LA SANTE’NİN TECRİT HÜCRELERİ
“Carlos’un avukatı Güven Yılmaz ve Ahmet Arslan’a Poissy Cezaevi ziyaretinde verdiği ve cezaevinde tecritte geçen hayatından kısa bir kesit anlattığı yazısını Sayın Av. Ahmet Arslanın fransızca orjinalinden yaptığı çeviriyi ilginize sunuyoruz”
LA SANTE’NİN TECRİT HÜCRELERİ
20 senelik “zoraki tatilim” boyunca, 10 seneyi tamamen tecrit altında geçirdim ki, bunun 8 senesi güvenlik bahanesiyle sıklıkla götürüldüğüm 6 metre kareden azıcık geniş olan La Santé Cezaevi’nin tecrit hücrelerinde geçmiştir.
La Sante’ye 15 Ağustos 1994’te, DST (Direction de la Surveillance de Territoire: İçişleri Bakanlığı’na bağlı istihbarat servisi) tarafından fotoğraf çekimi ve parmak izi için götürüldüğüm Villacoubblay hava üssünden getiriliyorum.
Baş gözetmenlerin en yaşlısı beni nazik bir şekilde karşılıyor ve beni boynuma kadar içine gömüldüğüm bezden bir çuvalla yürürken görmenin verdiği bir sıkılganlıkla üzerimi arıyor.
Tam bir sessizlik… Hem gözetmenler, hem de Müdür ile müdür yardımcısı Sylvie Manaud (5 yıllığına La Santé’ye henüz tıkılan ve şimdiki müdür Sylvie Manaud-Benazeraf) uzaktan bana bakıyor.
Neredeyse tamamı Antilli, eski ordu mensubu olan ve tecrit hücresine nezaret eden gözetmenlerin benimle konuşması yasaktı, hücremin kapısı en az üç kıdemli gardiyan hazır olmadıkça açılamıyordu. Sadece müdür yardımcısı Mösyö Voituron benimle konuşmaya yetkiliydi; o beni görmeye günde üç defa gelir ve hücrenin içerisinde konuşurduk. Voituron, gece gündüz her 20 dakikada bir, sadece 19-24 saatleri arasında ışıkların da açılarak 16 kez yapılan gözetleme kontrolü (10 yıl boyunca!) gibi, olağanüstü ve en saçma güvenlik tedbirleri ortadan kaldırmak için elinden geleni yapmaya çalışan iyi bir profesyoneldi.
Voituron talimatları sadece telefonla alırdı; hiçbir zaman yazılı olarak almadı.
Bu dönemde gözetleme kameraları yoktu ve bana gündüzleri yenilmesi mümkün olmayan sertlikte küçük bir francala ekmek veriliyordu. Bu durum haftalar boyu devam etti, ta ki o güne kadar: Başka bir yerde çalan alarmdan ötürü rütbeliler ve diğer gözetmenler tecrit hücrelerinin olduğu bölümü koşarak terk etti ve beni kahve arabasının başındaki Antillilerin en yaşlısıyla başbaşa bıraktı. O bendeki sert ekmeği geri aldı ve Fresnes fırınından gelmiş, halen sıcak olan harika bir ekmekle değiştirdi. O günden sonra bana verilen istihkakı reddederek arabadan ekmeği kendi başıma almaya başladım. Antilliler buna müsaade ediyordu. Sonra benimle konuşmaya başladılar ve aramızda samimi bir ilişki oluştu. Böylece 1994 yılının sonunda grev için çalışan sendikaların (F.O., CGT ve L’UFAP) “akıl vericisi” oldum. Sendikaların üç delegesi haftada pek çok kez beni görmeye geliyorlardı.Özellikle de Force Ouvriere sendikasına bağlı acip eğlenceli bir genç. Tavsiyelerim ışığında tüm yasal çıkışlar onlarca sivil giyimli (üniformasız) gözetmen tarafından şiddet kullanmadan engellendi. Gözetmeler, yoğun bir kuşatma altında her gün mahalli polis tarafından yakalanıyor ve kimlikleri kontrol edildikten sonra derhal serbest bırakılıyordu. Buna karşılık avukat görüşleri ve aile ziyaretleri çok akıcı bir şekilde devam ediyordu ve ziyarete gelen anneler kapıda gardiyanlara öpücük konduruyordu. 1500 mahkum pencerelerinin demirleri arasından bağırarak hareket halindeki gardiyanlara desteklerini gösteriyordu. (Onların tıpkı polisler gibi grev yapması yasaktır.) Neredeyse bizimki kadar tiksindirici olan ve gözetmenlere verilen rezil yemekler düzeldi. Bizimkiler de. Ücretlerde artışa gidildi, kışlık üniformalar dağıtıldı, vs… 1995 sonunda herşey başa döndü!
