ÇİN PARAMPARÇA OLACAK-2- Burhan Halid KOŞAN

ÇİN PARAMPARÇA OLACAK-2- Burhan Halid KOŞAN

ÇİN PARAMPARÇA OLACAK -2-

Burhan Halid KOŞAN

KURTULUŞ İÇİN HÜRRİYET VE İFFETE DİKKAT EDİNİZ.

Seyyid Abdulhâkim El Hüseynî (k.s) böyle nasihat eyledi; Dünya ve ahiret kurtuluşumuz için. Bu nasihat kulağımıza küpe, sinemize nişâne, zihin dünyamızın hissesi oldu. Evet, hissemize düşen nisbetle ikinci Kızıl Çin / Sarı Çin yolculuğumuzda; 

Hızır’a sırdaş olan Yusuf Hemedanî yârenimiz, Mevlâna’ya yol gösteren Kıpçak Türkü Şems-i Tebrizî (1) ilham veren Anka /Hümâ kuşumuz ola; inşallah.

Çalışmanın birinci bölümünde  çevreyi kolaçan etmek, etrafı gözetlemek ve koltukta oturanları izlemek için değil, rüzgâr estirmek, tozu dahi olmayan asfalt yollardan yürüdüğümüzün farkındayız. Her ne kadar farkında olsak da birinci yazımızda olan malûmatları da yazma zaruretindeydik.

Bu yazımızda ise çiğnenmiş yolları terk edelim; biraz toz kaldıralım, biraz da patırtı çıkaralım. Bizler, tabiî olan sıratı müstakim  yolda yürüyenleriz. Elbette ki, işgâl altındaki Dışişleri Bakanlığı’nın bit pazarı görüşlerini, fosil hariciye denklemlerini, bunak diplomatların çürümüş görüşlerini ve hantal bürokrasiyi işgâl eden hain gürûhlarının oturdukları yerden uydurdukları tezleri kabul edecek değiliz. Kısaca siyaseten çökmüş rejimin ve defnedilmesi için gün/ay/yıl sayılan düzenin pandomimlerine aldanacak değiliz. Evet, gerçekleri sadece gerçekleri yazacağız. Yarın değil hemen şimdi prensibimizle; mavi kalem yazsın, ben okuyayım.

Almanya ile Avusturya’nın birleşme temellerinin atıldığını ve arka odalarda kucaklaşma merasimlerinin başladığını fark edelim. Soğuk savaşın devam ettiği dönemde cerrahi ameliyatla birbirlerinden kopartılan “iyi kardeş” Güney Kore ile “kötü kardeş” Kuzey Kore veya iyi kardeş Kuzey Kore ile kötü kardeş Güney Kore birleşmesinin dayatıldığını görelim. Aynı şekilde, “Kızıl Çin / Sarı Çin ile birleşeceksin” tazyiki ile beraber kaba muamele, tehdit, şantaj, diplomatik baskı ve tacize maruz bırakılan, sahipsiz Tayvan’a acıyalım. Cazibeli mesafe bıraktığım Doğu Türkistan’ı unutmadan toprak yollar, çamurlu ara sokaklarda yürüyüşümüze devam edelim.

Birinci ve İkinci Dünya Savaşları üzerinden Dünya’yı kendi aralarında parselleyen, bölüşen ve menfaatleri istikametinde hisselere taksim eden Atlantik / Amerika ile Batı / Fransa, Almanya ve İngiltere’nin üçüncü paylaşıma geçtiklerini görmemek için ya kör, ya ahmak veya hain olmak zarureti vardır; Ahbes Rejimin hariciyesi gibi. Üçüncü paylaşım devrini başlatan emperyalistlerin, bando mızıkalı trampetlerine eşlik eden potin seslerini duymayan ve işitmeyen kaldı mı?! İhanetten başka hiçbir marifetlerine şahit olmadığımız vaftiz çocuğu diplomatların Atlantik ve Batı sokaklarında esrar satıcılığından başka hiçbir becerileri, marifetleri yok. Marifetleri olmadığı gibi ihanet üstüne ihanete devam eden hariciye efendilerinin vaftiz çocuğu diplomatları için kısa mesafe koşuyorlar demeyeceğim, o kadar az yürüyorlar ki, parlak derili rugan kunduralarının cilası bile tozlanmıyor. Türkiye içinden Ermenistan’a açılması düşünülen koridor ve aynı koridorun hemen yanından Akdeniz’e açılması düşünülen ikinci bir koridorla parçalanma hesaplarının yapıldığını da söyleyemezler. Atamalarını yapan ve iplerini elinde tutan Londra / Kraliçenin müstahdemi, Batı / Bâtılın hizmetkârı olan vaftiz çocuğu diplomatlar, berrak gerçekleri seslendirmez / seslendiremezler.

Bayım! Biz, kediyi, kedi diye adlandırdığımız gibi haini de hain diye çağırırız.

Bayım! Bizler, zeki insanlar ve kalp sahibi olan İBDA müntesibi olarak sorudan önce cevabı gördüğümüzün farkına ister varın, ister varmayın; artık umurumda değilsiniz.

Beğenilmek gibi bir derdim yok.

Alkış almak için popülist davranacak, Halk dalkavukluğu yapacak durumum da yok. Gerçekleri görmekten korkan bir kötüyse, gerçekleri gördüğü hâlde, bildiği hâlde saklayanlar daha kötüdür.

Kızıl Çin, Uzak Doğu ve Asya kıtasında Amerika’nın sürtüğü olduğu gibi kendisine uygulanan ‘’Dönüştür, dönüştürsün’’ prensibince mutasyona uğrayan bünyesinin gereği çevresinde yer alan Kamboçya, Vietnam, Malezya, Endonezya, Singapur, Burma gibi otoriter bir yönetim tarzı ile idare edilseler de nihayetinde bugün ihracata dayalı kapitalist büyüme stratejisini benimsediklerini görüyoruz / görebiliyoruz. Allah aşkına kapitalist büyüme stratejisini benimseyen Çin, Hindistan, Kamboçya, bugünkü Vietnam, Malezya, Endonezya, Singapur, Burma, gibi ezik savaşçıların Batıya kafa tutabileceğine inanmak akıl işi midir?!

Kızıl Çin / Kâfir Çin üzerine yaptığımız şuurlu yürüyüşümüz, çiğnenmiş yolların dışına tam çıkmadan önce müsaadenizle kısa bir çay molası verelim. Murat BELET beyin seslendirdiği, “Kül Eyle” ezgisini dinlerken kıssadan hisse alalım.

QUİ EST ALİSOLDA? WHO İS ALİSOLDA? ALİSOLDA KİMDİR?

Turan mülkünün emiri kudretli Emir Timurlenk üç yahut altı yaşında iken, Türkistan’da Budizm ile birlikte Suriye uru Nestorius / Nesturiler ve Vatikan merkezli Franciscus Rahiplerinin sapkın öğretilerini yayan misyonerlik çalışmaları çok güzel bir olayla sonlandı. Alisolda adındaki Türk alpereni, hâkimiyeti ele geçirerek Budist, Nestourius / Nesturi ve Vatikan merkezli Franciscus rahiplerine destek veren sarı Uygur kâfir hükümdarını ailesiyle birlikte yok etti. Kâfir hükümdar ve ailesi yok edildikten sonra kâfir unsurlara bağlı olanların da hepsinin öldürülmelerini emreden fermanıyla çok çok güzel şekilde başladığı işi harikulade şekilde neticelendirdiğinde tarihler 1339-1402 arasını gösteriyordu. Alisolda, vatanımız Türkistan’ı saran Budizm, Manihaizm, sapkın pagan öğretileri, Suriye uru Nesturileri ve Vatikan destekli Franciscus rahiplerinin taraftarları ile birlikte hepsinin kaybolmasına sebep oldu. Kaybolmanın ne olduğunu anlamışsınızdır!

Meselenin verb / fiili anlaşılsa da ben, anladığım özneyi yazayım. Alisolda, meselesinin öznesi, Vahyin / Müessir Eser olan Allah Resulünün / Ehli Sünnet / Türk Gerçeğinin zapt edilemeyeceği hakikatidir.

Şimdi, ana güzergâhımıza dönelim ve bahsimize devam edelim. Kızıl Çin / Sarı Çin meselesi ile birlikte kuşatıcı fikir edinebilmemiz için Çin’in siyasî, sosyal ve ticarî ilişkilerde bulunduğu sınırı olan veya olmayan ülkelere ve komşularına kısa kısa değinmek mecburiyetindeyim.

Hindistan, tarihte barış severlikten, düşmanlarına vaaz ve nasihatle tesir edebileceğine inanmaktan başka bir numarası olmamıştır / olmayacaktır.  Pasif olmakla temeyyüz eden Hintlilerin ikinci dünya savaşı sonunda Dünyanın aldığı yeni pozisyonlar neticesinde meccanen / bedavadan özgür kalmalarını, Gandi’nin tahta kılıç siyasetinin neticesi zannediyorlar.

İran, Batının siyasî ve ekonomik düzenini alaşağı etmekten çok Batı / batıl ile işbirliği yoluyla uzlaşarak bölgesel güç olmaya odaklanmaktadır.

Bu süreçte Katolik nikâhı kıyarak birliktelik yaşadığı Amerika ile meşru olmayan bir ilişki içinde olduğu yetmezmiş gibi menfaat ilişkisine dayalı olarak Amerika’nın, Orta Doğu’ya giriş kapılarını açtığını görmeliyiz. Aynı İran’ın, Çin ile mut’a nikâhı kıyarak Güney Doğu Asya’da kendi faşist ırkçılığına destek bulmak için etki alanı oluşturma çabaları başlı başına bir bahis. İran’ın, uluslararası alanda söz sahibi olmak için sıcak alanlarda kullandığı etkili enstrümanlardan biri de terörist guruplara verdiği destek ve uluslararası vekâlet savaşlarında uzantısı olan silâhlı unsurlarıdır. Kerkük vilâyetimizde, 170 kültür enstitüsü ile birlikte ağır silâhlarla donattığı on / 10 silahlı unsuru işin vahametini anlatmaya kâfidir.

Sıra geldi, EMS / Endonezya, Malezya Singapur hattının röntgenini çekmeye. Kapitalizm ve demokrasi ile terbiye edilen bu bölge belki de Ehli Sünnet olan son savaşçılarının son temsilcilerini görüyor diyebilirim. Batı / Batıl ile çatışmaktan ziyade pazarlık eden halk katmanları oluşturulduğu için. EMS ülkelerinden bilhassa Endonezya, İslâmiyet’in kültürel ananeleri itibariyle zayıf, beşeri hikmetlerden yoksun ve diğer İslâm halklarıyla olan rabıtası eskiden beri gevşektir. Bu durumda Endonezya ile Malezya’nın kırılgan yapıları sonucu Budistlerle bağdaşmaları halinde tehlike lokal olmaktan çıkarak Müslüman halklar için umumî bir tehlike arz edecektir.

EMS ülkelerine ek olarak Tayland için de bir parantez açmaya mecburum. Tayland’ın, Malezya’ya sınır olan bölgelerinde yaşayan Malay halkı bulunmaktadır. Tarih boyunca fitne merkezi olan Kahire / Ezher, sapkınlık ve terörünü bu bölgeye de ihraç ederek sapkın bir din anlayışı ile hareket eden ASKABAYAK adlı örgütün filizlenmesine sebep olmuştur. Sonuç olarak Endonezya ve Malezya’da  etkin olan kahire fitnesini Singapur’da da görebiliyoruz.

Bu bölgede yaşayan Türk kardeşlerimizden aldığımız güncel olan yerel bilgiler demetini, bilgilerinize arz edeyim;

“Müslüman olan Malayların, Müslüman olmaktan utandığını, lezbiyenliğin moda, kulanparalık / Luticilik denen illetin yaygın, hırsızlığın normal, fuhşun övüldüğü ve mazrufu olmayan bir din algısının hüküm sürdüğünü” söylemektedirler.

Çiğnenmiş yollarda yürümeyeceğimizi baştan söylemiştik. Bu minval üzere hareket edeceğimiz de tabiîdir. Birinci yazımızda, Lâtin Amerika üzerinden Çin üzerine yaptığımız derleyici bakışımızın yerine bu yazımızda ise, genelde Güney Doğu Asya bölgesini izâh ederek meselemizin merkez üssü olan Çin çekirdeğine yürümeye çalıştığımızı fark etmişsinizdir.  Çin odaklı yazımıza devam etmeden önce Atilla YILMAZ tarafından seslendirilen ‘’Kerkük Destanı’’ dinletisi eşliğinde küçük bir hatıramı yazayım; müsaadenizle.

Çocukken, kulaktan kulağa oyunu oynardık. Bilmem, siz de bilir misiniz?

Oyun kurucu, ilk çocuğun kulağına bir söz yahut bir cümle fısıldar, sonra çocukların art arda birbirlerinin kulağına fısıldamasıyla devam eder. Son oyuncunun dilinde doğru veya tamamen çok farklı bir şey çıkabilir. Bilgilendirme de bir bakıma kulaktan kulağa fısıldama oyunudur.

Çin, Amerika’nın verdiği izinle petrol için İran ile anlaşmalar imzalarken petrol dışında kalan ham maddeleri ise ağırlıklı olarak Moğolistan, Kırgızistan ve Afrika kıtasının ülkelerinden temin yoluna gitmektedir.

Çin ile bağlantılı ülkelere değinmişken birkaç cümle ile de Çin-Türkiye ilişkilerinin  serencamını izaha çalışalım.

Hiçbir trenin vagonu lokomotifi geçemez; bu bir kuraldır. Bu açıdan vagon ülke olma yanında çeper ülkelerden olan Türkiye, takip ettiği lokomotif Atlantik / Amerika ve Batı / Almanya, Fransa, İngiltere kılavuzluğundan dışarı çıkamayacağı için Çin ile ilişkilerinde de lokomotif ülkelerin takip edeceği siyaseti takip etmeye mahkûm ve mecburdur. Siyasî, içtimaî ve iktisadî açılardan halkımızın meclisini mesken tutan karanlık mahlûkların cenabet kirliliği, görüntü kirliliğine sebep olduğu gibi Çin özelinde Güney Doğu Asya ve Uzak Doğu görüntümüzü de bulanıklaştırıyorlar. Allah, güzel vatanımızı cennete denk yarattı. Dünyanın geri kalanı ile olan bu eşitsizliği de iblisin düdüğü olan putperest politikacı şeytanları başımıza belâ ederek giderdiğini söylemekle, haddi aşmamışımdır inşallah. 

Aziz dostlar, kıymetli kardeşlerim ana konudan uzaklaşmadım. Sadece tali yollar ile Çin bağıntısını dillendirmeye çabalıyorum. Merkezden çevreye değil çevreden merkeze metodu ile Çin / Pekin yürüyüşünü tercih etmeyi uygun buldum. Bu şekilde hem bölge ülkelerine merhaba, hem de birbirleriyle olan alakalarından dolayı daha sağlıklı bakış elde edebiliriz.

Dostluğun az, düşmanlığın çok olduğu bir gezegende yaşadığımızı unutmayalım. Ve unutmayalım ki vahyi / Müessir Eser Allah Resulü / Ehli Sünneti desteklemek Rabbin askeri, şeytanı desteklemek ise iblis olmayı getirir. Biz, tüm kalbimizi imân ettiğimiz Vahiy / Doktriner İslâm / Müessir Eser olan Allah Resulü’ne / Ehli Sünnet /İBDA ve aziz Türk milletinin beşeri hikmetlerine vermeliyiz. Kurtuluşumuzun  kesinlikle ikinci bir yolu yok.

Tâli yollardan sonra yeniden Çin öznesine odaklanalım. Evet, Kızıl Çin / Sarı Çin denildiğinde ister bir lisan / dil, ister belirli bir kültürden bahsediyor olun, aslında Çin diye bir şeyin gerçekte olmadığıdır. Çin kavramı altında toplanmış çok sayıda lisan / dil, kültürel olarak kırk yamalı ve birbirinden tamamen farklı halklar olduğu gerçeğidir. Bu gerçek Çin’in umudu ve tehlikesi olmaktadır. ÇKP / Çin Komünist Partisi, ülkede meydana gelen ve olan bitenleri tamamen kontrol altında tutamadığı gibi uluslararası ilişkilerde de hükmü geçerliliği olan bir yapısı yoktur. Soğuk savaş döneminde BM / Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde sahip olduğu koltuktan atılarak, Tayvan oturtulmuştur. Daha sonra Nixson, Çin’i diplomatik olarak tanıdığında, BM daimi koltuğunda oturan Tayvan, global / küresel mafya babalarının dayatmasıyla misafir sanatçı sandalyesini Pekine devretmek mecburiyetinde kalmıştır. Bu misâl dahi Çin’in, küresel oyun kurucu olmaktan ziyade çekirdek yapısında saklı uzlaşıcı genetik  kodlarını ele vermeye yeterli olsa gerek.

Devam edecek

1-Şems-i Tebrizî’nin türbesi İran’ın Hoy şehrindedir. Hoy şehri, Kırşehir de türbesi olan Ahî Evran’ın da doğduğu Batı Azerbaycan şehridir.

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: