FİKRİ YAŞAYAN, YAŞAMAYI FİKİR BİLEN – Tuğrul ÇELİK

FİKRİ YAŞAYAN, YAŞAMAYI FİKİR BİLEN – Tuğrul ÇELİK

Geçtiğimiz yıl -tam da geçen yıl bugün başlamıştım- Kumandan’ın eserleri, fikirleri hakkında bir dizi yazı yazmıştım. Vefatının ardından içimden geçenler de, yine fikirleriyle ilgili…

Sanki Kumandan bu dünyadan göçmemiş de, kitaplarında okuduklarımı yazıya döküyormuşum gibi…

“Fikri yaşayan, yaşamayı fikir bilen” birisi hakkında başka ne yazabilirdim ki zaten?

***

Rahatsızlanmasının hemen ardından “Yaşamayı denemesine” izin vermeden; onun da ailesi, sevenleri ve de gönüldaşları vardır diye düşünmeden “öldüğü” ilan edilmişti.

O da elbet bir ölümlüydü; ama şaşırmıştım. Üzülmüştüm.

Bunlar hep şablonculuktu işte. Bir kitabında yazdığı gibi, “ah şu şablonculuk, ne kadar rahattı!”

Kitaplarını okuduğum Kumandan ise her türlü şablona karşıydı. İbda’da taklide yer yoktu.

Hep “rahatsız edici” değil miydi? Öyleydi.

“Bizim insanları rahatsız edici bir tarafımız var. Sahte dengeleri, çerezlik doyumları, ucuz tesellilerini yıkıyoruz” diye yazmıştı bir kitabında, kendini ve fikriyatını anlatırken.

“Bıçak yapan adam” olarak bilenler, hatırlayanlar da var.

Mirzabeyoğlu, kendini böyle anlatmayı tercih etmişti: O, bıçak yapardı, onunla isteyen ekmek keserdi, isteyen adam.

“Rahatsız edici” miydi? Evet.

Ama herhalde bir fikrin gücünü, amacını ve sonuçlarını daha sarsıcı anlatabilen, daha akılda kalıcı bir cümle olamazdı.

Adam da kesmemişti, ekmek de…

Birincisi, Kumandan yok etmek üzerine değil, yaşamak ve yaşatmak üzerine düşünüyordu. “Yaşamayı Deneme” boşuna değildi!

Hele hele bizzat “ibda”nın kendisi, “sanatlı yaratmak” değil miydi?

Mimarı olduğu fikir sistemi, tüm insanlığa, “bir dünyada ayrı dünyaları yaşayanlara” sunduğu büyük ve kapsayıcı bir teklifti.

Katılalım-katılmayalım; başka bir fikir, bir sistem önerisiydi…

İkincisi, ekmek de kesmemişti. ‘Ben ekmeğime bakarım’ dememişti. İstese nerelerde olurdu değil mi?

“Toprak diyor ki kalma
Benden göğe hicret et
İki ayna bir elma
Gurbette bitmez gurbet”

(S.M., Kayan Yıldız Sırrı)

Onun yerine, birgün topraktan göğe hicret edeceğini hiç unutmadan, birgün “Mutlak olana” döneceğini bilerek, o bıçakla “iki ayna arasındaki elma”yı soymakla meşguldü bana göre.

İlim ve şiir bahsindeki “tecrid” ve “teşhis” gibi; “mutlak olan” ve ondan gelenleri aradıkça bulmuş, buldukça aramıştı.

***

Beni en çok etkileyen eseri “Gölgeler”di.

“Dünyanın geçirdiği büyük kaza”yı anlattığı, “Batı aramaktan, Doğu yatmaktan yorulmuş” dediği, “Ölüm, heyecanımızın bittiği yerde başlar” dediği kitabını yazdığında, ben yeni doğmuştum.

Onu “Ölüm Odası”na attıklarında; o da orayı bir “doğum odası”na çevirmeye çalıştığında ise, yeni yeni neyin ne olduğunu anlayacak yaşa gelmiştim.

Kitapları ve fikirleriyle otuzlarımda tanıştım.

Bu, benim ayıbım olsun.

Kumandan’ın mekânı cennet olsun.

———————–
(** Kumandan ve İbda görseli, Mirzabeyoğlu’nun “Münşeat” isimli eserinden…)

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d