SUÇLULARI CEZALANDIRMAYA DOĞRU -Carlos Vesilesiyle-

SUÇLULARI CEZALANDIRMAYA DOĞRU -Carlos Vesilesiyle-

Carlos, her haftaki konuşmaları ile mücadele adına, emperyalizmin esareti altından kurtulmak ve yaşanmaya değer hayatı hâkim kılmak için zaruri yol olan İslâm ihtilâl ve inkılâbı adına kimi zaman yeni ufuklar açmaya devam ederken kimi zaman da hatırlatmalarla şuurumuzun diri kalmasını sağlıyor. Unutulmasın ki ihtilâl ve inkılâp, her şeyden önce bir şuur işidir. İhtilâlci şuurun olmadığı yerde alet ve imkânlar istediği kadar zengin olsun, bunlardan bir netice çıkmaz. İhtilâl her şeyden önce şuurdadır. Ne yapacağını bilmeyen, ne yaptığını da bilmez. Ne yaptığını bilmediği gibi, iktidar önüne gelse, şöyle bir elini uzatıp iktidarı ele geçirebilecek şartlar teşekkül etmiş olsa dahi, bu şuur olmadıktan sonra, göz görmediği için kimse de elini uzatıp iktidarı almaya teşebbüs etmez, edemez.

İBDA Mimarı’nın ilk eserlerinden olan ve bir nevi davanın “ÇATISI” niteliğinde kabul edebileceğimiz “İdeolocya ve İhtilâl” isimli kitabında “devrim”, “devrimci örgüt” ve “devrimci siyaset”e dair tüm temel meselelerin terkipler halinde 40 yıl öncesinden ortaya konulduğu hepimizin malûmu. Yol açıcı devrimci Carlos’un hem değerlendirmelerine, hem de tavsiyelerine baktığımızda,  “İdeolocya ve İhtilâl”in ortaya koyduğu anlayışa mutabık konuştuğunu rahatlıkla fark edebiliriz. Bundan dolayı Carlos’un analizlerini malzeme mânâsında “bilgi” olarak önemsediğimiz gibi, ayrıca onu İBDA “Devrim Siyasetine” nisbetle konuşan büyük bir “taktisyen” olarak gördüğümüzü de söyleyelim. Zaman zaman Sayın Carlos’un analizleri üzerinden  aktüel mevzular için değerlendirme yapma gayretimizi bu şekilde açıkladıktan sonra, gelelim Carlos’un bu haftaki söylediklerine.

Carlos bu haftaki son konuşmasında da Şabra ve Şatilla kamplarına yapılan baskınlar neticesi katledilen masumlara dair hatıralarını aktarmış ve ister bu hadisede olsun isterse benzeri diğer hadiselerde, emperyalist ve Siyonistlerin yaptıklarının yanına kâr kaldığından, bunların yargılanıp cezalandırılmadığından bahsetmiş.

Bu bahsin sonuna eklediği iki şeyden biri de emperyalist ve Siyonistlere karşı yapmış olduğu eylemler ki, onların cezalandırılmasında ferdî olarak kendi görevini yapmış olmanın gönül rahatlığıyla konuşmuş.

Emperyalist ve Siyonistleri cezalandırabilmek bir hürriyet işidir, hür irade işidir ki, zaten Carlos, fırsatlar eline geçtikçe emperyalist ve Siyonistleri cezalandırdığına dair yaptığı atıftan sonra, Türkiye’nin bağımsızlığına kavuşması ve NATO’dan çıkmasına dair de bir not düşmek gereği hissetmiş.

Bizse, İsrail’in Mavi Marmara’da yapmış olduğu katliam neticesi, Siyonistleri cezalandırmak fırsatı Türkiye’nin eline geçmiş olmasına mukabil, Beştepe’nin bu katil ve canileri cezalandırmak yerine affetmesini, şehidlerin kanını üç kuruş para karşılığı İsrail’e peşkeş çekmesini unutamadığımız gibi, bu işbirlikçilerin şimdilerde Suud işbirlikçiliğine karşı keskinliklerini de gördükçe kızmadan edemiyoruz.

“İsrail’e muhtacız!” diyerek katiller önünde diz çökenler, hâlâ diz çökmüş hâlde bekleştiklerine bakmadan, Amerika’ya giden heyetlerin illâ ki Yahudi lobileriyle görüşüp onlara teminat vermeden ülkeye dönemediklerini görmezden gelip hiçbir şey olmamış gibi davranmaları, bir de bunların üzerine âlâda gözüküp Suud ve diğerlerinin işbirlikçiliklerini eleştirmeleri…

Cevap Carlos’un dilinde gayet kısa: NATO’dan çıkın!

Şuna dikkat ediyorum, bu güne kadar Beştepe rejimine yol göstermek için uzun uzadıya şeyler söyleyen Carlos, son zamanlarda bu meseleleri gayet kısa geçiştirmekte, artık kısa ve öz olarak sadece bir iki cümle sarf etmeye başlamış bulunmakta.

Az ve öz söylüyor: Bağımsızlığınızı sağlayın.

Yolunu gösteriyor: NATO’dan çıkın.

Geçen hafta yaptığı üzere asıl muhataplarına hitap ediyor: Emperyalist bir saldırıya, bir işgâl teşebbüsüne karşı hazırlıklı olun, örgütlenin!

Haçlı-Yahudi Batı terörizminin saldırıları ve bu saldırganların içimizdeki işbirlikçilerine karşı örgütlenmenin yolu da düşmanı ve işbirlikçilerini tanımak ve onları teşhis edebilmekten geçer. Bu bir şuur meselesidir. Yani, dünya üzerindeki terörizmin adı Haçlı-Yahudi Batı Terörizmi iken, Haçlı-Yahudi Teröristlere hitaben, “Terörizme karşı mücadele ortak hedefimizdir!” diyerek, Haçlı-Yahudi teröristlerinin, “terörist” diyerek Müslümanlara saldırılarına destek olanlar ve bu destek olanları destekleyenler, şuurları kaymış olanlara müşahhas örnektirler.

Yılan deri değiştirdiğinde, çıkarıp attığı eski deriye saldırmaya devam edenler, yılanı tanımayan, yılanı o eski çıkardığı deri ile tanıyan, zamanın dışına düşmüş “kaba softa ham yobaz” tayfası ki, onların mücadele adına tek bildikleri, yılanın o çıkarıp attığı eski derisi, o deri üzerindeki şekil ve nakışlar. Bunların varlıklarını devam ettirebilmeleri, yılana karşı olmaya değil de, o eski deriye, o eski deri üzerindeki motif ve nakışlara karşı olmaya bağlı. Dolayısıyla yılanı yılan olarak tanısalar, yılana karşı durma mecburiyeti hâsıl olacak ki bu da işlerine gelmiyor. Oysa ölü deriyi karşına alarak sanki canlı yılan –düşman– buymuş gibi saldırmak, hem tribünlerden alkış getiriyor hem de risksiz. Risksiz olmasından da öte mama da cabası.

Emperyalizm, yerli işbirlikçileri ve bu işbirlikçilerin medya, sanat, siyaset, ticaret vs alanlarındaki şakşakçısı mamacılar.

Beştepe ve etrafına çöreklenmiş “hınk” deyiciler.

Yılana yılan diyemeyenler, yılanı perdeleyip zehrini akıtmasına yardımcı olan yalancılar bizden değildir.

Yalan, yılandan daha tehlikelidir.

“Adalet Mutlak’a”…

Yargılama ve cezalandırma hakkı kutsaldır, görevdir, devredilemez!

A. Bâki AYTEMİZ

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: