“DÜŞMANI TANIMADAN GERÇEK İMÂNDA OLAMAZSIN!”
Düşmanı tanımak, “adam tanımanın surat tanımak demek olmaması” hesabı, düşmanı, gaye ve niyetleri ile birlikte tanımak demek.
Hıristiyan-Yahudi Batı barbarlığının temel stratejisi, Türk’ü Anadolu’dan da çıkartmak ve bu süreçte İsrail’i “Vaadedilmiş Topraklar” üzerinde hâkim kılabilmek.
Bunun için de güneyimizde işbirlikçi Kürtçü ihanet çetelerini kukla bir devlet çapına erdirebilmek ki böylece bölge ahalisi arasına, işbirlikçiler marifetiyle düşmanlık sokarak bölgeyi parçalamak suretiyle Büyük İsrail’i varedebilmek.
O hâlde, düşman Haçlı-Yahudi Batı barbarlığı ve onunla işbirliği yapan yerli uşaklarıdır.
Düşman ABD’dir…
Düşman AB’dir…
Düşman İngiltere’dir…
Düşman NATO’dur…
Düşman İsrail’dir…
Düşmanın işbirlikçileri, bu topraklardan devşirilen hainler ise, kendi aralarında çekişiyor ve çatışıyor gözükseler de, Barzani, PKK, PYD adları altındaki ve diğer bütün türevleri ile etnik Kürtçülük, Beştepe-Fetullah kanatları ve bütün diğer türevleriyle beraber “İmansız İslâmcılık”, Suud vs…
İşte, Haçlı Amerika’nın son Suriye saldırısında bu tablo gayet açık ve net ortaya çıktı…
Suriye’nin yapmış olduğu iddia olunan kimyasal saldırı sonrasında, Haçlı terörün elebaşı Amerika Suriye’yi tehdit etmişti. Haçlı Terörün işbirlikçisi Beştepe’de oturan Erdoğan ise, bu Haçlı tehdidinin lâfta kalmaması gerektiğini vurgulayarak, terörist Amerika’yı Suriye’ye Haçlı saldırısı yapmaya davet etmişti.
Haçlı terörizminin elebaşı Amerika’nın her ne sebeple olursa olsun bölgede varlığını meşrulaştırıcı ve işgalci, katil ve terörist kimliğini örterek, tecavüzcü sapıkları adalet sağlayıcı gibi göstermeye matuf bu davet, bizim tarihimizde eşi ve benzeri görülmemiş bir ihanet tablosudur. Osmanlı, kendi Valisi Kavalalı’ya karşı Moskof’un yardımını dilenirken bile bu kadar alçalmamıştık… Orada bir acziyet vardı, burada ihanet.
Bizim gücümüz bölgedeki çatışmayı bitirmeye ve müdahale etmeye yetmeyebilir ama en azından bu hâlimizin farkında olarak, sahibi olmadığımız mânâların mâliki görünmeden kendi iç oluşumuza bakmamız gerekirken, utanmadan ve sıkılmadan, İslâm’ın baş düşmanlarının verecekleri destekle kendimizi Müslümanların lideri saydırma hayâline kapılma dangalaklığından daha büyük bir belâ ve musibet gelebilir mi başımıza?
Ve biz kendimizi baş düşmanımızın vereceği destekle İslâm âleminin lideri saydırma hayaline kapılmışken, bir de tarihî olarak gözü bizim üzerimizde olan ve kurtuluş ümidini bize bağlamış olanları, o bekledikleri günün geldiğini vehmettirerek zamansız bir kalkışmaya teşvik etmenin vebalini de sırtlanmış bulunuyoruz.
Böylesi bir tablo karşısında insan ister istemez şunu sormadan edemez: Bu hâl, sırf keyfiyetsiz muhterislerin şahsî heveskârlıklarının mı eseridir yoksa düşmanın bizim için plânlamış olduğu oyunda şuurlu olarak yer almayı kabul etmiş bir ihanet çetesi ile mi karşı karşıyayız?
Misâl, tarihimizde İttihat ve Terakkî hamlesi, kimi şuurlu hain, kimisi de şuursuz ahmak heveskârların bir hamlesiyse de bu günkü tablo yanında onların yaptıkları bile çok safiyane kalıyor.
Haçlı Amerika saldırısını destekleyenlere, Haçlı-Yahudi katilleri safında birleşenlere bakar mısınız:
Beştepe-Fetullah, Salih Müslim, PKK, Barzanî, İsrail, Suud, NATO, AB ve İngiltere…
Kendi başına bu tablo bile daha fazla söze gerek bırakmıyor!