NEW YORK’LU KADIN: “KOCAMI FETHULLAHÇILARA KAPTIRDIM OĞLUMU ASLA VERMEYECEĞİM!”-2- / Oğuz Gürses (Harun Yüksel)

NEW YORK’LU KADIN: “KOCAMI FETHULLAHÇILARA KAPTIRDIM OĞLUMU ASLA VERMEYECEĞİM!”-2- / Oğuz Gürses (Harun Yüksel)

TAKDİM:

Rahmetli Harun Yüksel Ağabey’in

çeşitli müstear isimlerle yayınlamış olduğu yazıları

sizlerle paylaşmaya devam ediyoruz:

 

NEW YORK’LU KADIN:

“KOCAMI FETHULLAHÇILARA KAPTIRDIM
OĞLUMU ASLA VERMEYECEĞİM!” -2-
Oğuz Gürses (HARUN YÜKSEL)

Evet mesele bu kadar basit değil… 

Çünkü sözkonusu olan tekil bir ailevî problem değil… 

Bu problemin benzerleri Türkiye’de onbinlerce ailede yaşanıyor… 

Kimse bu devasa sosyal problemin nasıl çözülebileceğine dair kafa yormuyor, fikir üretmiyor, projeler geliştirmiyor… 

Bunun yerine kulüp tutar gibi; bütünlüğünü kaybetmiş, çökmek/dağılmak üzere olan onbinlerce aile fertlerinin ayrılık sebepleri doğrultusunda kamplaşılıyor siyasî/sosyal tercihleri dolayısıyla yanında durulan aile fertleri desteklenirken, diğerleri suçlanıyor… 

Böyle bir yaklaşım o aileleri kurtarmak, restore etmek, yeniden yapılandırmak gibi bir kaygı taşımadığından… Bıçak sırtındaki bu ailelerin çöküşlerini/dağılışlarını hızlandırıyor… 

Önce şuna karar vermemiz gerekiyor… 

Dağılmak üzere olan bu ailelerin fertlerinin yanında karşılıklı saf tutarken maksadımız ne? 

Üzüm yemek mi? 

Bağcı dövmek mi? 

Bağcı dövmekse bu tutum maksada çok uygun… 

Yok maksat üzüm yemekse… 

Önce problemi anlamak, sonra problemin nereden/nelerden kaynaklandığını araştırmak ve sonra da makul bir çözüm bulmak üzere kafa yormak gerekeceği açık… 

*** 

Günümüzde aileler maalesef “çekirdek aile” olarak isimlendirilen karı-koca-çocuk/çocuklardan oluşan dar/zayıf bir toplum birimidir… 

Eskinin büyükana-büyükbabalarla birlikte teyzeler amcalar yengeler dayılar halalar, kuzenler ve yeğenlerle sair hısım ve akrabalardan oluşan “aile” kavramı Batı düşüncesinin sömürgeci menfaatleri doğrultusunda küçültüle küçültüle ve küçüldükçe eskiden kendi içinde kolaylıkla çözebildiği meselelerin çoğunu toplumun sırtına bindire bindire son sınırı olan “çekirdek aile”ye kadar gelip dayandı… 

Sonrası içtimaî felâket/sosyal facia/topyekûn çöküş… 

Böyle bir felaket yaşamamak için önce “çekirdek aile”lerdeki erozyonu durdurmak sonra da aileyi olması gereken genişlik/güç ve etkinliğe kavuşturmak için problem çözücü fikirler geliştirmek gerekmektedir… 

New York’lu Kadın’ın siyasî bir amaca yönelik değil de sırf ailesinin çöküşünü engellemeye yönelik samimî sözleri -bizi incitip rahatsız etse bile- problemi anlamamıza yardımcı olması bakımından çok önemli… 

*** 

Evlilik, bir aile kurma niyetiyle karşı cinsten iki kişinin bir araya gelerek bir sözleşme yapmasıyla başlar… 

Bu sözleşme insanî/ferdi, içtimaî/sosyal ve hukukî çok yönlü bir akittir… 
İnsanî olarak; taraflar birbirlerine saygı, sevgi ve güven duydukları için “ölüm kendilerini ayırana kadar, iyi günde ve kötü günde, hastalıkta ve sağlıkta, gençlikte ve yaşlılıkta, zenginlikte ve yoksullukta, birbirlerine bağlı ve sadık kalcaklarına” söz vererek aynı evi, aynı yatağı paylaşmaya başlarlar… 

Bu evlilikten doğan çocuklarının sorumluluğunu üstlenerek birlikte büyütürler. 

Evlilik içtimaî/sosyal alana, o alanı kuvvetlendirip devamını sağlayan temel unsurlardan biri olarak yansır… 

Hukuk bu sözleşmenin geçerliliğini kabul ederek, bu evlilikten doğan karşılıklı hak ve mükellefiyet / yükümlülüklerin yerine getirilmesinini denetleyerek teminat altına alır… 

***. 

“- Ben Leyla T. 12 yıldır Amerika’da yaşıyorum. 24 yaşındayken, New York’ta yaşayan bir Türk ressama âşık oldum. Annemlere “Amerika’ya tatile gidiyorum” dedim, İstanbul’daki hayatımı geride bıraktım ve buraya yerleştim.” 

Bir kadın bir adamı görüyor… Aşık oluyor… Onun için ailesini de ülkesini terkedip çok uzaklardaki bir ülkeye gözünü kırpmadan yerleşiyor… 
Evleniyorlar… 

“Rüya gibi” bir hayatı paylaşmaya başlıyorlar… 

3 sene öncesine kadar hayatları böyle devam ederken birdenbire Fetulahçılar “Fredy Krueger”(3) gibi hayatlarına girip kadının kocasını kafaya alıyorlar ve kadın için “kâbus” başlıyor… 

Fetullahçılar Adamı kafaya aldıktan sonra çocuğa da göz dkip kuşatmaya alıyorlar… 

Kadın “adamı kaptırdım bari çocuğu kurtarayım” diye çareler arıyor… 

Neticede dağılmak üzere bir aile ile karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz… 

Çökmüş bir paradigma etrafında “zor”la ayakta tutulmaya çalışılan bir toplumun üyeleri olduğumuz için bu aile faciası karşısında refleks olarak taraf oluyoruz… 

Bir kısmımız kadına hak verip acım acım acırken, diğer bir kısmımızsa adama hak verip kadına köpürüyoruz… 

Ama ortada bir de çocuk var… 

Onu unutuveriyoruz… 

Ailenin dağılmasının en büyük yükünü omuzlamak zorunda kalacak ve bu dağılmadan en büyük ruhi hasarı görecek olan çocuk kimsenin umurunda değil… 

*** 
Adam baştan Fetullahçı olsaydı ve kadın bunu bile bile evlenseydi şimdi şikayet etmekte kesin olarak haksız olurdu… 

Ya şimdi ne diyeceğiz bu kadına? 

Adamsa eski hayat tarzının yanlış olduğunu anladığı için ondan vazgeçmiş… 

Haksız mı? 

Sırf evlendi diye, şimdi yanlış bulduğu bir hayat tarzını sürdürmeye kim veya ne onu mecbur edebilir? 

Adama “dön kardeşim eski yaşam biçimine, karını da çocuğunu da üzme” diyebilir miyiz? 

Peki gayet net olarak “Ondaki bu 180 derecelik değişim beni korkuttu, öfkelendirdi, üzdü. Bir de kendimi aldatılmış hissettim, hayatını dinin esaslarına göre yönlendiren bir adam isteseydim, gider bir imamla evlenirdim.” diyen bu kadına, “yap bir fedakârlık sen de Fetullahçı ol da bari aileni kurtar” demek uygun bir teklif olur mu? 

“Tak sepeti koluna, herkes kendi yoluna” desek…

O çocuk ne olacak? 

*** 
Röportaja dönelim: 

[Tüm bu hikâyede sizi en çok rahatsız eden şey ne? 
-Bakın, benim kocam camiye gitseydi ve caminin hocasından böyle bir eğitim alsaydı ondan nefret etmezdim, onu suçlamazdım. Ben Fethullahçıların ne niyetle bu hizmetleri verdiklerini bilmiyorum. Bu kadar iyi olmalarının sebebi nedir? Neden dünyanın her yerinde okullar açıyorlar, neden küçücük çocukları topluyorlar, dini eğitim veriyorlar… 
Okullarını gördünüz mü? 
-Hayır ama o okullara devam edenleri gördüm. Bir arkadaşımın çok yaramaz bir oğlu vardı, Brooklyn’deki okula gitti, şimdi beyni alınmış gibi, karşılaştığı her büyüğün elini öpmeye çalışıyor. Tuhaf bir çocuk yarattılar, sanki çocuk değil, makine.] 

Problemin kaynağını/başlangıç noktasını gösteren en önemli cümle şu: “Bakın, benim kocam camiye gitseydi ve caminin hocasından böyle bir eğitim alsaydı ondan nefret etmezdim, onu suçlamazdım.” 

Kadın kocası dindarlaştığı için değil Fetullahçı olduğu için, üstelik de Fetullahçı olduğu süreçte “öyle olmamış/olmuyormuş” gibi yaparak kendisini kandırdığı için ondan nefret ettiğini açıkça ifade ediyor… 

Çünkü Fetullahçılarla ilgili şüpheleri var: “Ben Fethullahçıların ne niyetle bu hizmetleri verdiklerini bilmiyorum. Bu kadar iyi olmalarının sebebi nedir? Neden dünyanın her yerinde okullar açıyorlar, neden küçücük çocukları topluyorlar, dini eğitim veriyorlar…” 

Bu şüpheler haksız mı? 

Kadın, Fetullahçıların okullarına giden çocuklarla ilgili olarak: “Bir arkadaşımın çok yaramaz bir oğlu vardı, Brooklyn’deki okula gitti, şimdi beyni alınmış gibi, karşılaştığı her büyüğün elini öpmeye çalışıyor. Tuhaf bir çocuk yarattılar, sanki çocuk değil, makine.” derken dört dörtlük bir tespit yapmıyor mu? 

Bu tespiti yapan bir annenin, oğlunu ”ziyan olmaktan” kurtarmaya çalışması tabiî değil mi? 

Demek ki bu problemi çözebilmek için kaynağından, yani Fetullahçılıktan başlamak gerekiyor… 

Dipnotlar:
3-) Elm Sokağı Kabusu adlı filmin korkunç karakteri Freddy Krueger, Robert Englund tarafından canlandırıldı. 1984 yılında korku filmlerinin başarılı yönetmeni Wes Craven tarafından çekilen filmde, rüyalarında Freddy Krueger tarafından öldürülmeye çalışılan insanların öyküleri anlatıyordu. Film ilgi görünce serinin devamı çekildi.
 

(devam edecek)

Kaynak: Baran,  http://entellektuel.s4.bizhat.com/entellektuel.html 3 Şubat 2009

Not: Merhum Harun Yüksel ağabey, Baran dergisinin Genel Yayın Yönetmenliğini Sayın Ali Osman Zor’un yaptığı dönemde kendisi de Baran dergisinin Yayın Kurulu’nda bulunmuş ve yazılarını Baran dergisinde yayınlatmıştı.

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: