” yaygarasını sürdürmek değildir mücâdele.

Zindanlardaki yiğitler, her Şubat ayında iktidarın bir dönem “28 Şubat”, bugünse “FETÖ” sermayesi üzerinden sürdürdüğü İsrailci politikalarına destek toplayacağı bir “meze” değildir!

Önce bu anlaşılmalı!

Hükümetin yalancı medyası tarafından Şubat’tan Şubat’a gazete ve televizyonlarında “FETÖ”ye sövmek için lütfedip(!) gündeme aldığı Müslümanların hak, hukuk, izzet ve itibarı, bilâkis bu programlar eliyle sulandırılmaktadır.

Hâlbuki değil yıl, ay, gün… Zindanlarda kalan kardeşlerimizin haklarının iade edilmediği her saat ve dakika suçtur!

Bir de bizzat hükmedenler söylemez mi: “FETÖ’nün kumpasları”…

E, çıkar kardeşlerimizi o zaman!!!

 

“İçerde”ki Etki Ajanlarına Dikkat

Neticede zindanlardaki mazlum esirlerin ailelerinin de bildiği gerçek apaçık ve nettir:

Çeşitli cemaatler arasında Erdoğan-AKP iktidara angaje olmuş etki ajanlarının “şu olsun çıkarılacaklar”, “muktedir değiller”, “seçim geçsin olacak” şeklinde İktidara hediye ettikleri bahaneler ve sahte tesellileriyle mağduriyetleri onbeş yıllık bir zaman yaydıkları bu dava, Erdoğan-AKP hükümetinin umurunda değildir.

Bunu anlayabilmek için “Allah”, “Bismillah” diye diye 15 yıldır Amerika stratejik ortaklığıyla sistemli bir şekilde bölgemizde İslâm’a karşı sürdürülen ve neticesi Yahudiye Muhtaçlık Politikası’na varan icraatları hatırlamak yeterli!

Tekrara lüzum var mı:

Şüphesiz zindanlardaki yiğitler, bu ihanet politikalarına asla rıza göstermeyecek bir davânın temsilcileri olduğu için bile-isteye zindanlarda tutulmaya devam etmekteler.

Ki, 28 Şubat Davası’nın onyıllardır zindanlarda tutulan tutsaklarına nisbetle, bizzat BOP Eşbaşkanı iktidarı tarafından kendi döneminde dün El-Kaide, bugünse IŞİD bahanesi altında 15 yıldır tutuklanan birçoğu masum Anadolu evlâtlarından, Türkistanlı muhacir kardeşlerimizden kimsenin haberi var mı?

Dolayısıyla Batıcı Düzen’in 90’larda İslâmcı Mücadele karşısında ortaya koyduğu tavırla, 2000’li yıllarda farklı isimler etrafında BOP İşgâline karşı direnenlere karşı Erdoğan-AKP Hükümeti’nin tavrı bir ve aynıdır… Hattâ eğer sayıya ve tesirine bakacak olursanız, 90’lar boyunca “Kemalist Düzen”de oluşan mağduriyetlerin, AKP’nin Küçük Amerika Düzeni’nde meydana çıkan tablo karşısında esamesi okunmaz.

 

“Mağduriyet Edebiyatı”nın Örttüğü Gerçek

Dün yazımızın sonunda şunu sormuştuk:

Fetullahçılarla birlikte gerçekleştirdikleri, hattâ “siyasî karar mekanizması” olarak asıl sorumlu oldukları Ergenekon, Balyoz ve sair kumpaslardan kendilerini “ak”layabilmek için yasa çıkartıp hukuksuzlukları gideren Erdoğan-AKP Hükümeti, 15 yıllık iktidarı boyunca benzer şekilde bir hak iadesini 28 Şubat Dönemi’nin hukuksuzluklarına maruz kalan Müslümanlar için niçin uygulamıyor?

Bütün mesele, bu soruya ve bu sorunun hedef tuttuğu örtülmek istenen gerçeğe (İktidarın bile-isteye kardeşlerimizi zindanlarda tuttuğu gerçeği) karşı duyulan yabancılık hissinde… Ve tek başına bu yabancılaşma dahi, ifâde ettiğimiz gerçekleri ispat etmeye yeter derecededir.

 

Neticede

Özetle mesele, Sayın Salih Mirzabeyoğlu’nun cezaevinde verdiği röportajında ifâde ettiğidir:

O dönemde hem hukuk, hem ahlâk ve hem de İslâm adına en haysiyetli duruşu biz sergiledik. Karşılığında idam cezası verildi. İktidar değişti, ama bizim durumumuzda değişen birşey olmadı. Bu durum da gösteriyor ki; bütün iktidarların ortak düşmanı biziz.

Düşmanlık, kardeşlerimizin hâlen gözlerimizin içerisine baka baka zindanlarda çürütülmek istenmesiyle devam etmekte.

15 yıllık AKP iktidarında süregelen bu işkenceye karşı kim nefret ve öfkemizi törpülemeye, sulandırmaya çalışır ve böylece siyasi sorumluluk makâmında olanların sorumluluğunu görmezden geliyorsa ve etrafına bunu saçıyorsa, bu zulmü sürdüren İktidarın içimizdeki müttefiki olarak nefret ve öfkemizin hedefi olacaklardır…

Yapılması gereken bellidir:

Önce, kardeşlerimizi zindanlarda tutmaya devam edenlerle “dileyici”, “talep edici” bir dille değil, GERÇEK HAK SAHİPLERİ adına buyurucu ve emredici bir dille konuşulmalıdır.

“Mağduriyet” edebiyatı terkedilerek, HAKLI olanların mağrurluğu ile konuşulmalı ve zindan kapıları kırılmalı!

Ki, o yiğitlere yakışır böylesi bir çıkış, herkesin üzerine dünya-ahret borçtur!

Aydın KALKAN
(İlk yayın tarihi: 9 Şubat 2017)

cezaevi_iskence_28_subat_akp_2

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: