GÖKÇE FIRAT FETÖ ÜYESİYMİŞ…
GÖKÇE FIRAT FETÖ ÜYESİYMİŞ…
“Fetö”nün medya yapılanmasına yönelik denilerek yapılan operasyonda, Ulusal Parti Genel Başkanı ve Türk Solu Dergisi Başyazarı Gökçe FIRAT da tutuklanmıştı.
Aralarında Gökçe Fırat’ın da bulunduğu 13 zanlı, 31 Mart 2017’de tahliye edildikten sonra, trollerin yoğun saldırısı neticesi daha cezaevinden çıkmalarına fırsat verilmeden yeniden gözaltına alınmış ve “darbeye teşebbüs” ve “Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme” suçlamalarıyla yeniden tutuklanmıştı. Haklarında açılan bu yeni soruşturma da yürüyen dava ile birleştirilmişti. Nihayetinde dava sonuçlanırken, savcı, terör örgütü üyesi olmak, darbeye ve anayasal düzeni ortaya kaldırmaya teşebbüs suçlarından beraat kararı verilmesini talep ederken sadece örgüte üye olmadığı halde yardım etmekten ceza istedi.
Yani, Gökçe Fırat’ın yeniden tutuklanmasına sebep olarak gösterilen ithamlar bir kez daha ortadan kalktı.
Savcının bu talebine rağmen, mahkeme, Gökçe Fırat’ın da aralarında bulunduğu 14 kişiye silahlı terör örgütüne üyelik suçlamasıyla 6 yıl 3 ay hapis cezası verirken, diğer zanlılara da muhtelif cezalar verildi.
Bu suçtan ceza verilen isimler ise şöyle: Abdullah Kılıç, Cihan Acar, Bünyamin Köseli, Cemal Azmi Kalyoncu, Halil İbrahim Balta, Bayram Kaya, Habip Güler, Hanım Büşra Erdal, Mutlu Çölgeçen, Ünal Tanık, Yakup Çetin, Hüseyin Aydın, Gökçe Fırat Çulhaoğlu, Seyid Kılıç.
Şu tabloya bir kez daha bakalım: Önce tutuklanıyor, bir müddet sonra istenen ceza, tutukluluk süresi vs gibi unsurlar da göz önüne alınarak tahliye kararı veriliyor. Fakat bu tahliyeyi içlerine sindiremeyen trollerin yoğu saldırısı neticesi gece yarıları apar topar yeni mahkeme kararları çıkartılıyor, yeniden gözaltına alınıyor ve bu defa çok daha ağır suçlamalarla yeniden tutuklanıyor. Ve mahkeme bittiğinde bu yeni tutuklama kararına dair ortada hiçbir şey yok. Ne darbe ne de anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs yok.
Ama ceza vermeyi kafaya takmışlar ya, Gökçe Fırat’a silahlı terör örgütüne üye olduğu yaftasını yapıştırıyorlar. Hem de savcı sadece üye olmadığı halde yardım etmekle itham etmişken.
Hem de kimlerle birlikte bu suçu işlemiş, Gökçe Fırat’ın da için konulduğu o torbada kimler yok ki…
Biz, bu, “bir torbaya alakalı alakasız herkesi doldur, bütün muhalifleri aynı torbada suçla” mantığını ilk defa görüyor değiliz.
Bu da darbeyle mücadele oluyor öyle mi?
Anadolu tabiriyle, “zır zırı” Fetullah müridleriyle Gökçe Fırat aynı statüde öyle mi?
Gökçe Fırat “Fetö” üyesi öyle mi?
(Düne kadar Fetullah diye ölenler bu işin içinde hem de.)
Buna kimse inanıyor mu?
Besbelli ki tamamen siyasi bir gözdağı verme hamlesi, hukuk filân değil.
Nerede görülmüş bir ceza yargılamasında savcının istediğinden fazla ceza vermek?
Peki, nerede adalet?
Yani, adam düşmanınsa, çık erkek gibi, “sen benim düşmanımsın” de ve ona göre davran.
Biz bunları DGM’lerde yaşadık, hukuk kılıflı düşmanlık saldırılarına maruz kaldık. Hukukun siyasallaştırılmasına o zaman şahit olduk. Hukukun, adaletin tesisi gayesinden çıkarılıp siyasî muhalifleri baskılamak üzere vasıta kılınması yoluyla adalet ve hukukun bizzat onu koyanlarca iğfal edilişine itiraz seslerimizi o zaman yükselttik. Hukuk namusunun yok edilişine o zaman karşı koyduk.
Ve mücadelemiz zaten bu hukuksuzluklara karşıydı.
Yani, “biz kendimizi kurtaralım da başkalarına aynı hukuksuzlukla saldıralım” ahlaksızlığı yazmaz bizim kitabımızda.
Gökçe Fırat serbest kalmasın diye yırtınan ahlaksızlar, Gökçe Fırat’ı esaret altında tutmak üzere hukukun alet kılınmasını isteyenler, hukuk bile ne yapacağını şaşırmış haldeyken, utanıyor musunuz şimdi?
Tabi utanacak kadar imanınız kaldıysa.
Haksızlıkları alkışlamak, haksızlığı adalet gibi sunmak kadar büyük alçaklık var mı bu dünyada?
Gökçe Fırat yattı ve çıkacak… Ondan eksilen bir şey olmadı ama bu haksızlıklara imza atan, bu haksızlıkları alkışlayanlar nerelere savrulduklarını bir kez daha kontrol etsinler edebiliyorlarsa.
Bu haksızlıkları yapanlar, devletin de milletin de en büyük düşmanları değil de nedir? Devlet, mülk, ancak adaletle ayakta kalabilir ki, adaletsizliği bile isteye yapanlar aslında devlet yıkılsın, millet perişan olsun diye çalışan hainlerin ta kendileridir.
Unutulmamalı, mazluma dini sorulmaz!
Haksızlık karşısında susan dilsiz, şeytandır!
Haksızlık yapılırken susan dilsiz şeytan da ya haksızlığı alkışlayanlar, icra edenler?
Utanın…
Utanın…
Utanın…
Ama utanmayacak, nedametinizi ortaya koymayacak, helallik istemeyecek, nefs muhasebesine yanaşmayacak ve pişkin pişkin arzı endam etmeye devam edeceksiniz…
İşte, İslâm ihtilâl ve inkılâbının hedefi, bünyeye sıkıntı veren bu ahlâksızlık profilini def-i hacet etmektir.
Ahmet ÖLÇÜLÜ