SEVGİYE KÜSEN YÜREKLER
Adana’ da 4 yaşında, küçücük bir kız çocuğu sapık birinin tecavüzüne maruz kaldı. Bu minvalde izlediğimiz kaçıncı haber kim bilir? Allah’ım, kaçıncı mağdur edilen çocuk bu kızcağız! Perişan olan kaçıncı aile…Hesabı sorulmak istenen kaçıncı canilik bu?! Unutulup gidilecek bu da, öyle değil mi? Başka bir sapık cani, başka masum bir hayata kastedinceye kadar hatırlamayacağız tekrar.
12 Şubatta gerçekleşti bu vahim olay, 14 Şubat “Sevgililer Günü” arifesinde. Sevgiye küsen, hayata kırgın kaçıncı yürek bu kim bilir. Sevgi günü, sevgili günü… Bu olaydan sonra içiniz alıyorsa eğer küçücük bir kızın paramparça yüreğini; vicdanınızı kanatmıyorsa bu meleğe reva görülenle; kutlayın gününüzü. Küçücük bir yürekte duyulan korku ve acıyı insanım diyebilen canlı yaşatamaz. İnsanlık dışı bu vahşeti, ancak hayvandan aşağı bir yaratığın sergileyebileceğini düşünürken, “hayvandan aşağı” yaratıkların soyu tükenmeden, bu boğazımızda düğümlenen hıçkırıkların, dilimizden dökülen bedduaların son olmayacağı ortada maalesef.
Aynı şehirde yaşıyor olmak etkiledi belki de ve klavyenin başına geçirdi beni. O küçücük masum yavrucağın dehşet anlarında sıcacık evimde, çocuklarımla gülüp şakalaşırken, yeme içme telaşındayken, o küçük yürekteki tramvadan bî haber kalmış olmak, bu acizlik duygusu; insanlıktan nasibini almış herkesin ortak hissi aslında.
Klişe bir tabir ama “sözün bittiği yer” aslında.
Savunmasız masum bir bebeğin, sokakta kalmış kadının, kimsesizlerin, açların, yoksulların, muhtaçların çığlığını duyan, imdadına koşan, derdine derman olan bir “adalet” dileğimiz. Yoksa, Çehov’ un hikâyesindeki bir tartışma konusu gibi: “kötünün, kötülüğüne sessiz kalarak, yanlışını fark etmesini mi?” umuyoruz.
Zeliha ARSLAN
15 Şubat 2018