“TUTTUĞUN KAZI YOLACAKSIN!”
“TUTTUĞUN KAZI YOLACAKSIN!”
Adımlar HABER
Motorlu Taşıtlar Vergisi’ne yapılan %40 zam için Maliye Bakanı Naci Ağbal, vergi düzenlemelerinin savunma sanayi fonuna yeni kaynaklar oluşturmak üzere yapıldığını söyledi. Zam yapılan ürün ve hizmetler arasında şans oyunlarından tutun da sarmalık tütünde kullanılan sigara kâğıdına kadar birçok kalem bulunuyor…
Naci Ağbal, “savunma için paraya ihtiyacımız var” diyerek zamları açıklar ve böylece zamlara mukaddes bir kılıf uydurmuşken, Cumhurbaşkanı Ekonomi Başdanışmanlarından Cemil Ertem, hükümetin birçok vergiye zam getirmesinin gereksiz ve sakıncalı olduğunu söyleyerek bu “millî savunma” adı altında zamları savunmanın hiç de millî bir yanı olmadığını ortaya koyup, Ağbal’ın zamlara örttüğü mukaddes perdeyi parçalayıverdi.
Cemil Ertem, Milliyet gazetesindeki köşesinde Orta Vadeli Program’ın ‘Türkiye’nin önündeki fırsatları, zorlukları ve avantajları gören yenilikçi bir metin olarak’ hazırlandığını ancak Maliye Bakanlığı tarafında gereksiz bir telaş olduğunu söyledi.
Ertem’in “Devletin yeni rolü…” başlıklı yazısının ilgili kısmı şöyle:
“ERTEM: ZAMLAR GEREKSİZ!”
“Türkiye’nin önümüzdeki üç yıl içinde ihracatını artırmak ve orta-üst teknolojilere dayalı rekabetçi KOBİ ekonomisini desteklemek için yoğun altyapı yatırımına ihtiyaç vardır. Bu anlamda bütçe açığı/GSYİH oranının yüzde 2 civarında olması, bütün bu süreçte, kabul edilebilir. Oysa Maliye tarafında, “Biz sıkı duruyoruz, bakın vergileri artırıyoruz” telaşı var. Bence bu gereksiz bir telaş ve OVP’nin maliye tarafındaki vergi artışları gereksiz hatta sakıncalı.”
İktidarın çeşitli kanatlarından birbirlerine karşı taban tabana zıt şeyler söylenirken, Zafer Arapkirli ile Seyr-i Sabah’a programında değerlendirmelerde bulunan ekonomist Mustafa Sönmez ise bu artışı sürpriz olarak görmediğini belirtti.
Sönmez’in konuyla ilgili görüşleri şöyle:
“TUTTUĞUN KAZI YOLACAKSIN”
“Geçen yıl 2016’nın son çeyreğinde ekonomi küçülmeye başladı. Krize doğru gidiyordu Türkiye. Krize merhem olsun diye bir dizi tedbir alındı. Hükümet bazı vergileri indirdi. Bunun sonucunda o güne kadar açıklanmayan bütçe açıklanmaya başladı. Şimdi 7 ayın sonunda bütçenin 21 milyar açığı var.
Bu açık nasıl kapatılacak? Böyle vergilerle kapatılacak. Bu işin arkasında bol keseden bol kepçe daha önce dağıtılmış imkânlar, referandum döneminde dağıtılmış seçim şekerlerinden kaynaklanan devasa bir bütçe açığı oluştu. Bunun da bir şekilde azaltılması gerektiğinde ne yapacaksın? O zaman tuttuğun kazı yolacaksın.”
“KAZI YOLMAYA DEVAM”
Sönmez, “Yıkık dökük arabası olandan da lüks arabası olandan da aldığın motorlu taşıt vergisini pat diye yüzde 40 arttırıp açığı yamamaya kullanıyorsun. Devamı da gelecektir. Bu verginin arkasındaki neden bol kepçe dağıtılmış imkânların önemli bir kısmının yandaş firmalara dağıtılmış olması. Bunun yanında mega projelere sağlanan garantiler ve birtakım kamu bankalarına sağlanan imkânlar da var” diye konuştu.
“Kavramlara aşina olmayan insanlara sıkılmış palavralar. Milli gelir ile gelirin bölüşümü aynı şey değil. Milli gelir, ülkede üretilen mal ve hizmettir. İnsanları çalıştırırsın üretim artar. Bu ortaya bir pasta çıkarır. Bu başka bir şeydir. Bunu nüfusa bölersin. Kişi başına gelir 10 bin dolardır ve ortalamadır bu. Bu herkesin cebine 10 bin dolar giriyor anlamına gelmez. Bu başka bir şeyin göstergesidir. Her ülke birey başına ne kadar üretim yapabiliyor? Üretim yapma kapasitesi nedir? Bunların göstergesidir bu 10 bin dolar. Bu bölüşümle ilgili bir şey değildir. Bundan kimse kendisine bir övünme payı çıkarmasın. Bugün ülkede yaklaşık 26 milyon çalışan var. Bunların 18 milyonu ücretli ve bunların üçte ikisi asgari ücretle çalışıyor. Şimdi asgari ücretle çalışan bir insana senin yılda 10 bin dolar gelirin var dediğin zaman isyan eder ‘Nerede benim 10 bin dolarım?’ der. Bu o değil.”
“BU TAKSİMİ KURT YAPMAZ KUZULARA ŞAH OLSA!”
“Milli gelir ve bölüşüm apayrı şeylerdir. Milli gelir bir pastanın üretilmesidir. Ama o pastanın nasıl bölüşüldüğü acıklı bir hikâyedir. Çünkü piramidin en tepesindeki yüzde 10 pastanı yarısını götürür. Geriye kalan yüzde 90, diğer yarısıyla idare etmeye çalışır. Türkiye, Şili ve Meksika’dan sonra bu pastayı en adaletsizce bölüşen ülkelerden biri. Maliye Bakanı Ağbal kof bir övünme halkasıyla insanları oyalıyor.”
“ŞEHİD OĞLUNDAN İKÂZ”
15 Temmuz şehidlerinden Mustafa Cambaz’ın oğlu Alpaslan Cambaz da face hesabında tarihî bir anekdot paylaşmış ki, bu anekdotu da olduğu gibi iktibas ederek sizlerle paylaşalım:
“Baybars candır. Moğolları ve Haçlıları durduran zeki, çevik bir Memlûk sultanıdır. Vatana bir taraftan Haçlı, diğer taraftan Moğol saldırırken kıtlık da varmış. Bu zorlu seferberlik halini daha iyi atlatmak için halkın verimli topraklarını, bahçelerini hazineye katmak, halktan aldığı vergileri arttırmak istemiş Baybars. Bu yönde fetva almak için tüm âlimleri toplamış. Âlimlerin hepsi sultanın istediği fetvayı vermiş. Kimi korktuğu için, kimi daha fazla dünyalık elde edebilmek için… Fakat içlerinden tek bir âlim sultanın istediği fetvayı vermemiş.
Bu kişi İmam Nevevî Hazretleri. Daha evvel de sürekli garibanın hakkını savunmak üzere sultana mektuplar yazan, halkın hakkını çiğnediği takdirde Allah’ın huzurunda zor durumda kalacağını sultana defalarca hatırlatan Nevevî Hazretleri… Sultanı bu tarzda uyarması çevresindekileri tedirgin edermiş tabii ve onu hizmetlerinin engellenmemesi için sultana karşı bu tutumundan vazgeçmesi, etliye sütlüye karışmaması yönünde uyarırlarmış. İmam Nevevî mektuplarında her seferinde onlara da vermiş ayarı. Kimseyi dinlememiş.
Sultan Baybars, fetvayı ondan da alabilmek için epeyce ısrar etmiş ama Nevevî ona şu minvalde bir şeyler söylemiş: “İyi biliyorum ki, sen bir zamanlar Emir Bunduktar’ın kölesiydin. Hiçbir şeyin yokken Allah lütfedip seni melik yaptı. Duyduğuma göre sarayında eyerlerinin kayışları altından yapılmış bin kölen, çeşit çeşit ziynet eşyalarına sahip iki yüz cariyen varmış. Önce bütün bu süsleri onlardan alıp savaş hazırlığı için kullan. Buna rağmen devlet hazinesi yetersiz kalırsa, halkın malına el koyman için sana ancak o zaman fetva veririm.”
Baybars, tarihin en büyük adamlarından biri. İmanlı bir Türk. Onunla gurur duyuyorum. Fakat burada hakikati, doğruyu işitmekten rahatsız olan tüm muktedirlerin yaptığını yaparak, “Şehrimden çık git!” diyor Nevevî’ye. “Baş üstüne!” diyor Nevevî, Şam’ı terk edip Nevâ’ya gidiyor.
Ebu Zerlerin kaderiydi bu; dışlanmak, sürgün yemek… Ama hiçbir şey koymazdı onlara bu dünyada. Çünkü dünyayı çözen insanlardı onlar, dünyayı çözüp elinin tersiyle iten, incinmekten bıkmayan adamlardı… Ebu Zerler tekti. Tarihe bakınca görürsünüz ki onca dünyalık yalakanın, canı tatlı olanın, hakikati bilip de susan korkakların arasında illa ki her dönem bir Ebu Zer çıkmış.
Hikâyenin devamı şöyle: Sultan Baybars, Nevevî Hazretleri huzurundan ayrılınca onun vazifesine son verilmesini ve maaşının kesilmesini emreder. Adamları ona Nevevî’nin bu şekilde bir vazifesi bulunmadığını, dolayısıyla maaş da almadığını söyler. Bunun üzerine Baybars: “Öyleyse ne ile geçiniyor bu adam?” diye sorunca “Babasının gönderdikleriyle.” cevabını alır.
Dünyaya fazla kandıysanız eğer çözemezsiniz kimilerinin rızkını nereden bulduğunu, her şeyi reddederek nasıl yaşayabildiğini… Sultan Baybars anlamış sonra. Epeyce pişman olmuş yaptıklarına. Ama mesele zaten bunları erken anlamakta…”