GİYİMİN SİYASETTEKİ ROLÜ VE BAŞÖRTÜSÜNÜN DEĞİŞEN MAHİYETİ

GİYİMİN SİYASETTEKİ ROLÜ VE  BAŞÖRTÜSÜNÜN DEĞİŞEN MAHİYETİGİYİMİN SİYASETTEKİ ROLÜ VEBAŞÖRTÜSÜNÜN DEĞİŞEN MAHİYETİ

ZELİHA ARSLAN

 

 Mütefekkir Sayın Salih Mirzabeyoğlunun Haliç Konferasında “İslâmcı” tiplerin düşüklüğünün karikatürize edildiği geçmiş dönemlere atıfta bulunurken t.v programlarına çıkan  tiplerden  bahsettiği  bölümü hatırlıyoruz.

O dönemde,  bir yandan şuurlu kesimi yıldırmak, yok etmek adına zalimce tavırlar sergilenirken, Sayın Mirzabeyoğlu’nun vurguladığı gibi bir yandan da “İslâmcı aydın” imajı pasif, düşük mizaçlı,irâdesiz tipler kullanılarak alaşağı ediliyordu. 28 Şubat döneminde yaşanan başörtüsü zulmü gerçeği var bir de. Gözden düşürülmeye çalışılan aslında o dönemde “İslâmcı aydın” nezdinde “Müslümanlık” tı. Peki, şu an “Müslüman” hanım imajı  noktasında başörtüsünü ve başörtülüleri nasıl değerlendirmeli?

Başörtüsü takanlarda kemiyet olarak bir artış var; bu herkesin gördüğü bir gerçek. İktidarın sıkça dile getirdiği üzere “Başörtüsüne kimse karışmıyor”  okullara, kamu kurumlarına rahatlıkla başörtüsüyle girilebiliyor. Eğitim ve iş sahalarında başörtülü hanımlar her geçen gün biraz daha fazla boy gösteriyor. Başörtülüler artık “öcü” gibi görülüp, “yaftalanmıyor”.Bilakis, hemcinsleri içinde  statüleri her geçen gün biraz daha artıyor.  Peki kemiyette gözüken bu artışın yegane sebebi sadece dinî mi?

Başörtüsü tehdit olarak algılanmıyor artık.  Hatta mevcut sistem içinde,    özellikle yer kapma ve statü elde etme noktasında referansınız bile olabiliyor örtülü haliniz. “Ilımlaştırma” süreciyle birlikte başörtüsünün aslî  mahiyeti yumuşatılıp, siyasî yönü de değiştirildi. “Değişim ve dönüşüm” sürecinde globalleşme, yolundaki atılımlarda, başörtüsü inanç ve siyasî ehemmiyetinden ötürü önemli rol oynadı. Başörtüsü ve giyim kuşam “mânânın tecelli etmesinde suret” hüviyetinde görünüyor.  Vermek istediğin mesaja, tüttürmek istediğin mânâya hizmet ediyor.

Batı tipi giyim tarzlarının tesettür markalarına uyarlanması sonucunda, ölçülerle tezatlık belirten kılıklara girmiş örtülü genç kızlar ve hanımlar tayt üzeri kısa tişörtler, ince dokumasıyla saç ve tenin belli olduğu kumaş türleri ile diz ve ayak bileği arasındaki etek uzunluklarıyla boy gösterir oldular. Boya küpüne batmışçasına uygulanan makyaj da cabası tabi. “Teferruattır” denilerek bir dönem değersizleştirilmeye çalışılan başörtüsü yasalarla zaten kısıtlanırken,  onu, fikri donanımıyla taşımaya çalışanlar da bu tür söylemlerle pasifize edilmeye çalışılıyordu. Günümüzde,  başörtüsü maalesef Müslüman kadının “hürriyet sembolü”  mahiyetinden uzaklaşmış görünüyor.

İslamî kesim kazandıklarının hesabını yaparken, kaybettiklerinin muhasebesi içine daha girmedi. İçinde yaşadığımız dönemde  ölçülere uygunluk kaygısıyla  ve  şuurlu örtünüldüğü ya da örtünülmediği ayrımı “Başörtüsü” üzerinden her türlü istismarın yapıldığı tesettür defilelerine ve oralarda sergilenen kıyafetlere bakarak yapılabileceği gibi  ayrıca, mevcut iktidarın meydana getirdiği ortamı kendileri açısından bir “özgürlük alanı” olarak gören hanımların cadde ve sokaktaki tarzları, hal ve hareketleri ile yukarıda verdiğimiz örnekler çerçevesinde de yapılabilir. Burada bir yanlış anlamaya mahal vermemek için özellikle altını çizmem gerekir ki, mevcut durum üzerinden eleştiri getirirken biz,  hanımları suçluyor değiliz. Müslüman hanımın “Hürireyet sembolü” olan başörtüsünün mânâsından nasıl uzaklaştırıldığı üzerindeyiz. Bu açıdan meseleye yanaşıldığında suçun sokaktaki hanımdan ziyade, sokakta, hanımı eleştirilecek konuma getiren iktidarın uygulamalarında aranması gayet açık.  

“Mânâsı itibariyle alttakilerin üst sınıftakileri taklidi olarak nitelenen modanın”,  hâli hazırdaki yansımalarına baktığımızda dahi suçlunun nerede aranması gerektiği hemen anlaşılır. Protokollerde başörtülü hanımların karşı cinsle tokalaşması,  yan yana pozisyonlarda oturması ve daha nice İslâmî ölçüleri örseleyen durumlar, toplum tarafından taklit edilmeye başlayınca bu gün şikayetçi olduğumuz manzara ortaya çıktı. İnanılan değerlerin İKTİDAR ÇEVRESİ tarafından bu şekilde “ılımlaştırılması”, sokakta, evde, okulda veya iş hayatında böşörtüsü ile ilgili şahit olduğumuz yanlış uygulamaların meşruiyet zeminini oluşturdu.  İnandığın gibi yaşayamamak, yaşadığın gibi inanmayı getiriyor akabinde. Başörtüsüne bağlı  maksatından uzaklaşmış yanlış uygulamalara ek, daha bir çok yanlışı ve içi boşaltılmış sembolü   bu “ılımlaştırma sürecinde” yaşananlara  misal olarak verebiliriz. Ama konumuz “giyim-kuşam” olduğundan zihnimizi dağıtmamak adına onlara şimdilik girmemeyi tercih ediyoruz.  

Tek tipleşmenin hayat tarzlarında kendini göstermesi, kılıklara yapılan müdahalelerde ve inançlara yapılan gizli ve alenîsaldırılarda karşılığını buluyor. “İşleyici ve işletici ruh ve fikir ile kuşanılmış şuur” ölçülere mutabık kalmayı hedefler. Büyük Doğu Mimarı Üstad Necip Fazıl “Mukaddes ölçüleri zedeleme!” ihtarıyla birlikte şu ikâzda bulunur;    

“Şeriat sana neyi gösterebilirsin diyorsa göster, gerisini kapa ve ondan sonra dilediğin kılığa gir!” (1)  

Ayrıca Üstad Necip Fazıl Kısakürek’in  muaşeret adabına dair bir değerlendirmesini, mevzumuzla alâkalı olması hasebiyle, “olması gereken nedir?” sorusuna, cevap mahiyetinde paylaşalım:

“Kadınlar, herhangi bir içtimai muaşeret kaidesi olarak erkeklerin elini sıkmayı terk etmeli;  ve cemiyet ve resmiyet planında musafaha, yalnız erkekle erkek ve kadınla kadın arası bir hadise kalmalı…” (2)

Kastımız, ağzını, burnunu, gözünü, elini, yüzünü saklayıp, ne erkek gördüğünde kaçacak delik arayanlar gibi olmak ne de ölçüleri zedeleyici hal, hareket ve tutum sergilemek değil. İbda Mimarı’nın dediği üzere mesele “Müslüman ruha düşen feraset duygusunda”.

Ne zamanın gerisinde kalıp yobaz,  ne de “çağdaş, modern” görünmek adına ölçülerden taviz verici tutumda olmak. İkisinin arasındaki hassas çizgide dosdoğru ilerlerken zamanın şartlarında denge âmiline tutunup çağa damgamızı vurmak.

Büyük Doğu  Mimarı Üstad Necip Fazıl Kısakürek meseleyi şöyle billurlaştırıyor;

 “Bütün dar ve teşhirci giyim şekilleri, fazla süs gayretleri, kısa etek, açık saçık nahiyeler, mübalâğayla boya, koku vesaire, bizim esas telakkimize zıt olduğu kadar dünyanın bütün muaşeret edeplerine de taban tabana zıttır.

Çarşafın değil, dini ölçülere göre çizgisi çizgisine örtünmenin müdâfacısı olmak lazım…

Dini hicap ölçüleri içinde istenildiği kadar zarâfet… Bu kadar…” (3)

Giyimin siyasî bir yönü var. Asırlardır var ola gelmiş her kavim, her millet, her kültür ve devlet; inanç yapısının sembolik unsurlarını asli mahiyetini muhafaza ederek ve nesilden nesle aktararak varlığını devam ettirir. Siyasî rotasını çizme noktasında tarihî, kültürel ve mânevî mirastan feyz almak gibi bir mükellefiyet altındadır. Bu şuur faziletli yaşamaya talip nesiller elinde ve buna namzet asır yenileyicisiyle muradına erecektir.

DİPNOTLAR

  • RAPOR 10/ 13 N. Fazıl KISAKÜREK. B. D. Yay. s. f:262
  • g.e. s.f: 258
  • g.es.f:263

 

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: