“USTA”, “ÜSTAD” VE YÜRÜYEN ŞİİR – TUĞRUL ÇELİK
TAKDİM
Bir süredir Türk Solu gazetesinde İBDA Mimarı Kumandan Salih MİRZABEYOĞLU’nun kitapları etrafında değerlendirmeler yapan Tuğrul ÇELİK Bey, üç ayda bir yayınlanan İLERİ Dergisinin son sayısında da, yaz aylarının en sıcak gündemi Adalet Yürüyüşü’nü Necip Fazıl ve Nazım Hikmet’in şiirlerinde yer alan “yürümeye” dair ifadelerle mânâlandırmış. İBDA Mimarı’nın 29 Kasım 2014 tarihli Haliç Kongre Merkezinde verdiği tarihî konferansın konusunu “ADALET MUTLAK’A” olarak seçmesi, aslında Türk siyasetinde yeni sürecin hangi kavram etrafında şekilleneceğinin de işaretiydi. İşte, Tuğrul ÇELİK Bey, bu yazısında meseleyi farklı bir açıdan ele almış ve Türk şiirinin Necip Fazıl üstadı ile Nâzım ustasının mısralarında toplumun adalet arayışını birleştirmiş. Bahsi geçen adalet yürüyüşüne dair Türk matbuatında yazılmış orjinal denemelerden birisi olan aşağıdaki “Yürüyen Şiir” yazısını ilgiyle okuyacağınızı düşünüyoruz.
ADIMLAR
“USTA”, “ÜSTAD” VE YÜRÜYEN ŞİİR
TUĞRUL ÇELİK
Yol Uzun
Türkiye, “yürümeli” günleri, milyonluk bir mitingle geride bıraktı, lakin yürüyüşün gerek iktidarda gerekse muhalefetteki etkileri hâlâ sürüyor.
Maltepe’de kendisini dinleyen iki buçuk milyon önünde bir yol haritası açıklayan CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, 450 kilometrelik bu “yol”un aslında atılan ilk adım olduğunu söyleyerek “yolun uzun” olduğunu da belirtti.
Bu yürümeli günleri iki büyük şairden izlemeyi deniyorum. Nâzım Hikmet’in ve Necip Fazıl’ın dizelerinden…
Memlekette “zıt” iki kutupta duran ve “farklı” kesimleri temsil eden “Usta” ve “Üstad”ı birlikte ve beraber okumanın yararı olduğunu düşünüyorum. Yürümeli şiirleri, bir şey söylüyor. “Usta” ve “Üstad”ın, Türk milletinin ortak değeri olduğunu söylüyor.
“Yürü altın nesli, o tunç Oğuz’un!
Adet küçük, zaman çabuk, yol uzun.”
mısralarında dediği gibi “Üstad”ın, yol daha uzun.
Lakin hevesliydi de yürümeye “altın nesli, Tunç Oğuz’un”.
1938’de yazılan Büyük Doğu Marşı, milyonların memleketçe yürüyüşe geçişini anlatan bir şiirdir bana göre.
“Allah’ın seçtiği kurtulmuş millet”e yazılan marş, gökleri işaret eder o millete:
“Güneşten başını göklere yükselt!”
Yürümesini ister ondan.
Zaman az, yol da uzundur…
Bir Adam, Bir Pankart, Bir Yol
Elinde “adalet” pankartıyla “ben yürüyeceğim” diyen Kılıçdaroğlu’nun, aynı kararlılıkla sonuna dek götürdüğü “kutsal yürüyüş”teki fotoğraflarına bakınca “yürüyen bir adam” görürsünüz.
69 yaşında, kimi zaman soğuğa ama çoğu kez de cehennemî sıcağa aldırmadan yürüyen bir adam.
“Yürüyor adım adım
Yürüyor ağır ağır
yürüyor…”
Neredeyse bir ay boyunca, dört yüz küsur kilometre yolu adım adım yürüyen Kılıçdaroğlu’nu, Nâzım “Usta”nın “Yürüyen Adam”ı nasıl da anlatıyor?
“Birkaç gün yürür, bırakır” diyenlere, “dayanamaz geri döner” diyenlere, “Ankara’dan çıkamaz”, “İstanbul’a varamaz” diyenlere bakmadan, duymadan onları yürümedi mi Kılıçdaroğlu?
“İşitmiyor artık
hep aynı tahta masanın başında akşamlıyan
hasta topal dostların
kalbe karanfil ruhu gibi damlıyan
sözlerini”
Öyle yürüdü ve öyle yürüttü ardına düşenleri Kılıçdaroğlu…
Adım adım, ağır ağır ve kararlı…
“Yeni Çirkin”, “Eski Güzel”e Karşı
Son on beş yıldır ne yaptılarsa adına hep “yeni” deyip, eskiyi kötüleyip, “yeni bir Türkiye” yarattıklarını söylediler.
“Eski güzel”i “yeni çirkin”e kurban ettiler.
Yine dediği gibi “Üstad”ın:
“Yeni çirkine mahkûm” oldu, “eskisi güzellerin.”
Ahlâka, adalete, hakka, hukuka, iyiye, güzele, doğala ait ne varsa “eski” deyip, ahlâksızlığı, vicdansızlığı, hukuksuzluğu ve sonradan görmeliği “yeni” diye kutsadılar.
İşte bu yürüyüş, buna bir itirazdı.
Siyasetin, “devlet”in, gücün merkezinden dışarıya yürümenin anlamı da bu değil miydi ta eskiden beri?
Mısır’dan çıkış, Mekke’den Hicret çirkin olandan güzel olana ulaşmak için bir “yürüyüş” olmadı mı?
Bu yürüyüş, dinsel bir anlamı olmamakla birlikte, kutsal bir yürüyüştür o yüzden…
Çirkine karşı güzeli tercih etmenin adımı, bir gün geri dönecek olmanın da ispatıdır.
Adalet Yürüyüşü sürekli konuşan ama bir şey yapmayan, bir şey yapmamayı da matahmış gibi savunanlara da bir cevaptı.
“Lafını çok dinledik, şimdi iş inkılâpta!” deme kararlığında olanların yürüyüşünü, duranlar öylece izledi.
“Üstad”, “Bekleyin, görecektir, duranlar yürüyeni!” dese de, beklemeye gerek kalmamıştı artık.
Bu yürüyüş beklemeyi de nihayete erdirdi.
Kılıçdaroğlu’nun ardı sıra yürüyenler, “Usta”nın “dost omuzbaşlarını, omuzlarının yanında duyanlar”ı gibi, yürümeyen ve konuşan bu tipleri “arkalarında boş sokaklar gibi bırakarak” yürüdüler.
“Yolunda pusuya yattıklarını,
arkadan çelme attıklarını
bilerek”
yürüdüler de, yola pislik dökebileceklerini akıllarına bile getirmediler.
Ama döktüler.
“Biz buyuz” dediler.
Yürüyener ise sadece alkışlayıp, “yürekten güldüler”.
Sabrettiler, belki bilmeden;
“Sabredin, gelecektir, solmaz, pörsümez Yeni!” diyen “Üstad”ı…
Cehennemi Cennete Çevirebilme…
Sartre’ın “Cehennem başkalarıdır” şeklinde bir sözü vardır ya, işte Adalet Yürüyüşü, siyasi tercih anlamında “farklı” olan ve bu yönüyle birbirinin cehennemi olma potansiyeli taşıyan insanlara da bir “yol” sundu, “buyur yürü” diyerek…
Bu konuda “sen böyle düşünüyorsun”, “ben ise şöyle düşünüyorum” o yüzden “biz asla anlaşamayız”dan; samimi anlamda “ben böyle düşünüyorum ama senin gibi adalet istiyorum” diyerek ortak bir tavır geliştirebilme alanı yarattı.
Cehennemi belki de cennete çevirebilmenin bir yolu oldu bu yürüyüş…
“Usta”, “Üstad” ve Yürüyen Şiir
Bu yürüyüş Kılıçdaroğlu’nundu.
Çünkü “ben yürüyorum” diye yola düşen ilk o oldu.
Adalet talebi ise, sadece eline “adalet” pankartı alıp yürüyen Kılıçdaroğlu’nun talebi değildi…
Milletvekili arkadaşları tutuklanan, yürüyüş kortejini düzenleyen milletvekillerinin de değildi…
Miting meydanlarındaki CHP üyelerinin, ya da CHP’ye oy verenlerin de…
Adalet, onu talep eden herkesindi.
“Vermeyecekler! Alacağız!” diyerek yola düşen, samimi olan herkesin…
Adalet’i parti isminde değil, bir hak olarak sokakta arayanların…
Çile okuyanın da, Memleketimden İnsan Manzaraları okuyanın da…
“Usta” diyenin de, “Üstad” diyenin de…
Tuğrul ÇELİK
İleri Dergisi, Sayı: 73, Temmuz-Eylül 2017