ORTADOĞU YAŞLI, AMERİKA İHTİYAR
Hızır ve İlyas hazır ol, gavs-ı gıyas nâzır ol
Bâtın gözü zahir ol, bu halkanın içinde.
Atamız, öncümüz ve bilge başbuğumuz olan Hoca Ahmet YESEVÎ’nin bu hikmetli kelâmıyla uyandık gaflet uykusundan. Kur’ân-ı Kerîm’in gölgesinde açan bu hikmetli kelâmla, kuş uçmaz, kervan geçmez çölleri, aşılmaz bayırları ve yüce dağları aştık. Bozkırın soluğuyla, yedi iklim, dört bucağa bal taşıdık Kur’ân’dan ve paylaştık, Allah Resûlü’nden miras kalan hurmamızı.
Evet, ferdî planda Türk sahabe Talha (r.a) ve devlet remzi noktasında Saltuk Buğra Han ile başlayan istiklâl ve istikbâl mücadelemizin, Türk’ün son hakanı Sultan Abdülhamid Han’ın tahtından düşürüldüğü ana kadar kesintisiz devam ettiği malûmunuzdur. Şu oldu, bu oldu derken istiklâl ve istikbâlimiz için Üstad Necip Fazıl KISAKÜREK’in keşfettiği nur koridorunda yürüyen Kumandan Salih MİRZABEYOĞLU’nun açtığı kapılar, kurduğu köprüler ve ikram ettiği lâtif mânâlar ile yeniden uyandık gaflet uykumuzdan. Evet, gaflet uykumuzdan uyandırması yanında büyük stratejik hamleler ile enlem ve boylamı kuşatan, basiret (vizyon, yeniden şekillendirme, uzak görüşlülük) sahibi olmayı öğrettiği için de Kumandan’a müteşekkirim.
İmdi, bâtıla ve inançsızlığa karşı yaptığımız, bu Rahmânî yürüyüşte Hoca Ahmet YESEVÎ’nin ikiz kardeşi olan Kumandan Salih MİRZABEYOĞLU kılavuzumuz tek olan Allah, tek olan Allah, yâr ve yardımcımız olsun.
Bildiğiniz üzere, uluslararası ilişkiler ağı ile ülkeler arası ilişkiler, papatya falı açmakla anlaşılamaz. Evet, papatya falı açmayacağız. Keçe külâh başında oyunu da oynamayacağız. İnsanlığı zehirleyen ve mahlûkatı yok eden Amerikan tarzı düşünce formatının yaygınlaşmasına ve güçlenmesine engel olmak için gayretli, siyasî yönden tutkulu, edebî yönden üretken ve maharetli olmaya mecburuz ve mahkûmuz.
Petrol alanlar değil, petrol satanlar mahkûmdur.
Ortadoğu coğrafyasının diktatörleri ve bürokratik kalpazanlarının petrolden başka satacak ürünleri olmadığı için petrollerini satmaktan başka çareleri yoktur. Ortadoğu’nun totaliter rejimleri ile cani diktatörlerinin yönetimindeki ülkecikler, petrolün efendisi değil köleleri olarak petrol alan ülkelerin esiridirler. Daha açık ve yalın bir ifadeyle, Ortadoğu ülkeleri ve körfezin petrol parasının nerde ve nasıl kullanılacağına Ortadoğu diktatörleri değil Amerika ile Batı / Fansa, İngiltere ve Almanya’nın liderleri ve yönetici klikleri karar vermektedir. Mümin Arap kardeşlerimizin yaşadığı Ortadoğu coğrafyasını yöneten ve Batı tarzı hedonist yaşamı benimseyen diktatörleri ile kukla idarecilerinin, küfre karşı pozisyon almaktan çok Ehl-i Sünnet omurgayı çökertmek için çalıştıklarını lütfen unutmayalım.
Petrol satıcısı ülkelerden olan Fars emperyalistleri ile Amerika arasındaki danışıklı döğüşün, savaş gibi ama savaş değil durumunu yansıttığını, bu durumu fark etmeyenin ise kefenli bir kalp taşıdığını söyleyebilirim. Savaş gibi ama savaş değil durumunun maksadı, Tahran’ı cazibe merkezi haline getirmek, İran’ı Basra körfezinin büyük abisi ve Hazar Denizi’nin ağababası olması için çevrilen teatral bir oyun olduğu gerçeğidir. Evet, kalbi olmayan iblisin hizmetkârı olan Ali HAMANEY ile sûretleri Katolik ve Ortodokslar tarafından çizilen sarıklı mollalar tarafından yönetilen İran, Amerika ile kavga etmekten çok, sadece ve sadece tasmayla bağlı olduğu Washington’dan tasma ipinin uzatılmasını istemektedir.
Körfez ülkelerinden olan Suudî Arabistan diktatörü ve yönetici klikleri ile Arabistan ahalisinin de ekseri düşüncesinin, kendileri dışındaki tüm insanların kendilerine hizmet etmek için yaratıldığına inandığını kaç kişi biliyor? Arabistan ahalisinin ekseriyeti tarafından kabul gören bu keskin ve ırkçı yaklaşım ile İblis kalfası olan hahamların ürettiği Tevrat arasında korelasyon-bağ bulunduğuna adım gibi eminim. Amerika ve İngiltere’ye sırnaşan ve yaltaklık eden kibirli Suudî despotları, mazlum müminlere karşı hormonlu pazu gösterisinde bulunsalar da ölüm döşeğinde yatan, soluğu tükenen ve cerrah elinde altı bölgeye ayrılmayı bekleyen bir kadavradır. Evet, yaşlanan ve bunamaya başlayan Arap yarımadasının kokuşan ve çürüyen bütün rejimleriyle birlikte kibirli Suudî diktatörlüğünün de tasfiye edilecekleri günün çok yakın bir zamanda gerçekleşeceğini göreceğiz.
Son dönemde çehreleri çıbanlı ve burunları sivilceli bir kısım gazeteci, kadrolu hariciye haini ve politikacının, Çin-Türkiye yakınlaşmasına abartılı alkış tutması ve üst perdeden “Çin, Amerika’ya karşı” palavrasını yüksek perdeden seslendirmesi karşısında şaşırmadım ve bocalamadım. Çin, Türkiye yakınlaşmasını abartılı alkışlayan ve ayarsız övgüde bulunanların bir kısmının hain, bir kısmının gaflet içerisinde olduğunu görmek acı olsa da gerçektir. Evet, Çin, Amerika’nın düşmanı değil, dostudur. Evet, Çin, Amerika’nın düşman gördüğü insan, topluluk ve ülkeleri ekarte etmek için kullandığı tali yollarından bir yoldur. Amerika, varmak istediği sonuç için Çin’i kullanmaktadır. Bu gerçeği kabul etmeyen ergenler, Çin-Türkiye yakınlaşması karşısında karpuz kabuğu görmüş sıpalar gibi sevinmeniz, bu gerçeği değiştirmez. Çin, Kuzey Kore ile ABD arasındaki krizde Amerika namına yaptığı amele işçiliğine, şimdi de Türkiye ile ABD krizinde de aynı amele işçiliğini yapmaktadır. ABD ile Çin ekonomik yönden adeta siyam ikizleri gibi yapışık ve ayrılamazlar. Çin ile Türkiye yakınlaşması hakkında kirli ve bayağı malûmat ile aziz Türk milletini zehirleyen alçaklar, sobelendiniz.
Şu ana dek, afili cümlelerimiz ve şaşırtıcı tespitlerimiz olmasa da söz olsun, torba dolsun cinsinden gürültü de yapmadık. Bu saatten sonra biraz suları ıslatalım ve kelime cambazı palyaçoları ifşaya yönelelim. Evet, fikir açısından köksüz ve asalet yönünden soysuz kadrolu hariciye hainleri, Selamun Aleyküm!
HARFLERİN HARBİ
Türkiye ile Amerika arasındaki krize, büyük bir coşkunlukla sevindiğimi söylemeliyim. Abartılı sevincimin, aşırı iyimserlikten kaynaklanmadığını söylemeliyim. Birinci sebep, Amerika düşmanlığının Türkiye içinde önemli makamları işgâl eden Türk düşmanı hainlerin sadakatini aşması. İkinci sebep ise dünyadaki hiçbir ülkenin Türkiye kadar yıkıcı veya yapıcı bir rol oynayamayacağı gerçeğinin, Türkiye ölçeğinde anlaşılmaya başlanması ki bu sebeple Türkiye dışındaki hiçbir ülkenin büyük bir tehlike altında ya da Türkiye kadar büyük bir fırsat ile karşı karşıya olmadığı gerçeğini, bir kez daha yazmaya mecbur kaldığımı söylemeliyim. Üçüncü sebep ise bildiğiniz üzere kahkaha ile gülmek çocukluğun alameti, çok eğlenmek ise bir insanın, toplumun veya devletin ihtiyarlığına alâmettir. Evet, Amerika’nın ihtiyarladığını, bir ayağı çukurda olarak ölümünü bekleyen bir ihtiyar olduğuna…
Kalbi mühürlü, gözü perdeli ve aklı kefenli olduğundan dolayı kâfir, kâfir olduğu için de bet ve hoyrat olan Amerika’nın tarihi, uluslararası hukukun pervasız ihlalleriyle doludur. Salyalarını sağa ve sola akıtarak hareket eden Amerika, hukuk gücüyle değil, gücün verdiği kibirle yönetilmektedir. Evet, hukukun gücüyle değil de gücün verdiği kibirle hareket eden Amerika, küresel terörünü ve ABD namına hareket eden serkeş haydutlarını, “Demokrasi, barış, din özgürlüğü, insan hakları, hukuk, ticaret özgürlüğü ve yeni hümanizm tanımı ile bezediği Yeni Müdahalecilik” benzeri sübjektif kavramlarla perdelemekte ve suçlarını örtmektedirler.
Yarın değil, hemen şimdi prensibimizle kötü ve çirkin olan Amerika’nın sakladığı gerçek yüzünü ifşa edelim. “Yeni hümanizm” kelimesi, ilk bakışta ve ilk duyuşta ne kadar şirin ve ne kadar çekici geliyor değil mi? Hâlbuki bu dikkat çekici ve bir o kadar da alengirli kelimeyi irdelediğimiz takdirde burnumuz, kanalizasyon borularından akan lağım kokusunu, hemen fark edecektir. Evet, Amerika’nın politik liderleri, yönetici klikleri ile Amerika’nın Anglo-Sakson halk tabakasına göre “Yeni Hümanizm”: “Düşman addedilenlerin yok edilmesi için gerçekleştirilen katliamlar, soykırım seviyesine ulaşmadıkça önemli değildir” mânâsına geldiği gibi Yeni Müdahalecilik anlayışının da bu tarife göre yapıldığını söyleyebilirim.
Anglo-Sakson Amerikalılar ile bütün yönetici kliklerini suçlamakla aşırıya mı gittim? Evet, aşırıya kaçtığımın farkındayım! Katledilen mazlumların isim ve soy isimleri, öldürülen mağdurların cinayet fotoğrafları, imha edilen cümle mahlûkatın görsel belgeselleri, Amerikan gazeteleri için çok kıymetlidir çok! Virgül.
Çapulcu ülkelerin geleneğine sahip Amerika, dünya kamuoyunu dikkate almadan istediğini yaptığı gibi felaketi de kızıştırma seçeneğinde ısrar etmektedir. Felaketi kızıştırmasının sebebi, üçüncü paylaşım savaşının galibi olmak arzusu ve kontrolü elinde tutma açıkgözlülüğüdür.
Evet, geleneksel kontrol yöntemleriyle, modern kontrol yöntemlerini harmanlayarak uyguladığı “Arıkovanı Teorisi, Domino Teorisi” gibi denklemlerini, şimdi de “Deli Teorisi” başta olmak üzere formüle ettiği çılgın yöntemlerle desteklemekte ve sahada pratiğe dökmektedir.
Amerika’nın, putperest kâfirliğinin genetik yansıması olarak ahlâksızca saldırmak ve edepsizce kazanmak için menfaati icabı çabuk dost olduğunu ve çabuk terk ettiğini unutmayalım. Kurucu atalarından tevarüs eden bu yıkıcı ve harap edici şehveti ve istekliliğini ısrarla devam ettirme temayülünden dolayı insanlara, ülkelere ve cümle mahlûkata, “ya öl, ya köle ol” despotluğuyla saldırdı, saldırıyor, saldıracak. Bu saldırılarla terbiye edemediği düşmanlarını yola getirmek için başvuracağı ilk yöntem de tam bu anda ortaya çıkar. Fırıldak ve haydut Amerika’nın düşman gördüğü insan ve ülkelerin çok çok önem verdiği değerlere karşı harap edici sertlik ve yıkıcı ani saldırılarını anlatan denkleme “Deli Teorisi” denmektedir.
Evet, “Deli Teorisi” gibi enstrümanlarına ek olarak BM, NAFTA ve NATO gibi uluslararası zannedilen kuruluşları da manivela olarak kullanmaktadır. Bizler, ABD yardakçısı bu kuruluşlardan NATO isimli terör örgütüne kısaca ve sebep olduğu cinayetlerden sadece ikisine değinmekle yetinelim.
NATO: Amerikan cinayetlerini ve katliamlarını perdelemek için tasarlanan Anglo-Sakson bir kuruluştur. Kuruluş teamülüne uygun olarak da genelde Londra, özelde Amerika menfaatlerini koruma ve kollama üzerine hareket eden bir mekanizmadır. Bu bir nevi, silâhtaki tetiğin, sadece ve sadece Londra-Kraliçe ile Amerika’nın parmak izlerine göre çalışan bir düzenek olmasına benzer. Evet, ABD uşaklığını kabul eden işgalci rejimler, NATO bahanesi ile eğitilen asker, polis, yargı ve yerel çeteleri (ticaret, matbuat ve beşinci kol faaliyeti yapan STK-çeşitli sivil yapılar) aracılığıyla yerli halkın gâh öldürülmesi, gâh işkence ve hürriyetten yoksun bırakılması, gâh tecrit edilmeleri üzerine inşa edilmişlerdir. Bu açık ifşa, yalın ifade ve tanımlamalar, size bir şeyler hatırlattı mı? Bilmiyorum…
NATO eğitimleri adı altında ABD uşaklığını kabul eden rejimlerden bir rejim, paryalardan bir parya olan ahbes rejimin de çok yakın bir tanıdığımızı işkence, tecrit, linç etmek ve hürriyetten yoksun bırakmak tanımlamalarının çok çok ötesinde eza ve cefaya maruz bıraktığını, şimdi hatırladınız mı!?
18 yıl boyunca Amerika’nın emri ve NATO unsurlarından olan yargı kurumunun Sırp hilesi ve Hırvat dalaveresiyle esir aldığı… Medya unsurlarının desteğiyle toplumsal linçin yapıldığı… NATO sevdalısı asker ve NATO bağlısı polis çetelerinin işkence yaptığı… Bütün bunların yanında sivil görünümlü, NATO uzantılı yapıların sadistçe saldırdığı bu tanıdığımızın ismi Salih, soyadı MİRZABEYOĞLU idi.
İnsan hissiyatında zelzele, aklın odalarında deprem ve insan olma haysiyeti taşıyanların kalbinde yıkıcı hüzünler meydana getiren bu hakikat karşısında öğrenilmiş çaresizlik ve öfke nöbetleri geçirmek yerine, imandan gelen kinimizi ve sevdamızı inşa etmeye odaklanmamız gerektiğini hatırlatmaya mecburum. NATO, NAFTA, BM adlı yapıların eşliğinde müslüman ülkelere ve mümin entelektüele saldıran Amerika- Londra kliğinin kendi menfaatlerine aykırı gördüğü Hıristiyan yoğunluklu ülkelere saldırdığını ve mümin olmayan vicdan sahibi insanları da suikast ile ortadan kaldırdığını unutmayalım… Hemen görüntü verelim.
Malûmunuz olduğu üzere Amerika, geleneksel yöntemlerle FETÖ başatlığında onlarca sağ, sol ve özellikle müslüman-MIŞ rolü oynayan bir kısım sivil toplum kuruluşu aracılığıyla Türk insanlarını yozlaştırmak için her türlü tezviratı ve alçaklığı yaptılar… Türk aile yapısını iğfal, aziz Türk milletinin temel yapılarını itibarsızlaştırma, canice cürümler, cinâyeti normalleştirme, cehaleti yüceltme, fuhşu doğallaştırma ve bütün kriminal suçların çoğalmasına sebep oldular.
Bu geleneksel yöntemlerin uygulandığı ülkelerden biri de El Salvador’du. Amerika tarafından eğitilen El Salvador polisi ve askeri, ABD büyükelçisi gözetiminde Başpiskopos Romero ile birlikte on Cizvit papazının beyinleri patlatıldı; 1989 yılının Kasım ayında.
Bu iki cinayeti, niye anlattım?
Amerika, temelden yanlış şiddeti ve gayri ahlâkî cinayetleri bazen direkt kendisi, bazen de El Salvador ve Kumandan MİRZABEYOĞLU cinayetinde olduğu gibi kendisine bağlı uydu rejimlerin eliyle endirekt uyguladığına yeterli delil olsa gerek. Evet, Amerika maşası olan hükümetler ve ABD peyki olan devletler kendi halklarına karşı ihanet içindeler. Maşa hükümetlerin adi cürümleriyle günâha ve suça tetikçilik yaptıklarının farkındayız ve görüyoruz.
Çakaldan korkan, ormana girmez.
Ormana girdiğimize göre, çakaldan da korkmadığımızı beyan etmiş oluyoruz. Evet, umut ve ümit, Allah’ın yeryüzünde ki vekilleri olarak sadece İslâm’a imân edenlerin, sadece Ehli Sünnet istikametinde yürüyenlerin, sadece ve sadece İslam’a Muhatap Anlayış esaslarına göre hayatını şekillendirenlerin zırhı ve silahıdır. Bu sözleri söylemekle birlikte kurtuluşumuzu sağlayacak erdemlerin ve değerlerin, yalnız inanç ve güvenden gelmediğini de hatırlatmalıyım. Unutmayalım ki bir insanın yanlış bir inanç taşıması, tedavisi mümkün olmayan hastalıkla birebir aynıdır. Bu sebeple kendi inşamızın sağlam, bünyemizin dirayetli ve dirençli, kalbimizin muhkem olabilmesi için de İslam’a Muhatap Anlayış esaslarına münasip davranışlarla yürümek zaruretindeyiz.
Malum olduğu üzere tarih disiplini, aziz Türk milletinin mukadderatı olan öncü kimliğiyle inkişaf edeceğini müjdeliyor. Müjdeye mütenasip, kurtuluşumuza layık olabilmek için yapmamız gereken sadece ve sadece kadim mirası kabul etmek ve mirası devralmaktır.
Evet, Amerikan postallarının savaş alanına barış plânı olmayan bir kapsamda girdiğini gördüğümüz gibi kibirli ABD zihniyeti ile ABD varlığının hüsranla neticeleneceği kesin ve katidir. Harfleri uzuv, sözleri vücut ve cümleleri hayat bulan, Hazreti İnsan Salih MİRZABEYOĞLU: “Amerika yıkılacak” buyurdu. Bu kavşakta bize düşen vazife, yapacağımız amellerle, bu tecellinin sevabından hisse sahibi olmaya çalışmaktır.
Evet, kıymetli gönüldaşım ve değerli dostum, Türk kimliğimizin verdiği hasletlerle dünyanın tuzu, gezegenin ışığıyız. Varlığımızın, atalarımıza lâyık olabilmesi için müminlere karşı merhametli olmamız gerektiği gibi mümin olmayan sıradan insanlara karşı acıma duygusuyla bakmalı ve azılı kâfirlere karşı da antikor üretmek mecburiyetinde olmanın şuuruyla hareket etmeye mecburuz ve mahkûmuz. Evet, yüzeysel gelir ve geçici yönetme arzularını başkalarına bırakalım; bizler, gerçek galip olmamız için yüksek teknolojinin çok ötesine uzanmak, Mavi Bayrağımızın kalıcı kudretini inşa etmeye ve ahretin sabit kazançları için mücadele etmeye odaklanmalıyız, nokta.
Burhan Halit KOŞAN