Benim takip ettiğim tüm günlük ve haftalık gazete ve dergiler gardiyanlar ve tecrit hücresindeki komşularım tarafından okunuyordu. Bölümdeki mahkumlardan birisi bana elektrikli bir ocak bıraktı ve böylelikle her gün üçümüz herkes için yemek hazırlamaya başladık. Guy Georges ( dört buçuk yıldır komşum olan mükemmel aşçı) haftada 2 gün yemek yapıyordu. Diğer taraftan Adel Mechat ve onun leziz ve helal tatlıları. (Adel Mechat Avrupa’da 30 seneden fazla FIS’in sözcülüğünü yapmıştı ve herkesin, gardiyanların dahi saygı gösterdiği biriydi; ona çok saygı gösteren yahudi komşularının talebi üzerine normal tutuklu olan iki hahamdan birisi ona her hafta koşer yiyecek getiriyordu. Gözetmenler “ev yapımı” yiyecekler getiriyor ve bizim beğenimize sunuyordu.
Gözetleme kameralarının ve “beyaz “ olan bir baş gözetmenin ( Yıllar sonra Fresne’de, benim avukatlarımdan birisine Yahudi olduğunu söyleyecektir.) gelmesiyle birlikte durumlar şartlar kötüleşti. O dereceki Q.I.’de Ekim 2011’de geçen 10 günümde komşulara gazete göndermek dahi yasaklanmıştı.
Ayrıldığı gün birinci müdür gezinerek beni görmeye geldi ve demirlerin arasından elini uzattı ve benle konuşmaktan onur duyduğunu söyledi; zira bana yaklaşması yasaktı.
Sonraki müdürle birlikte (gözetleme kamerası altında üst aramasından sonra yapılan) telefona erişim ve “karavana yemeğinin” daha az kötü olması dışında Q.I’da yaşam şartları çok daha kötüye gitti. Tıbbi yönden, doktorlar ve hemşireler sabırlı ve özverili iyi profesyonellerdi; kalın camlı küçük gözlükleri olan homoseksüel İsrailli doktor hariç. Onu Fransız Sağlık Kurulu vasıtasıyla mahkum ettirdim. Yaz tatili sebebi ile tüm avukatlarımın Paris’i terk etmesinden ve psikiyatri kısmından (Q.I.’nın üzerinde yer alan) mesul Sainte Anne Hastanesi doktorunun da yaz tatiline gitmesinden sonra bir yaz günü bana elveda demek için kapıma geliyor, zira La Sante’yi kesin olarak terk edecektir. Ve beni psikiyatriden beklendiğim konusunda bilgilendiriyor… Ben onu psikiyatriden randevum olmadığı şeklinde cevaplıyorum ve gazete okumaya devam ediyorum. İsrailli’nin arkasında bir düzine gözetmen bulunuyor. Sondaki iri Antilli bana bir kaş işareti yapıyor, ben bundan dolayı giyinmek için ayağa kalkarak ve onları takip edeceğimi söyleyerek tepki veriyorum… Çıkarken ufak tefek “beyaz” baş gözetmenin elinde bana batırılmak üzere hazır olan bir şırınga olduğunu görüyorum… Birinci kata vardığımızda gardiyanların psikiyatristi (haftada iki defa, yazın bir defa olan) hasta muayenesindeydi. Onun bürosunda bekliyorum ki bu durum tecrite tabi özel gözetim altındaki bir tutuklu için oldukça kuraldışı; 10 tane gardiyan arkamdaki merdivende beklerken ben diğer tutukluların çıkış yerindeyim. Psikiyatrist beni görünce şaşırıyor, benden ne istediğimi soruyor ve beni randevumun olmadığı ve kendisinin günlük muayenesini bitirdiği hususunda bilgilendiriyor. Bununla birlikte bana bakmayı gün içerisinde yeterince hastaya bakmış olmasından dolayı memnuniyetsiz bir şekilde kabul ediyor ve yarım saat sonra benim normal olduğunu ve kendisine niçin getirildiğimi anlamadığını söylüyor. Daha sonra Antilliler “isyan” sebebiyle “şırıngalandığımı” ve ikinci kattaki yoğunlaştırılmış tecrit hücresine konulduğum konusunda beni bilgilendiriyor. Böylece tatil dönüşünde zorla yapılan narkoleptik iğnelerden ötürü tamamen bitmiş, bir bitki halinde bulunuyorum. Bu işten iyi sıyırdım!
Tüm kötü şeylere rağmen La Santé ile ilgili pek çok iyi hatırayı da muhafaza ediyorum; çünkü sistemin rezilliğinin içinde yaşadım (ve hayatta kaldım), yetkililerin büyük bir çoğunluğunun da insanlığına şahit oldum. Mahpusluğumun başından beri bana birçok genç ve güzel avukat göndererek sıkıntılarımı hafifleten “devlet görevlilerine” de teşekkür etmek zorundayım…
ALLAHU EKBER!
Poissy, 22 Ağustus 2014
ILICH RAMIREZ SÁNCHEZ (CARLOS)
Tercüme : Av. Ahmet Arslan